ANA SAYFA İLETİŞİM BİLGİLERİ BAĞLANTILAR SİTE HARİTASI E-POSTA GİRİŞİ ÜYE GİRİŞİ TMMOB
eski.mmo.org.tr ENGLISH
AKM ML MK EKM

25 Nisan 2024 Perşembe    

EİM-MEDAK MİEM PBK

 IX. ULUSAL TESİSAT MÜHENDİSLİĞİ KONGRESİ VE SERGİSİ - BİLDİRİ ÖZETLERİ


OTURUM 1A - ANADOLU SALONU
Binalarda Enerji Performansı Sempozyumu
Sempozyum Yöneticisi: Gülden GÖKÇEN
06 Mayıs 2009, Çarşamba - 11.00-12.30


Enerji Verimliliği ve Türkiye‘deki Mevzuat
Burak OLGUN, Orkan KURTULUŞ, Serdar GÜLTEK, Hasan A. HEPERKAN

Ülkemizde 1980‘li yıllardaki ekonomik kalkınma ile enerji üretim ve tüketim dengeleri büyük değişim göstermiş ve enerji ithalatındaki artış zorunlu hale gelmiştir. Türkiye, genel olarak enerji üretim kapasitesinin enerji talebini karşılayamaması nedeniyle enerji ithal eden bir ülke konumundadır. Bunun tabii bir sonucu olarak da enerjinin ve enerji kaynaklarının kullanım verimlilikleri ön plana çıkmıştır. Yurdumuz genelinde enerji verimliliği düşüktür. Bu, Türkiye‘de bir birim katma değer yaratabilmek için diğer ülkelere göre çok daha yüksek miktarda enerji tüketilmesi anlamına gelmektedir. Enerji verimliliği konusunda, Enerji Bakanlığı bünyesinde Elektrik İşleri Etüt İdaresi (EİEİ) Genel Müdürlüğü uzun süredir çalışmalar yürütmekte olup; enerji verimliliğinin artırılması için etüt, eğitim, bilinçlendirme, istatistik, değerlendirme ve mevzuat geliştirme faaliyetleri devam etmektedir. Bu çalışmada, sanayide ve konutlarda enerji verimliliği konusunda Türkiye‘de yasal mevzuat anlatılmakta, uygulanan/uygulanması planlanan teşvik ve yaptırımlar hakkında bilgi verilmektedir.

Konutlarda Enerji Performansı Standard Değerlendirme Metodu, (KEP-SDM) İçin Geliştirilen Enerji Sertifikalandırma Yazılımı (KEP-İYTE-ESS)
Gülden GÖKÇEN, Mustafa Can YAMAN, Seçkin AKIN, Baran AYTAŞ, Mitat POYRAZ, M. Emrah KALA, Macit TOKSOY

Konutlarda Enerji Performansı Standard Değerlendirme Metodu (KEP-SDM), Enerji Verimliliği Yasası hükümlerince hazırlanan "Konutlarda Enerji Performans Yönetmeliği" çalışmaları içinde, Makina Mühendisleri Odası tarafından oluşturulan Çalışma Grubu tarafından Haziran 2008‘de tamamlanmıştır. Metot, tüm Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi, 2002/91/EC Direktifinin 3. Maddesindeki yeni ve büyük onarımın söz konusu olduğu bina sınıflarından (Directive 2002/91/EC Annex 3), bağımsız ve apartman bloklarındaki konutların enerji performansını belirlemeye yönelik olarak, Avrupa Birliği (AB) ülkelerindeki benzeri metodların (SAP, DEAP, Th-C-Ex, vb.) pratiğinden yararlanarak oluşturulmuştur. 

Binaların enerji performansını belirleyen göstergeler; konutun birim alanına düşen yıllık enerji tüketimi (kWh/m²yıl) ile yıllık CO2 emisyon miktarıdır (kgCO2/m²yıl). Her iki gösterge, yenilenebilir enerji kaynakları ile yeni enerji teknolojileri kullanılarak tasarruf edilen enerji ve emisyonlar da göz önüne alınarak, hacim ısıtma, su ısıtma, havalandırma ve aydınlatmadan kaynaklanan yıllık enerji tüketimleri ile CO2 emisyonları göz önünde bulundurularak hesaplanır. KEP-SDM, "Binalarda Enerji Performans Yönetmeliği"nde öngörülen Binaların Enerji Kimlik Belgesi‘ndeki "Bina Enerji Sınıfı" ve "Bina Emisyon Sınıfı" belirlenmesine ait hesap yöntemidir.

Bu hesap yöntemi, İYTE‘de "Enerji Sertifikalandırma Yazılımı (KEP-İYTE-EES)" adı altında İYTE server‘ını ve merkezi veritabanını kullanarak web tabanlı olarak geliştirilmiştir. Her kullanıcı şifresini girerek kendi hesabına erişebilir ve burada yaptıkları işlemlerin sonuçları merkezi veritabanına işlenir. Takip edilen algoritma, iklim verileri, cihaz verimleri vb. merkezi veritabanında yönetici tarafından belirlenir. Programın sonucu olan enerji sertifikası, emisyon sertifikası ve bina stoğuna ait istatistiksel veriler değerlendirilmek üzere saklanır.

