ANA SAYFA İLETİŞİM BİLGİLERİ BAĞLANTILAR SİTE HARİTASI E-POSTA GİRİŞİ ÜYE GİRİŞİ TMMOB
eski.mmo.org.tr ENGLISH
AKM ML MK EKM

26 Nisan 2024 Cuma    

EİM-MEDAK MİEM PBK

 VIII. ULUSAL TESİSAT MÜHENDİSLİĞİ KONGRESİ VE SERGİSİ - SEMPOZYUMLAR

1- BİNA FİZİĞİ SEMPOZYUMU
Sempozyum Yöneticisi:
Zerrin YILMAZ
26 Ekim 2007 Cuma Saat: 09.00 - 12.30

Seminer İçeriği

1 - Sağlıklı Kentler İçin Pasif İklimlendirme ve Bina Aerodinamiği / Vildan OK

Ülkemiz dünya ölçeğinde bakıldığında ılımlı iklim kuşağında yer almakla birlikte beş farklı karakteristikte bölgelere sahiptir. Bunun yanı sıra küresel ısınma yönünde iklim değişiklikleri de dikkate alındığında, sürdürülebilir sağlıklı bir çevrenin enerji etkin tasarımında yalnızca EASD koşulları değil ESD koşulları da önem kazanmaktadır. Doğal iklimlendirmede pasif soğutma ısıtmanın önünde yer alacaktır. Pasif soğutmada amaç; ısı kazançlarını en aza indirmek, ısı kayıplarını arttırmaktır. Isı kazançlarından kaçınmak için güneşin ısısal etkilerinden korunmak amacıyla binanın konumu, biçimi, kabuğu tasarlanırken alınacak önlemlerin yanı sıra bina içi ve bina dışı güneş kontrol elemanları önerilmelidir. İç ısı kazançları, hacimleri kullanan kişi sayısının azaltılması, aydınlatma ve diğer ısı yayıcı araç gerecin optimizasyonu ile kontrol altına alınmalıdır.

Isı kayıplarının arttırılması için, bina dışı ve içi yüzeylerin doğal hava hareketi sağlanarak, bina elemanlarının ya da toprağın ısıl kütlesinden, gece – gündüz, iç – dış sıcaklık farklarından , buharlaşmadan yararlanmak gerekmektedir. Bütün bunlar yapıldığında ısısal konforun sağlanamadığı koşullar için ek aktif iklimlendirme sistemleri tasarlanacaktır. Böylelikle en az ek enerji harcayan mekanlar, binalar ve kentler yaratılmış olunabilecektir.

Rüzgar ısı kayıplarının oluşumunda ve doğal havalandırmada yaşamsal bir güç kaynağıdır. Binaların rüzgarla karşılıklı etkileşimi bina aerodinamiğini tanımlamaktadır. Bu bildiride öncelikle pasif soğutma ilkelerinden, yollarından kısaca söz edildikten sonra doğal havalandırma ve rüzgar kontrol sistemlerinde bina aerodinamiğinin etkileri ayrıntılı olarak ele alınacaktır.

2 - Binalarda Günışığından Yararlanma Yöntemleri - Çağdaş Teknikler / Alpin Köknel YENER

Binalarda aydınlatma sistemlerinin tasarımında ana ölçüt işleve bağlı olarak görsel konfor koşullarının günışığı, yapma ışık veya ikisinin birlikte kullanılmasıyla sağlanmasıdır. Konforlu bir ortam yaratarak kullanıcıların görme yeteneğinin arttırılması için sağlanması gereken görsel konfor koşulları yeterli aydınlık düzeyi, kamaşmasız bir görsel çevre ve ışığın düzgün dağılımıdır. Bu değerler işleve bağlı olarak uluslar arası standartlar, rehberler gibi yayınlarda verilmiştir. Bu değerlerin olabildiğince günışığı ile gerçekleştirilmesi, gün saatleri içinde yapma aydınlatma kullanımının ve buna bağlı olarak aydınlatma amacıyla tüketilen enerji miktarının azaltılabilmesini sağlayacaktır.

Hacimlere yeterli günışığının alınması ve uygun bir günışığı dağılımının sağlanması binaların biçimlendirilmesinde başta gelen ilkeler arasındadır. Bu nedenle günışığının etkin kullanımı ve aydınlatma enerjisi tüketiminin azaltılmasına yönelik çözümler, aynı zamanda binanın ısıtma ve soğutma yüklerinin de göz önüne alınmasıyla günümüz mimarlığının en önemli konularından bir tanesi haline gelmiştir.

Binalara günışığının alınması yan duvarlarda yer alan düşey pencereler veya çatıda yer alan ışıklıklar aracılığıyla gerçekleştirilmektedir. Bu açıklıklardan beklenen görevler günışığı girişini maksimize etmek, direkt güneş ışığını kontrol etmek, yazın ısı kazancını minimize etmek ve kamaşma kontrolu sağlamak olarak sıralanabilir. Bu hedeflere ulaşmak amacıyla geliştirilmiş olan çağdaş tekniklerle hacimlerde gerçekleştirilen görsel koşulların nicelik ve nitelik olarak iyileştirilmesi, diğer alt sistemlerle uyumunun sağlanması ve aydınlatma amacıyla tüketilen elektrik enerjisinin düşürülmesi olanaklıdır. Bu tekniklerin başlıcaları ışık rafları, ışık tüpleri, prizmatik paneller, seçici camlar olarak sıralanabilir.

Söz konusu çağdaş tekniklerin uygulanması giderek artmakta ve uygun çözümlerin üretilebilmesi amacıyla ön tasarım aşamasında kullanılabilecek modelleme yöntemleri geliştirilmektedir. Bu çalışmada günışığının etkin kullanımı amacıyla geliştirilmiş olan çağdaş teknikler kısaca tanıtılacak, çeşitli uygulama ve modelleme örnekleriyle açıklanacaktır.

3 - Sağlıklı Kentler için Binalarda Yenilebilir Enerji Teknolojileri / Figen KADIRGAN

Avrupa birliğinde yapılan çalışmalar toplam enerji harcamalarının %40'ının binalar tarafından yapıldığını göstermiştir. Kyoto protokolüne göre 2012 yılına kadar sera gazlarının emisyonu %8 oranında düşürüleceği için bu konuda binalar başlıca rolü oynayacaklardır. Binaların enerji performansını ölçen ulusal kurallar, AB ülkelerinde bulunmakla birlikte henüz ülkemizde bu konuda adım atılmamıştır. Isıtma enerjisi tüketimi için AB'de EN832 ve prEN 13790 gibi standartlar bulunmakla birlikte örneğin binaların soğutma tüketimi yada ışıklandırma üzerine henüz bir standart yoktur. Binalarda enerji tüketiminin azaltılmasının sosyo-ekonomik etki faktörü de son derece önemlidir. Bu önemin altında inşaat sektörünün büyüklüğü yatmaktadır. AB verilerine göre %97 si KOBİ olan 2 milyon şirket yaklaşık 8 milyon işçi çalıştırmaktadır.
 
Bu çalışmada binalarda özellikle güneş enerjisi temeline dayanan yenilenebilir enerji teknolojilerinin uygulamalarının neler olabileceği, bu teknolojilerin dünyada ve ülkemizdeki durumlarının ne olduğu tartışılacak, bu konuda üniversitelerde yapılan çalışmalar özetlenecektir.

4 - Sağlıklı Binalar için Enerji Verimliliği ve Isı Yalıtımı / Gül Koçlar ORAL

Sağlıklı ve sürdürülebilir bir yapma çevre günümüzde tasarım kararlarını etkileyen en önemli etkenlerdir. Güncel çevre sorunları karşısında, konforlu bir yapma çevre tasarlarken, sonraki kuşaklara yaşanabilir bir dünya bırakmak, çevre kirliliğini önleyerek, enerji kaynaklarını verimli kullanan sağlıklı binaları gerçekleştirmek mimarların birincil hedefleridir.

Sağlıklı binaların başlıca işlevlerinden biri iç çevrede ısıl (termal) konfor koşullarının sağlanmasıdır. Enerji sorunu göz önünde bulundurulduğunda, binalarda ısıl konforun minimum yapma ısıtma enerjisi kullanarak sağlaması büyük bir önem taşımaktadır. Dünyada, teknolojik ilerlemelere paralel olarak sağlıklı ve konforlu ortamlarda yaşama isteği buna karşın enerji kaynaklarının sınırlı olması, enerji korunumu ve enerji verimliliği konusundaki çalışmalara hız kazandırmıştır. Temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımına yönelik teknolojiler geliştirilirken, enerjinin verimli kullanımını sağlayarak, enerji tüketimini azaltacak yöntemler araştırılmaktadır. Enerjinin verimli kullanımı ile sağlanacak enerji tasarrufunun daha ucuza elde edilebilen bir enerji kaynağı olacağı açıktır.