Isıtma ve Soğutma Derece Gün Sayılarının Entegrasyonu
Murat BAYRAM, Bülent YEŞİLATA

Bu çalışmada; soğutma ve ısıtma derece gün verileri (CDD ve HDD) basit bir yaklaşımla entegre edilerek, TSE 825 uyarınca öngörülen yalıtım kalınlıklarının yeterliliği sorgulanmakta ve ülkemizdeki iklim (derece-gün) bölgelerinin yeniden düzenlenmesi konusunda bir öneri sunulmaktadır. Bu yaklaşım doğrultusunda; boyutsuz bir derece-gün parametresi (r*=CDD/HDD) tanımlanarak; soğutma gereksinimi, ısıtmaya kıyasla etkin ve etkin olmayan yerleşim yerleri net bir şekilde belirlenebilmiştir. Hesaplamalarda; ülkemizdeki tüm meteorolojik merkezlerden elde edilen ve Avrupa Topluluğu İstatistik Ofisinin (Eurostat) önerdiği yönteme uygun oluşturulmuş 33 yıllık Isıtma Derece Gün (HDD) ve Soğutma Derece Gün (CDD) verileri kullanılmıştır. Elde edilen iklim (derece gün) bölgeleri; TS 825 standardında öngörülen iklim bölgeleri ile mukayeseli olarak değerlendirilmiştir.

Değerlendirme sonucunda; I. iklim bölgesinde bulunan iki iklim noktası (Cizre ve İskenderun) dışında, diğer bütün iklim noktalarında, TS 825 tarafından öngörülen yalıtım kalınlıklarının, soğutma dönemi açısından yeterli olduğu gözlemlenmiştir. Ayrıca; CDD ve HDD değerlerinin her ikisini de göz önüne alarak yapılan iklim bölgeleri sınıflandırmasında; iklim bölgesi sayısı TS 825 ile aynı kalmakla birlikte, iklim bölgesi kapsamında önemli değişimler oluşmuştur.


OTURUM 2A - ANADOLU SALONU
Binalarda Enerji Performansı Sempozyumu
Sempozyum Yöneticisi: Gülden GÖKÇEN
06 Mayıs 2009, Çarşamba - 14.30-16.00


Bina Enerji Analizi ve Güneş Enerji Sistemleri İçin Eğimli Yüzeylere Gelen Toplam Güneş Işınım Şiddeti Değerlerinin Hesaplanması
Hüsamettin BULUT

Güneş ışınım şiddeti verileri, bina enerji analizi ve güneş enerjisi sistemlerinin tasarımında ve performans değerlendirmesinde gerekli temel parametrelerdir. Güneş enerjisi sistemlerindeki kollektör ve paneller eğimli olarak yerleştiklerinden ve binalarda yüzeyler genellikle düşey konumda olduklarından ısıl hesaplamalar ve sistem simülasyonları için eğik düzleme gelen toplam güneş ışınımının bilinmesi gerekir. Yatay düzleme gelen güneş ışınımı ölçülmesine ve kolaylıkla bu değerlere ulaşılmasına rağmen, eğik yüzeye gelen güneş ışınımı deneysel amaçlar dışında doğrudan ölçülmemektedir ve yerleşim yerleri için çoğunlukla bu değerler mevcut değildir. Eğimli yüzeye gelen güneş ışınımı, yatay düzleme gelen ölçüm değerleri kullanılarak farklı güneş ışınım modelleri yardımı ile tesbit edilmektedir. Bu çalışmada eğimli yüzeye gelen güneş ışınımının hesaplanması için gerekli yöntem ve modeller öncelikle verilmiştir. Daha sonra 1985-2006 yılları arası 22 yıllık uzun dönem yatay düzleme gelen saatlik güneş ışınım değerleri kullanılarak, Güney yönü için eğik düzleme gelen güneş ışınımı değerleri İzmir ili için belirlenmiştir. 5‘er derece aralıklarla yatay düzlemden dikey düzleme kadar olan değişik açılar ( 0o-90o) ve uygulamada farklı işletme durumları için önerilen açılar için eğik düzleme gelen güneş ışınımı, farklı modellere göre hesaplanmış ve sonuçlar analiz edilmiştir. Elde edilen değerler tablo ve diyagramlarda sunulmuştur. İzmir ili için değişik açılardaki eğimli yüzeylere gelen güneş ışınımı değerlerinin, bina enerji analizinde, güneş enerjisi sistem tasarım ve simülasyonunda tasarımcı, mimar ve mühendislere yararlı olacağı düşünülmektedir.

Yatay Katmanlı Topraklarda Katman Fiziksel Özelliklerinin Toprak Sıcaklığına Etkisi
Arif ÖZBEK, Tuncay YILMAZ, Alper YILMAZ, Orhan BÜYÜKALACA

Toprak kaynaklı ısı pompası sistemlerinin uygulamaları son zamanlarda ülkemizde de belirgin bir biçimde artmıştır. Bu uygulamalar için toprağın çeşitli derinliklerindeki sıcaklıklarının bilinmesi çok önemlidir. Toprak yüzeyi ve yüzey altı sıcaklıkları binaların toprakla temas eden kısımlarından ısı kaybı hesaplarında da kullanılmaktadır. Ayrıca toprak yüzey örtüsünün değişimiyle de toprak sıcaklıkları kontrol edilebilmektedir. Zirai uygulamala-rda da malçlama olarak adlandırılan toprak yüzey örtüsü değişimi ile toprağın sıcaklık vb. özelliklerinin değiştirilerek bitkilerin daha iyi gelişme göstermesi; kaliteli, erkenci ve bol ürün alınması sağlanabilmektedir. Bu çalışmada Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünden İzmir il merkezi için alınan güneş ışınımı, hava sıcaklığı, bağıl nem ve rüzgar hızı rasat bilgilerinin 23 yıllık günlük ortalama değerleri kullanılarak homojen yapılı yatay katmanlı topraklarda farklı katman fiziksel özelliklerinin ve buharlaşma katsayısının toprak sıcaklıklarına etkisi nümerik olarak hesaplanmıştır.

Konut Dışı Binaların Yıllık Enerji İhtiyaçlarının İncelenmesi
Nurdil ESKİN

Dünyada tüketilen enerjinin büyük bir kısmı, iş veya konut amaçlı yaşam alanları içindeki konfor şartlarının sağlanması için kullanılmaktadır. Türkiye‘de harcanan enerji miktarının üçte birinin ise konut dışı binalar, bilhassa ofis amaçlı binalar için harcandığı ve iklimlendirme sistemleri ile donanımlı binaların bu grup içinde önemli bir yekûn tuttuğu bilinmektedir. 

Sunulan bu çalışmada, farklı ortam koşulları ve bina özelliklerinin, binaların yıllık enerji yükleri üzerindeki etkisi irdelenmektedir. Geliştirilen bir simülasyon programı vasıtasıyla yapılan inceleme sonucunda, bina özelliklerinin, bina konumunun, binanın bulunduğu iklim bölgesinin, yıllık ısıtma ve soğutma yükleri enerji sarfiyatı üzerindeki etkisi irdelenmekte ve sonuçlar her iklim bölgesi için ayrı ayrı sunulmaktadır.


OTURUM 3A - ANADOLU SALONU
Binalarda Enerji Performansı Sempozyumu
Sempozyum Yöneticisi: Gülden GÖKÇEN
06 Mayıs 2009, Çarşamba - 16.30-18.30


İYTE Kampüs Yerleşkesinde Binaların Enerji Performanslarının Karşılaştırmalı Değerlendirilmesi: Enerji Denetimi ile İlgili Öneriler
Başak GÜÇYETER

Günümüzde mevcut binaların enerji performanslarının saptanabilmesi ve gereken kısıtlayıcı önlemlerin alınması ile ilgili çalışmalar giderek ivme kazanmaktadır. Bu genel çerçeve kapsamında İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü kampüs yerleşkesinde bulunan altı bina enerji performansları açısından değerlendirilmiştir. Bir ön çalışma niteliğinde olan bu değerlendirmede binaların yapısal özellikleri ve geçmiş 12-48 aylık dönemlerdeki enerji (elektrik ve yakıt) tüketim verileri üzerinden bu altı binanın enerji performanslarının incelenmesi amaçlanmaktadır. Diğer yandan enerji denetimi kavramının tanımlanması ve bu denetimlerin gerçekleştirilebilmesi için ne tür verilerin elde edilmesi gerektiğinin özetlendiği çalışmada yapıların enerji tüketim davranışlarını izleyebilmek için yapılacak çalışmalarda uygulanacak yöntemlerin, yapıların fiziksel şartları ile ilişkisi ve bu ilişkilerin mevcut binalarda ve yeni tasarımlarda hangi kriterler üzerine kurgulanması gerektiğini saptamaya yönelik öneriler içermektedir.

Enerji Tasarrufu Perspektifinde Bir Kampüs Binasının Enerji Taraması Çalışması
Can COŞKUN, Zuhal OKTAY

Bu çalışmada Balıkesir Üniversitesi Kampüs alanı içerisinde yer alan Mühendislik-Mimarlık Fakültesi ana binasının enerji taraması yapılmıştır. Ortaya konan veriler ışığında, enerji kullanımı yönünden iyileştirme yapılabilecek noktalar tesbit edilmiştir. Yapı işlerinden alınan bina planları doğrultusunda öncelikli olarak binanın mevcut durumu incelenmiş ve bu inceleme sonucunda 3 ana başlıkta iyileştirme yapılabileceği tesbit edilmiştir. Bu önlemler; (i) Bina dış kabuğuna yalıtım yapılması, (ii) Isıtma gereksinimi için daha verimli (yoğuşmalı) bir kazan kullanılması, (iii) Binanın doğal aydınlatma olanakları, elektrik ve su tüketimindeki tasarrufu şeklinde gerçekleşmiştir. Binanın ısıtma enerji gereksinimi, yapı elemanları ve meteorolojiden alınan son gerçek veriler doğrultusunda derece saat metodu kullanılarak hesaplanmıştır. Binada ısıtma sezonunda gerçekleşen enerji kayıpları ve bu kayıpların ne şekilde gerçekleştiği grafik ve tablolarla ortaya konulmuştur.