Isı yalıtımı, tüm dünyada enerji verimliliği kavramına bağlı olarak geliştirilen politikaların en önemli dayanağını oluşturmaktadır. Avrupa Birliği'nde bina sektörünün toplam enerjinin yaklaşık %40'ını tüketmesi, bina sektöründe ısı yalıtımı konusundaki çalışmaların öncelik kazanmasına yol açmaktadır. Benzer şekilde ülkemizde de bina sektörü enerji tüketiminin önemli bir payını oluşturmaktadır. Dolayısıyla, sağlıklı binalar için, enerjinin verimli kullanımına ve ısı yalıtım sistemlerine ilişkin teknolojilerin geliştirilmesi ve uygulanmasının sağlanması, diğer sektörlere de bir kazanç olarak yansıyacaktır. Bu amaçla, bu bildiride, binalarda uygun ısı yalıtımı kullanımı ve enerji verimliliğinin sağlanmasına ilişkin önerilerin geliştirilmesi ve sunulması hedeflenmektedir. Sonuç olarak, sunulan önerilerin gerçekleştirilebilmesi için mimarlar ve mühendislerin ortak yaklaşımlar geliştirmesinin ve enerji verimliliği sağlamada etkili olan bina yalıtım yönetmeliklerinin enerji korunumu mevzuatı ile bütüncül bir yaklaşımla ele alınmasının önemi vurgulanmaktadır.

5 - Türkiye‘nin Sağlıklı Kentler ve Yapılarıyla ilgili Gürültü Politikası  / Sevtap Yılmaz DEMİRKALE - Mine AŞCIGİL

Günlük yaşamda, seslerin varlığı, insanların kendilerini iyi hissetmesi için gerekli olup, konuşma, müzik, doğadaki sesler, yaşantımız için vazgeçilmezdir. Ancak, istenmeyen ses olarak tanımlanan gürültü, insan sağlığını olumsuz olarak etkiler. Gelişmekte olan ülkelerde, sadece işyeri gürültüsü değil, çevre gürültüleri de işitme bozukluğu için artan riski oluşturmaktadır. 197l'de Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından gürültünün, insan sağlığına karşı ana bir tehdit olarak görülmesi gerektiği bildirilmiştir.1995'te düzenlenen Dünya Sağlık Kongresi'nde, dünyada 120 milyon insanın işitme bozukluğu taşıdığı belirtilmiştir. Türkiye için İç Gürültü Göstergeleri, yeni yerleşim bölgeleri için, Çevre ve Orman Bakanlığı Avrupa Birliği uyum sürecinde ortaya çıkan ortak tutum belgesi uyarınca "Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği" (2002/49/EC)'ne göre oluşturmuş ve yönetmelik 1 Temmuz 2005 de yürürlüğe girmiştir. Yerleşim alanları, çevresel gürültünün miktarına ve süresine bağlı olarak A, B, C, D olmak üzere 4 farklı kategoride değerlendirilmiştir. Sorunlu bölgelerdeki yapılarda 29.6.2001 tarihli, 4708 sayılı Yapı Denetim Hakkında Kanun ve 8.9.2002 tarihli, 24870 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan "Yapı Malzemeleri Yönetmeliği" ndeki (89/106/EEC) esasları sağlamak koşulu ile yalıtım yapılması zorunludur. Yapılması gereken ses yalıtım değeri iç mekân gürültü sınır değerleri temel alınarak saptanmalıdır. Bu çalışmada Türkiye'de kentler ve yapıların gürültü açısından sağlıklı olabilmesi için Avrupa Birliği uyum sürecinde yayınlanan ve yürürlüğe giren yönetmelikler değerlendirilecektir.

6 - Sağlıklı ve Yaşanabilir Çevreler için Akustiğin Önemi  / Nurgün Tamer BAYAZIT

Ses, insan yaşamının ve kültürünün çok önemli bir parçasıdır ve iyi akustik koşullara sahip mekanların tasarlanması tüm mimar, iç mimar ve diğer tasarım işi ile uğraşanların sorumluluğunda gerçekleştirilmesi gereken önemli bir görevdir. Sınıflar, sinemalar, tiyatrolar, konser salonları vb. pek çok mekan, akustik açıdan dinleyiciler ve konusmacılar için iyi işitme ve konfor koşullarını sağlamalıdır. Günümüzde, bazı mekanlar, çok tehlikeli biçimde yüksek gürültü düzeylerine sahip olabilmekte ve kullanıcıları için bir tehdit oluşturmaktadır. Ancak, bu konuları efektif bir biçimde halldebilmek, belirli bir akustik bilgisini gerektirmektedir.

Bu çalışmada, akustik açıdan yaşanabilir çevreler yaratmak için daha tasarım aşamasında kontrol edilmesi gereken başlıca parametreler açıklanmaktadir. Mekanın kullanım amacına maksimum uygunluk, ihtiyaçların optimum karşılanması ve üretkenliğin sağlanması, kullanıcıların sağlığının ve konfor koşullarının sağlanması, estetiklik ve sürdürülebilirlik açısından uygunluk gibi ana başlıklar altında toplanabilecek olan bu parametrelerin iyi anlaşılması, yaşanabilir ve sağlıklı çevreler yaratmak isteyen tüm tasarımcı ve mühendisler için büyük önem taşımaktadır.