Buna ilaveten konunun daha iyi anlaşılması açısından ısıtma sezonu için günlük ortalama enerji gereksinimi ve ısıtma maliyeti ayrıntılı grafiklerle sunulmuştur. Hesaplanan isletme maliyet değerlerinin doğruluğu ise, mali işlerden alınan doğal gaz ısıtma maliyetleriyle karşılaştırılarak sağlanmıştır. Mevcut önlemlerle %32‘ye varan enerji tasarrufu ve 89 ton civarında zararlı emisyonlarda azaltma olanağı sağlanabileceği tespit edilmiştir. Bunlara ek olarak doğal aydınlatma olanakları, elektrik ve su tüketimindeki tasarruf olanakları da araştırılmış ve birtakım iyileştirici önlemler alınması ve yenilenebilir enerji kullanılma gereği ortaya konulmuştur.

Statik ve Dinamik Hesaplama Metodları ile Binalarda Enerji Performans Değerlendirmesi, Ölçüm Değerleri İle Karşılaştırması
Mustafa Can YAMAN, Gülden GÖKÇEN

Binaların enerji performansının sayısal olarak belirlenmesi, uygulanan metodun hassasiyetine (statik, dinamik metodlar) ve erişilebilecek verilere bağlıdır (meteorolojik veriler, proje detayları, malzeme özellikleri, HVAC sistemi bilgileri vb.).

Bu çalışmada; binalarda enerji performansı belirleme metodları tanıtılmış ve 2006 yılından bu yana enerji tüketimi, iç ortam sıcaklık ve bağıl nem değerleri ile Kampüse ait meteorolojik verilerin izlendiği İYTE-Urla-İzmir‘de bulunan İdari Bina‘nın enerji performansı, statik ve dinamik metodlar ile hesaplanmıştır. Türkiye‘de zorunlu standart olarak kullanılan TS 825, statik hesaplama metodu içerir. Dinamik metot olarak ise iki metot kullanılmıştır. Birincisi basit dinamik hesap metodu olan CIBSE (Chartered Institution of Building Services Engineers-İngiltere) Admittance Method (Isıl girişkenlik), ikincisi ise detaylı dinamik hesap metodu olan ASHRAE (The American Society of Heating, Refrigerating and Air-Conditioning Engineers-ABD) Heat Balance (Isıl Denge) Methodu‘dur.

Belirlenen dinamik metodları baz alan Ecotect (CIBSE) ve EnergyPlus (ASHRAE) yazılımlarının kullanımı ile İdari Bina simüle edilmiş, elde edilen sonuçlar halen devam etmekte olan enerji tüketim ölçümleri ve statik metodla karşılaştırılmıştır. Metodların birbirleri ve ölçüm değerleri ile olan ilişkileri değerlendirilmiştir.

Konutların Isıtma Sezonunda Seçilen İç Ortam Sıcaklık Parametresinin Emerji- Maliyet-Çevre Açısından Değerlendirilmesi ve Bir Uygulama Örneği
Can COŞKUN, Zuhal OKTAY, Mustafa ERTÜRK

Teknolojinin insan yaşantısına girmesiyle birlikte, bireyin konfor ve yaşam standartları büyük oranda yükselmiştir. Sürekli yaşam alanları düşünüldüğünde en önemli konfor unsurlarının başında ısıl konfor gelmektedir. Bireyden bireye farklılık göstermekle birlikte ısıtma sezonu için ısıl konfor şartı; %50 bağıl nem ve 20 ile 25°C arasında değişen iç ortam sıcaklığı olarak kabul görmektedir. Balıkesir ili ısıtma ihtiyacının karşılanmasında en yaygın biçimde kullanılan üç tip yakıt tipi göz önüne alınarak biri yalıtımlı diğeri yalıtımsız olmak üzere iki bina incelemeye tabi tutulmuştur. Model binalar için konfor sıcaklığının; enerji gereksinimi, ekonomi ve çevre üzerinde ne gibi etkiler yarattığı tesbit edilmeye çalışılmıştır. Kapsamlı analizler ile model binalarda 18 ile 25°C arasında değişen iç ortam sıcaklıklarında gerekli olan ısıtma yükü hesaplanmıştır. Hesaplanan bu değerler daha anlaşılır olarak ortaya konması için detaylı olarak grafiklerle sunulmuştur. Tesbit edilen ısıtma enerji taleplerinin belirtilen üç yakıt için hangi düzeyde bir maliyetle karşılanabileceği hesaplanmış ve grafiklerle görsel bir biçimde sunulmuştur. Hiç yatırım yapmadan sadece iç ortam sıcaklığındaki alışkanlıklarımızı değiştirerek büyük oranda tasarruf sağlanabileceği ortaya konulmaya çalışılmıştır. Buna en basit bir örnek olarak; iç ortam sıcaklığının 22°C‘den 21°C‘ye düşürülmesi ile toplamda enerji, maliyet ve emisyon açısından %7‘lik bir azalma sağlanabileceği görülmüştür.


OTURUM 1B - AKDENİZ SALONU
Isıl Konfor Sempozyumu
Sempozyum Yöneticisi:
Abdulvahap YİĞİT
06 Mayıs 2009, Çarşamba - 11.00-12.30

Isıl Konfor İle İlgili Mevcut Standartlar ve Konfor Parametrelerinin Çeşitli Modeller İle İncelenmesi
İbrahim ATMACA, Abdulvahap YİĞİT

Bu çalışmada öncelikle ASHRAE Standart 55–2004 ve ISO 7730 uluslar arası standartlarında verilen ısıl konfor için kabul edilebilir aralıklar incelenecektir. Daha sonra ısıl konfor parametrelerinin değerlendirilmesinde yaygın olarak kullanılan "Sürekli Rejim Enerji Dengesi" ve "Geçici Rejim Enerji Dengesi" modelleri tanıtılacak, çevresel ve kişisel parametrelerin etkileri bahsedilen modellerden elde edilen sonuçlar ile ayrı ayrı incelenecektir. Çalışmada, çevresel parametrelerin konfor algıları üzerine etkisi deneysel olarak elde edilmiş sonuçlar üzerinden de incelenecek, konfor algıları dışında bu parametrelerin insan sağlığı üzerine etkileri de tartışılacaktır.

İçinde Oturan İnsan Olan Radyatörle Isıtılan Bir Odadaki Isıl Konfor, Akış ve Isı Transferinin Üç Boyutlu Sayısal Analizi
Muhsin KILIÇ, Gökhan SEVİLGEN

Bu çalışmada, içinde oturan bir insan olan radyatörle ısıtılan bir odada hava akışı ve sıcaklık dağılımı üç boyutlu hesaplamalı akışkan dinamiği (HAD) yardımıyla modellenerek analiz edilmiştir. Hesaplamalarda gerçek insan vücudu ölçü ve şekline sahip bir manken kullanılmıştır. Vücutla çevresi arasındaki ısıl etkileşim ortamdaki akış, sıcaklık ve nem dağılımı belirlenmiştir. Bu kapsamda üç boyutlu curvilinear koordinat sisteminde Navier-Stokes denklemlerinin yanında enerji ve transport denklemleri de çözümlemede kullanılmıştır. Modelde doğal taşınım etkileri için değişken özelikler, vücut ve ortam arasında ışınımla gerçekleşen ısı transferi için yüzeyden yüzeye görüş faktörleri yöntemi ve türbülans modellenmesi için k-ε Reynolds sayısı modellemesi kullanılmıştır. Farklı ortam koşullarında üç boyutlu akış, sıcaklık ve nem dağılımlarının bulunmasıyla vücut ve ortam arasındaki duyulur ve gizli ısı transferinin belirlenmesi, vücut üzerinde ışınım ve taşınım ısı akıları, yüzeyler arası görüş faktörleri, yerel ve ortalama taşınım katsayıları hesaplanması gerçekleştirilmiş ve sonuçlar analiz edilmiştir.

Isıl Konfor Analizinin Uygulanması
İbrahim ATILGAN, Ö. Ercan ATAER

Bu çalışmada Fanger Yöntemi kullanılarak ısıl konfor analizi deneysel olarak yapılmıştır. Çalışmada konfora etki eden parametreler,  kişisel ve çevresel parametreler olarak iki bölümde dikkate alınmıştır. Aktivite ve giysi değerleri kişisel değişkenler, hava hızı, nem, kuru termometre ve ışıma sıcaklığı da çevresel değişkenler olarak alınmıştır. Bu parametrelerin değerleri farklı uygulamalar için belirlenmiş ve konfor denkleminde kullanılmıştır. Isıl konforun analizinde PMV (Predicted Mean Vote) ve PPD (Predicted Percentage of Dissatisfied) hesaplanmıştır. Örnek olarak bir ameliyathanedeki ısıl konfor incelenmiştir. Ameliyathanedeki konforun deneysel analizinde, ameliyatı yapan hastane personelinin ısıl konforu ele alınmıştır. Sonuç olarak deneysel çalışmalardan alınan veriler, konfor denkleminde kullanılarak PMV değerleri hesaplanmış ve eş-PMV eğrileri çizilmiştir.


OTURUM 2B - AKDENİZ SALONU
Su Darbeleri ve Boru Hatları Semineri
Seminer Yöneticisi:
Özden ERTÖZ
06 Mayıs 2009, Çarşamba - 14.30-16.00


Rotadinamik Pompaların Tüm Alan Karakteristikleri
Erkan AYDER, Ayhan Nazmi İLİKAN