2- ISIL KONFOR SEMPOZYUMU
Sempozyum Yöneticisi:
Abdulvahap YİĞİT
27 Ekim 2007 Cumartesi Saat: 09.00 - 10.30

1 - Dünyada ve Türkiye' de Isıl Konfor Çalışmaları / Abdulvahap YİĞİT

Isıl konfor; insanın bulunduğu ısıl ortamdan hissettiği rahatlık duygusu olarak tanımlanabilir. Isıl konforu etkileyen temelde beş parametre vardır. Bunlar: hava sıcaklığı, hava hızı, nem oranı, aktivite düzeyi ( dolayısıyla metabolik enerji üretimi) ve giyilen giysi ısı ve kütle transferi dirençleridir.

Özellikle son yıllarda işyerlerinin büyük iş merkezlerine taşınması ve bu iş merkezlerinin ısıtma, havalandırma ve klima sistemlerinin seçimini ve çalışma rejimlerini çok önemli bir hale getirmiştir. Çünkü ısıl konforun iş verimini de önemli ölçüde etkilediği bilinmektedir.

Isıl konfor çalışmaları teorik, modelleme ve simülasyon çalışmaları ile , deneysel çalışmalar olmak üzere iki şekilde yapılmaktadır. İnsan vücudu üzerinde ısı ve kütle transferi, denetim mekanizmaları ve çevre şartlarının modellenmesi ve modellerin analitik ve sayısal çözümleri üzerinde çalışılmaktadır. Bilgisayar simülasyonları yapılmaktadır. Diğer taraftan ise şarlandırılmış deney odalarında denek veya mankenlerle deneysel çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmaların sonucu Avrupa, Japonya ve Amerika'da standartlar şeklinde de düzenlenerek uygulamacılara ulaşmaktadır.

Bu çalışmada dünyada ve Türkiye' de yapılan çalışmalar ve sonuçları üzerinde durulacaktır.

2 - İklimlendirilen Ortamlarda İnsan Isıl Tepkileri ve Sağlığı Üzerine Deneysel Bir Çalışma / İbrahim ATMACA - Abdulvahap YİĞİT

Isıl konfor, insanın boyutları, yaşı, cinsiyeti gibi birçok parametreye bağlı olsa bile, çoğunlukla insanların kendini konforlu hissettiği ortam şartları ISO 7730 ve ASHRAE 55-2004 gibi uluslar arası standartlarda verilmektedir. Günümüzde gelişen kontrol sistemleri ile iç ortam şartları istenilen değerlerde sabitlenebilir olsa da yanlış projelendirme veya seçilen kontrol sisteminin yetersizliği gibi nedenler ile ortam şartlarından biri veya birçoğu konfor için istenilen aralıkların sınırlarına veya sınırlara yakın değerlere ulaşabilmekte bu da hacmi kullanan insanlar için konforsuzluğun yanı sıra çeşitli sağlık problemlerine de sebebiyet verebilmektedir. Bahsedilen bu sağlık problemlerinden biri de mekanik olarak iklimlendirilmiş ortamları kullanan insanların sıklıkla yakındıkları baş ve boyun hareketliliklerindeki kısıtlılıklardır.

Bu çalışmada öncelikle mevcut standartlarda verilen ısıl konfor için gerekli iç ortam şartları irdelenecektir. Daha sonra insanın ısıl tepkilerini analiz eden hesaplamalı bir simülasyon programı sonuçları ve deneysel olarak elde edilen ısıl tepkiler karşılaştırmalı olarak sunulacaktır. Son olarak da, deneysel olarak elde edilen, sıcaklık, nem, hava hızı gibi iklimlendirilmiş ortam şartlarının, boyun hareket açıklıkları üzerine etkisi istatistiksel olarak değerlendirilecektir.

3 - İnsan Vucudundan Ortama Taşınım, Işınım ve Nem Transferi ile Gerçekleşen Isı Transferinin Birleşik Modellemeyle Üç Boyutlu Sayısal Çözümlemesi / Muhsin KILIÇ , Gökhan SEVİLGEN

Bu çalışmada, vücutla çevre arasında gerçekleşen ısı-kütle transferinin ve vücut fizyolojisinin gösterdiği tepkilerin belirlenmesi için gerçekleştirilen birleşik hesaplamalı bir model oluşturulmuştur. Hesaplamalarda gerçek insan vücudu ölçü ve şekline sahip bir manken kullanılmıştır. Vücutla çevresi arasındaki ısıl etkileşim ortamdaki akış, sıcaklık ve nem dağılımı üç boyutlu hesaplamalı akışkanlar mekaniği kullanılarak belirlenmiştir. Bu kapsamda üç boyutlu curvilinear koordinat sisteminde Navier-Stokes denklemlerinin yanında enerji ve transport denklemleri de çözümlemede kullanılmıştır. Modelde doğal taşınım etkileri için değişken özelikler, vucut ve ortam arasında ışınımla gerçekleşen ısı transferi için ayrık ordinat yöntemi ve türbülans modellenmesi için k-ε Reynolds sayısı modellemesi kullanılmıştır. Vücut metabolizmasının ısı üretimi ve fizyolojik denetim mekanizmaları iki bölgeli Gagge modeli yardımıyla hesaplanmıştır. Farklı ortam koşullarında üç boyutlu akış, sıcaklık ve nem dağılımlarının bulunmasıyla vucut ve ortam arasındaki duyulur ve gizli ısı transferinin belirlenmesi, vücut üzerinde ışınım ve taşınım ısı akıları, yerel ve ortalama taşınım katsayısı, deri sıcaklığı hesaplanmıştır. Sonuçlar literatürdeki deneysel ve teorik çalışmalar ile oldukça iyi uyum göstermektedir.


3- İÇ HAVA KALİTESİ SEMPOZYUMU
Sempozyum Yöneticisi:
Sait C. SOFUOĞLU
28 Ekim 2007 Pazar Saat: 09.00 - 12.00

1 - İç Ortam Havasında Biyoaerosol Düzeyleri / Gülen GÜLLÜ - Sibel MENTEŞE

İnsanlar zamanlarının büyük bir bölümünü (% 80'den fazla) kapalı ortamlarda geçirmektedir. Bu nedenle, halk sağlığı üzerinde iç ortam havasının çok büyük bir etkiye sahiptir. Bu konuda yapılan çalışmalarda, iç ortam hava kalitesinin bozulmasının çeşitli solunum yolu hastalıkları (astım gibi), alerjik hastalıklar (hypersensitivity pneumonitis gibi) ve kansere neden olabileceği belirtilmektedir. İç ortam hava kalitesinin iyileştirilmesi; insan sağlığının korunması ile rahatsızlıklardan kaynaklanan iş kaybının azalmasına ve tıbbi tedaviler nedeniyle ortaya çıkan ekonomik kayıpların da önüne geçilebilecektir. İç ortam hava kalitesinin sağlanması konusunda tasarımcıların, kullanıcıların, yapı malzemesi üreticilerinin vb. bilinçlenmesi gerekmektedir.

Olumsuz sağlık etkilerinden dolayı, iç ortam havasında bulunan biyoaerosollere (mikrobiyal aerosoller) maruz kalma üzerine yapılan çalışmalar, son yıllarda en çok dikkat çeken konulardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Doğada her yerde bulunmalarından ötürü, birçok kapalı ortamda yüksek düzeyde biyoaerosollerin bulunduğu bilinmektedir. Biyoaerosoller, genellikle 22-32 ºC sıcaklıklarda ve %60'ın üzerindeki bağıl nem koşullarında (özellikle mantarlar) optimum büyümelerini gerçekleştirebilmektedir. Ortamdan ortama ve mevsimsel faktörlere bağlı olarak değişkenlik göstermesine karşın; iç ortam havasında en sık rastlanan bakteriler Staphylococcus sp. ve Bacillus sp.; mantarlar ise Aspergillus sp., Penicillium sp., Alternaria sp., Cladosporium sp., Rhizopus sp. ve Ulocladium sp.'dir.

Küf, mantar, bakteri, virüs gibi canlı organizmalar ile hayvan salyası, ev tozu, küçük canlılar (mite), hamam böceği ve polenleri kapsayan biyolojik kirleticilerin, kapalı ortamlarda birçok kaynağı vardır. Virüsler insan ve hayvanlardan geçmekte; bakteriler ise insan, hayvan, toprak ve bitki artıklarıyla yapı içine taşınabilmektedirler. Bakımı ve temizliği gerektiği gibi yapılmamış havalandırma sistemleri; küf, mantar ve bakteri kaynağı olmaktadır. Nemlenmiş ve daha sonra da küflenmiş duvar, döşeme gibi yapı elemanları, bulundukları ortama biyolojik kirletici yayan kaynak haline gelmektedir.

Geçtiğimiz yıllarda birçok ülkede; evler ve işyerlerinde, biyoaerosollere maruz kalınması durumunda ortaya çıkacak olan sağlık etkisini karakterize etmeye yönelik çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Ancak, Türkiye'de biyoaerosolleri de içeren, iç ortam hava kalitesi ile ilgili olarak çok sınırlı sayıda çalışma mevcuttur. Ankara'da yaptığımız ve halen devam etmekte olan çalışmada, iç (farklı mekanlardan seçilen) ve dış ortam havasındaki biyoaerosollerin (bakteri, mantar ve virüs) miktar (CFU/m3) ve tür/cins tayinleri yapılmaktadır. Kirleticilere maruz kalınan seviyelerin belirlenmesi sonucu; ev ve iş yerlerindeki koşulların iyileştirilmesi için gerekli stratejilerin geliştirilmesine katkı sağlanmış olacaktır.