Boru hatlarında yer alan pompanın çeşitli nedenlerle devre dışı kalması halinde su darbesi meydana gelir. Boru hattı tasarımında su darbesinin yol açtığı en büyük ve en küçük basınç değerlerinin ve bunların boru hattı boyunca zamana bağlı olarak nasıl değiştiğinin bilinmesine gerek vardır. Bu değişimlerin hesaplanmasında pompanın tüm alan karakteristikleri sınır koşullarından bir tanesini oluşturur. Pompa daimi olmayan bu çalışma koşullarında, ters veya normal dönüş yönünde, pompa, türbin, fren, booster olarak adlandırılan sekiz farklı bölgede çalışabilir. Özgül hız, pompaların karakteristiklerini etkileyen önemli bir parametredir. Literatürde santrifüj, karışık akımlı ve eksenel çarklara sahip pompaların her biri için bir özgül hıza karşı gelen (nsq= 35 – 147 – 261), 1960‘lı yılların ölçme cihaz ve yöntemleri ile elde edilmiş üç adet tüm alan karakteristiği vardır. Bu çalışmada, özgül hızı nsq=55 olan bir santrifüj pompanın tüm alan karakteristikleri ölçülmüştür. Ölçümler yapılırken test edilen pompa farklı devirlerde çalıştırılmış, ölçülen veriler, benzerlik yasalarının tüm çalışma bölgelerinde geçerliliğini koruduğu kabulü yapılarak boyutsuz grafiklere taşınmıştır.

Boru Hatlarında Su Darbesi Olayı ve Önleme Çareleri
Levent KAVURMACIOĞLU

Boru hatlarında su darbesi olayı çeşitli nedenlerle oraya çıkabilir. Bunlara örnek olarak pompa motorunun enerjisinin aniden kesilmesi, hat üzerindeki vanaların kapatma/açma manevraları ve pompaya yol verilmesi gibi kaçınılamayacak nedenler sıralanabilir.

Su darbesi sonucu boru hattında belirli periyotlarla aşırı basınç (süpresyon) ve düşük basınç (depresyon) değerleri oluşur. Bu basınçlar altında boru veya hat üzerindeki diğer elemanlar zarar görebilir. Bu nedenlerle boru hatların tasarımı sırasında mutlaka su darbesi hesabı da yapılmalı ve tehlikeye darbe önleyici elemanlar hat üzerine monte edilmelidir. Su darbesi hesabı, boru içerisindeki zamana bağlı hareket ve süreklilik denklemlerinin çözülmesi ile yapılabilir. Bu denklemler iki yöntemle çözülebilmektedir. Bunlar grafik çözüm yöntemi ve sayısal çözüm yöntemidir. Basitliği ve pratikliği nedeniyle uzun zaman grafik yöntemler kullanılmıştır. Fakat grafik limitleri dışında bulunan bölgelerin hesaplanması ve boru hattı boyunca basıncın zamana göre değişiminin görülmesi bu yöntem ile mümkün olamamaktadır.

Günümüz bilgisayarlarının yüksek bellek kapasitesi ve işlem hızı sayesinde sayısal yöntem ile çok daha ayrıntılı ve hassas hesap yapılabilmektedir. Her türlü hidrolik eleman (pompa, basınç regülasyon vanası, çek valf, hava kazanı vs.) matematik olarak modellenebilmekte ve su darbesi denklemlerinin çözümünde sınır şartı olarak kullanılabilmektedir.

Bu çalışmada boru hatlarında su darbesi basınçlarının sayısal olarak hesabı ve hava kazanı, tek yönlü denge bacası ve regülasyon vanaları gibi su darbesi önleyici cihazların kullanılmasının bu basınçlar üzerindeki etkileri anlatılacaktır.

Boru Hatları Tasarımı
Haluk KARADOĞAN

Boru hattı taşımacılığının nedenleri, maliyet analizi, ham petrol, içme suyu, atık su, doğal gaz, hidroelektrik santral, cevher taşıma, proses hatları, endüstriyel borulama konularına değinilip, boruların fiziksel özellikleri, boru seçimi ve tasarım felsefesi, boru hidroliği, boru et kalınlığı ve ekonomik çapın saptanması, su darbeleri, hidromekanik elemanlar, konularına bilgi aktarılacaktır.


OTURUM 3B - AKDENİZ SALONU
Soğutma Suyu ve Ters Ozmoz Tekniği Semineri
Seminer Yöneticisi:
Enis BURKUT
06 Mayıs 2009, Çarşamba - 16.30-18.30


Soğutma Suyunun Filtrasyonu Gerekliliği ve Filtrasyon Yöntemleri
Enis BURKUT

Soğutma Suyu ISI‘yı bir yerden başka bir yere götürmeye yarar.   ISI üreten bir işlemin ısısını atmak için önce ısı suya yüklenir.  İstenmeyen ısının yok edilmesi için bu ısı tabiata verilir. 

Su tekniği açısından bakıldığında, soğutma kulesi hava ile gelen tüm katıları soğutma suyuna aktaran, ayrıca, su içindeki bazı minerallerden katı kristaller oluşturan ve soğutma sisteminde bulunan canlıların üremesini sağlayan cihazdır.  Bu sebeple, soğutma suyunun muhakkak "su olmayan" katılardan arındırılması maksadı ile filtrelenmesi gerekir.

Soğutma suları iki şekilde filtrelenebilir: Soğutma suyunun ana hattı üzerinde, yani "Ana Hat Üzerinde Filtrasyon"  veya soğutma suyu çevrimi dışında kurulacak olan "Servis Hattı Üzerinde Filtrasyon".