2 - İç Hava Uçucu Organik Madde Derişimleri / Songül A. VAİZOĞLU

Giriş: Günümüzde insanlar zamanlarının büyük çoğunluğunu kapalı ortamlarda geçirmektedir. Kapalı ortam kirliliği halk sağlığı açısından giderek daha fazla önem kazanmaktadır. Bu ortamlarda formaldehit kaynaklarından bazıları mobilya, sunta ve suntadan yapılmış malzemeler (döşeme altlarında, raf, dolap ve mobilya), halı, ısıtma- soğutma sistemleri ve sigaradır. Ev, okul ve işyerleri gibi kapalı ortamlarda formaldehit etkilenimi önemli sorunlara yol açabilmektedir.

Yapılan araştırmalar: Formaldehit etkilenimi açısından riskli olan 52 meslek belirlemiştir. Bunlar arasında formaldehit içeren bileşiklerin üretim aşamasında çalışan işçiler, formaldehit içeren ürünlerin ve yapıştırıcıların kullanıldığı (sunta, MDF, kontrplak, vernik, cila, yangın geciktiriciler vb. maddelerden üretilen mobilya ve eşya) endüstri kollarında çalışanlar da bulunmaktadır.

Bu gruplardan birisi olan mobilya üreticilerinde yaptığımız bir araştırmada Siteler'deki 100 mobilya üretim atölyesine ulaşılmış; formaldehit düzeyleri 0.02 ppm- 2.22 ppm (ortalama 0.6±0.3 ppm) arasında saptanmış, işyerlerinin yaklaşık dörtte birinde formaldehit düzeyi OSHA'nın izin verdiği düzeyin (0.75 ppm) üzerinde bulunmuştur. Formaldehit düzeyleri; bodrum katlarındaki işyerlerinde giriş ve daha üst kattakilerden, ısınmak için sadece talaş kullanan işyerlerinde talaşın yanı sıra odun ve kömürün de kullanıldığı işyerlerinden, küçük ölçekli işyerlerinde büyüklerinkinden yüksek bulunmuştur. Bu işyerlerinde çalışan 229 işçinin %24.9'unun formaldehit düzeyi 0.75 ppm üzerinde olan işyerlerinde çalıştığı belirlenmiştir.

Ev ve ofisler gibi kapalı ortamlarda formaldehit gibi aldehit kaynakları; mobilya, halı, ısıtma ve soğutma sistemleri ve sigaradır.

Ankara merkezdeki evleri temsil eden 400 evde, 2001 yılında yaptığımız araştırmada, evlerin oturma odaları ve mutfaklarındaki formaldehit düzeyleri ölçülmüş, ortalama formaldehit düzeyleri sırasıyla 0.064 ppm ve 0.060 ppm bulunmuştur. Formaldehit düzeyleri apartmanlarda müstakil evlerden, betonarme yapılarda tuğladan yapılmış olanlardan, mekanik havalandırma yapılanlarda doğal havalandırma yapılanlardan yüksek bulunmuştur. Formaldehit düzeyleri doğalgaz kullanılan mutfaklarda tüp gaz kullanılanlardan daha yüksek saptanmıştır. Aynı çalışmada formaldehit etkilenimine bağlı gözlerde yaşarma, boğaz kuruluğu ve burun akıntısı formaldehit düzeyinin 0.10 ppm'in üzerinde olduğu evlerde olmayanlardan daha sık bulunmuştur.

2006 yılında bir okulda yapılan araştrmada ise en yüksek değer spor salonunda ölçülmüş ( 1.32 ppm), ortama değer 0.56 ppm olarak belirlenmiştir.

Sonuç:
İşyerlerinde, evlerde, ve formaldehit düzeyini belirlemeye yönelik araştırmalar yaygınlaştırılmalı ve azaltmaya yönelik genel önlemler alınmalıdır.

3 - Kocaeli'nde Farklı Mikro-Çevrelerde Uçucu Organik Bileşikler, Ağır Metaller ve İnorganik Gaz Fazı Kirleticilerin İç Ortam, Dış Ortam ve Kişisel Maruziyet Seviyelerinin Belirlenmesi / Hakan PEKEY - Zehra BOZKURT - Demet ARSLANBAŞ - Beyhan PEKEY - Güray DOĞAN - Yetkin SÖNMEZ DUMANOĞLU - Abdurrahman BAYRAM - Gürdal TUNCEL

İnsanlar zamanlarının büyük bölümünü iç ortamlarda geçirdiklerinden bu ortamlarda bulunan farklı bir çok kirleticiden etkilenmektedir. Bu kirleticiler arasında özellikle uçucu organik bileşikler (UOB'ler) ve ağır metaller toksik ve kanserojenik etkileri nedeniyle ayrı bir öneme sahiptir. Ayrıca SO2, NO2 ve O3 gibi konvansiyonel gaz fazı kirleticiler iç ortamda dış ortamdan daha yüksek konsantrasyonlarda bulunabilmektedir.

Bu çalışmada, Kocaeli'de farklı bölgelerde (endüstriyel, şehir merkezi, kent merkezi dışında bulunan yerleşim bölgesi) ve farklı mikro-çevrelerde (ev, okul, ofis), iç, dış ortam ve kişisel örneklemeler ile ağır metal, UOB'ler, SO2, NO2 ve O3 konsantrasyonları belirlenerek, iç ortam hava kalitesi değerlendirmesi yapılmıştır. Son zamanlarda bölgede yaşayanların, maruz kaldıkları bu emisyonların sağlıkları üzerinde oluşturacağı etkiler konusunda ilgilerinin artması ve bölgedeki endüstriyel aktivitelerdeki sürekli artış nedeniyle, Kocaeli'de hava kirleticilerine olan maruziyet ve hava kalitesi üzerinde endüstriyel emisyonların etkilerini çalışmak hem bir fırsat hem de bir ihtiyaç haline gelmiştir.

Çalışma kapsamında, aktif ve pasif örnekleme teknikleri kullanılarak örneklenen mekanların iç ve dış ortamlarında 13 ağır metal (Al, Ca, Cd, Cr, Cu, Fe, K, Mg, Na, Ni, Pb, V ve Zn), 56 UOB, SO2, NO2 ve O3 konsantrasyonları ölçülmüştür. Aktif örnekleme tekniği kirleticilerin gün içerisindeki değişimlerinin belirlenebilmesi için pasif örnekleme tekniği ise kirleticilerin konut içerisindeki dağılımlarının anlaşılması amacıyla yapılmıştır. Ayrıca, iç ortamda ölçülen konsantrasyonlarla maruziyet arasındaki ilişkiyi kurabilmek için, kişisel örnekleyiciler kullanılarak kişisel maruziyet düzeyleri de belirlenmiştir.

Örneklenen mikro-çevrelerin iç ve dış ortamlarında Stack Filter Unit (SFU) örnekleyici kullanılarak toplanan günlük filtre örneklerinde PM2.5 ve PM10 kütlesi ve 13 ağır metal XRF analiz tekniği ile, SO2, NO2 ve O3 konsantrasyonları online cihazlar kullanılarak, UOB'ler ise online Gaz Kromotografi ile iç ortamların genel kullanım alanlarında belirlenmiştir. Pasif örnekleme yöntemi ile toplanan örneklerin SO2 konsantrasyonları iyon kromotografi tekniği ile NO2 ve O3 konsantrasyonları ise spektrofotometrik yöntemle günlük ortalama olarak belirlenmiştir. Uçucu Organik Bileşikler ise termal desorber ünitesi bulunan GC-FID ile analiz edilmiştir.

Ülkemizde bu güne kadar iç ortam hava kalitesi konusunda yapılan çalışmaların dünyadaki diğer bölgeler ile karşılaştırıldığında sayıca çok az olması, bölgemizde mevcut durumun tespit edilmesi için daha çok veri üretilmesine ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Bu çalışmanın sayesinde, dünyanın diğer ülkelerinde iç ortam hava kirliliğine ilişkin olarak yapılan çalışmalardan elde edilen sonuçlar ile ülkemizde yapılan çalışmanın sonuçları karşılaştırılarak mevcut durum değerlendirilebilecektir.

4 - Konutlarda Radon Konsantrasyon Değerlerinin Yapı Biyolojisi Açısından İncelenmesi / Nilgün ÇELEBİ

Yerkabuğunda bulunan çok uzun yarı ömürlü doğal radyoaktif kaynakların ve bunların bozunma ürünlerinin toprak, kayalar, yapı malzemeleri, gıda maddeleri, su ve hava gibi çevresel ortamlardaki varlığı, insanların maruz kaldığı radyasyon ışınlanmalarının temelini oluşturmaktadır. Bu radyoaktif kaynakların çevresel ortamlardaki varlığı düzgün bir dağılım göstermediği gibi, iç ve dış ışınlanmalar sonucu alınan dozlar da yaşam alışkanlıklarına bağlı olarak büyük değişiklikler göstermektedir. Radon, uranyumun bozunumu sonucu oluşan radyumdan gelen ve doğada bulunan tek radyoaktif gazdır. Radon binalara; toprak, binanın civarı veya altındaki kayalar, inşaat malzemeleri, su kaynakları, doğal gaz ve dışarıdaki hava gibi farklı kaynaklardan girer. Radon ve bozunma ürünlerinin ev içerisinde solunumundan alınan dozlar, bina malzemelerinin içerdiği radyum miktarına, bina tasarımına, havalandırma sistemine, yerden yüksekliğe ve zemin geçirgenliğine bağlı olarak bir evden diğerine büyük değişiklikler göstermektedir.