Soğutma suyu filtrelendiğinde elde edilen avantajlar şunlardır: Sudaki katıların oluşturduğu sorunlar en aza iner, su şartlandırma kimyasalı tüketimi azalır, sistemde korozyon ve aşınma azalır, soğutma sisteminin ısı randımanı artar. Bunların sonucunda sistem bakımı çok azalır,  sistemin ve kulenin ömrü uzar, işletme randımanı çok yükselir, ürün maliyeti düşer.

Endüstriyel Tesislerde Soğutma Suyu Şartlandırması
Alper Tunga DOST

Bu çalışmada; endüstriyel tesislerde gerek üretim tarafında, gerekse üretim prosesini destekleyici ekipmanlarda soğutma suyunun şartlandırılması hakkında bilgi verilmesi amaçlanmıştır. Soğutma suyunun içerdiği safsızlıkların yarattığı korozyon, birikinti, depozitlenme ve bakteriyel kirlilik konuları detaylandırılmıştır. Konu mümkün olduğunca kimya ve termodinamik öğelerden sadeleştirilerek her mühendisin anlayacağı sade bir dille ifade edilmiştir. Detaylı bilgi için referans kaynaklara başvurulabilir.

Ters Ozmoz (TO) Su Arıtma  Tekniği ve Muhtelif Kullanım Alanları
Erol YAŞA

OZMOZ olayı doğada canlılar ve bitkiler üzerinde meydana gelen, su ile ilgili doğal bir olaydır.

TERS OZMOZ ise, bir Membran Teknolojisi olup, Osmotik Basınç kullanılarak, mineralce zengin olan suyun, yarı geçirgen bir membran‘ın diğer tarafına mineralleri azaltılmış olarak geçirilmesi işlemidir.

Suyun içerisinde bulunan birçok mineral, bakteri ve virüsler %99 saflığa kadar bu yöntem ile süzülebilmektedir.

Ters Ozmoz‘un başlıca kullanım yerleri arasında, Buhar Kazanları Besi suyu hazırlanması, Kaplamacılık, Eczacılık, Gıda ve Meşrubat Sanayi, İçme suyu Üretimi, Tıp‘ da Hemodiyaliz Tedavisi Laboratuarlar, son yıllarda atık suların geri kazanılmasında arsenik giderimin de gündeme gelmiştir.

Ultaviyole Işınları ile Suların Dezenfeksiyonu
Kanat AYDIN

Hızla artan dünya nüfusu ve çevre kirliliği, temiz su eldesini giderek güçleştirmektedir. Sunulan bildiride, ultraviyole ışınları kullanılarak suların dezenfekte edilmesi işlemi anlatılmaktadır. Dezenfeksiyon, sularda bulunan ve hızla çoğalabilen; insan, hayvan ve hatta bitki sağlığı açısından sakıncalar teşkil eden virüsler dahil tüm patojen mikroorganizmaların (bakteriler, sporlar, parazitler) yok edilmesi veya üreme imkanlarının sona erdirilmesi olarak tanımlanabilir.

UV teknolojisi ile dezenfeksiyon, 254 nm dalga boylu UV-C ışınları kullanılarak sağlanır. Bu ışınlar mikroorganizmalar ile temas ettiklerinde, DNA‘larına "fotooksidasyon" yoluyla hasar vermektedir. DNA‘sı tahrip olan canlının üreme dahil tüm hücre faaliyetleri durur ve hücre ölümü gerçekleşir. 

UV dezenfeksiyonu için geliştirilmiş cihazlar, 254 nm dalgaboylu UV ışınları üreten özel UV lambalarla donatılmıştır. Dezenfekte edilecek su bu cihaz içinden akarken yoğun şekilde UV ışınlarına maruz kalmakta, su içindeki mikroorganizmalar etkisiz hale gelmektedir. UV cihazlarının seçiminde, dezenfekte edilecek suyun fiziksel, kimyasal ve mikrobiyolojik özellikleri ile anlık su debisi en önemli parametrelerdir.

Doğru tasarlanmış ve kapasitesi uygun bir UV cihazı, montaj noktası da uygun belirlenmiş ise, istenmeyen yan etkiler oluşturmadan güvenli bir su dezenfeksiyonu sağlayabilmektedir. Cihazda kullanıcıyı zamanında uyaran ölçüm/kontrol donanımları bulunmalıdır. Verimin devamlılığı için gereken bakımlar yapılmalı, ömrünü tamamlayan UV lambalar zamanında yenilenmelidir. 


OTURUM 1C - EGE SALONU
Teknolojik Araştırma
06 Mayıs 2009, Çarşamba - 11.00-12.30


Baca Isıl Verim ve Yangına Direnç Testleri
Ergün GÖK, İ. Cem PARMAKSIZOĞLU

Dünya enerji kaynaklarındaki azalma, çevre kirliliği ve küresel ısınma "Enerji Verimliliği" konusunu ön plana çıkarmakta ve ülkemizin en önemli sorunu yapmaktadır. Enerji verimliliğinin en önemli bileşeninden biri bacalardır. "Bacalar - Metal Bacalar - Deney Metotları, TS EN 1859" ve TS EN 15287-1:2008 (E) "Bacalar – Bacaların Tasarımı, Montajı ve Hizmete Alınması - Bölüm 1: Oda ile bütünleşik olmayan Isıtma Cihazları için Bacalar " standartları bu çalışmada ele alınmıştır. Bacaların boyutlarının, yalıtım malzemelerinin, yalıtım malzeme kalınlıklarının ve konstrüksiyonlarının farklılığı nedeniyle test verilerini deneyden önce belirlemek, sonuçları tahmin etmek önemli olmaktadır. Bu çalışmada, bu amaçla bir ısıl model geliştirilmiş ve sonuçlar test sonuçları ile karşılaştırılarak hesap yönteminin doğruluğu araştırılmıştır.