Bu çalışmada, sigaradan sonra ikinci kanserojen madde olarak adlandırılan radondan gelecek sağlık risklerini azaltmak için gereken yaşam alışkanlıkları, bina ve çevresi arasındaki ilişkiler incelenmiş, yaşamı etkileyecek olumsuzlukların giderilmesi için yapılması gerekenler tartışılmıştır.

005 - Bina-İçi Yüzeylerde Çökelmiş Partiküllerdeki Uçucu Organik Madde İçeriğinin Niceliksel Analizi / Sait C. SOFUOĞLU - Mustafa ODABAŞI - Aysun SOFUOĞLU

Yakın zamana kadar partiküllerin Uçucu Organik Madde (UOM) içeriği yalnız niteliksel olarak belirlenebiliyordu. Ancak, Odabaşı, Ongan ve Çetin (Atmospheric Environment, 39, 3763–3770) 2005 yılında atmosferdeki partiküllerde UOM derişimlerini ölçmek için bir termal desorpsiyon – gaz kromatografi / kütle spektrometrisi yöntemi geliştirdi. Bu çalışmada, atmosferdeki partiküller için geliştirilen yöntem kullanılarak bina-içi ortamlarda yatay yüzeylere çökelmiş partiküllerde sorplanmış 54 adet UOM'nin niceliksel analizi yapılmıştır. Toplam 15 örnek, İzmir Y. Teknoloji Enstitüsü, Dokuz Eylül Üniversitesi binalarından ve bir apartman binasından toplanmıştır. Ellidört UOM'den 18 adedi tüm örneklerde dedekte edilirken 13 tanesi ise hiç bir örnekte dedekte edilememiştir. Partiküllerdeki UOM derişimleri 0.007 ng/mg (1,4-dichlorobenzene) ilâ 226.4 ng/mg (nonanal) arasında değişim göstermiştir. Toplam UOM derişimleri 14 ilâ 582 ng/mg arasında değişirken ortalama ve standart sapma değerleri, sırasıyla, 204 ve 138 ng/mg olmuştur. Bina-içi partikül UOM derişimleri açık hava partikül derişimlerine nazaran 103 ilâ 105 defa daha yüksek bulunmuştur.


4- JEOTERMAL ENERJİ SEMPOZYUMU
Sempozyum Yöneticisi:
Umran SERPEN
28 Ekim 2007 Pazar Saat: 14.30 - 16.00

1 - ORC 2 Akışkanlı Güç Santrali / Uri KAPLAN
2 - Kızıldere Bereket Enerji Santrali / Gad SHOSHAN
3 - Kalina Çevrimli 2 Akışkanlı Enerji Santrali / Roland LUTZ

 

 
 

ETKİNLİK İÇERİĞİ

 
13. ULUSAL TESİSAT MÜHENDİSLİĞİ KONGRESİ VE teskon+sodex FUARI
12. ULUSAL TESİSAT MÜHENDİSLİĞİ KONGRESİ VE teskon+sodex FUARI
11. ULUSAL TESİSAT MÜHENDİSLİĞİ KONGRESİ VE teskon+sodex FUARI
X. ULUSAL TESİSAT MÜHENDİSLİĞİ KONGRESİ VE teskon+sodex FUARI
IX. ULUSAL TESİSAT MÜHENDİSLİĞİ KONGRESİ VE SERGİSİ
VIII. ULUSAL TESİSAT MÜHENDİSLİĞİ KONGRESİ VE SERGİSİ
VII. ULUSAL TESİSAT MÜHENDİSLİĞİ KONGRESİ
VI. ULUSAL TESİSAT MÜHENDİSLİĞİ KONGRESİ
V. ULUSAL TESİSAT MÜHENDİSLİĞİ KONGRESİ
IV. ULUSAL TESİSAT MÜHENDİSLİĞİ KONGRESİ
III. ULUSAL TESİSAT MÜHENDİSLİĞİ KONGRESİ
II. ULUSAL TESİSAT MÜHENDİSLİĞİ KONGRESİ VE SERGİSİ
I. ULUSAL TESİSAT MÜHENDİSLİĞİ KONGRESİ VE SERGİSİ
SAYFA ÜSTÜ
ÖNCEKİ SAYFA

COPYRIGHT © 2024 TMMOB MAKİNA MÜHENDİSLERİ ODASI
MEŞRUTİYET CADDESİ No:19 KAT:6-7-8 KIZILAY / ANKARA
TEL: 0850 495 0 666   FAKS:(+90) 312 417 86 21
E-POSTA:

Key İnternet Hizmetleri