Baca Gazlarındaki Atık Isının Isı Borusu İle Geri Kazanımının Deneysel İncelenmesi
Mustafa Ali ERSÖZ

Bu çalışmada, yüksek ısı iletebilme özelliğine sahip bir ısı transfer cihazı olan ısı borusu yardımıyla baca gazları ile atılan ısının geri kazanılması deneysel olarak incelenmiştir. 12 mm çapında 50 cm boyunda 7 adet ısı borusu tasarımı yapılarak imalatı gerçekleştirilmiştir. Isı borularında ısıtma akışkanı olarak etanol (ticari ispirto) kullanılmıştır. Hazırlanan ısı borularının evaporatör bölümü prototip imalatı yapılan bir baca kanalı içerisine, kondenser bölümü ise 20x30x30 cm boyutlarındaki depo içerisine gelecek şekilde ve 45°‘lik açı ile yerleştirilmiştir. Deneylerde; ısıtılan akışkan olarak su, motorin, fuel-oil ve hava kullanılmıştır. 140 °C, 150 °C, 160 °C ve 170 °C baca gazı sıcaklıklarında her bir ısıtılan akışkanın sıcaklık değişimleri ölçülmüştür. Araştırma bulguları grafiklerle değerlendirilerek ne kadar ısı kazancı olduğu incelenmiştir.

Doğalgaz Debisinin Diyaframla Ölçümü
Mehmet ATILGAN, İ. Hakkı GERELİOĞLU, Süleyman ATILGAN, Öner ATALAY

Gazların debisinin ölçümünde çeşitli ölçüm cihazları kullanılmaktadır. Bunlar; diyafram, nozul, ventürimetre, türbinmetre ve rotametre gibi ölçüm cihazlarıdır. Son yıllarda ülkemizde yaygın olarak kullanılan doğalgaz sayaçları, özellikle binalarda türbinmetre tipinde olanlar ve sanayide kullanılan diyaframlı debi ölçerlerdir. Gazlar sıkıştırılabilir olduğu için, akış esnasında basınca ve sıcaklığa bağlı olarak yoğunlukları da değişmektedir. Akışkan debi ölçümlerinde kullanılan ölçü aletlerinin tipi ne olursa olsun debisine etki eden esas faktör ölçü aletinin giriş ve çıkışı arasındaki basınç düşümüdür. Öte yandan kullanılan ölçü aletinin geometrik boyutları ve buna bağlı olarak akış rejimine etki eden Re sayısı göz önünde bulundurulmalıdır.

Ölçü aletlerinin kalibrasyonu da önemlidir. Dolayısıyla sayaç veya ölçü aletinin giriş ve çıkışındaki basınç değerleri ile akışkanın sıcaklığının, bu ölçü aleti tarafından algılanması gerekir. Böylece ölçü aletinin çeşitli basınç farklarındaki ölçüm değerleri, kalibrasyon esnasında göz önünde bulundurulması şarttır. Bu nedenle ölçülen değerlerin herhangi bir düzeltme katsayısı ile çarpılmaması gerekir. Kaldı ki 300 mbar‘lık bir sayaçta her zaman bu değerde bir basınç düşüşü oluşmamaktadır.

Bu çalışmada, diyaframla yapılan doğalgaz debi ölçümlerinin değerlendirilmesi yapılmıştır. Bu bağlamda belirli bir giriş basıncında diyaframa gelen akışkanın farklı basınç düşüşlerine göre geçen debinin hesabı bir Excel programında iterasyon yardımıyla hesaplanarak tablo ve grafikler şeklinde belirlenmiştir. Hacimsel debinin basınç düşüşüyle arttığı ve bu artışların değişik her sıcaklık için aynı şekilde davrandığı görülmüştür.  


OTURUM 2C - EGE SALONU
Teknolojik Araştırma
06 Mayıs 2009, Çarşamba - 14.30-16.00

İzmir İlindeki Elli Yataklı Bir Otel İçin Güneş Enerjisi Destekli Isıtma ve Absorbsiyonlu Soğutma Sisteminin Teorik İncelemesi
Emin Fuad KENT, İbrahim Necmi KAPTAN

Bu çalışmada güneş enerjisi destekli ısıtma ve absorbsiyonlu soğutma uygulamasıyla İzmir ilindeki elli yataklı bir otelin yaz ve kış şartlarında iklimlendirilmesi ve sıcak su gereksiniminin karşılanması incelenmiştir. Öncelikle İzmir ili için güneş ışınımı ve meteorolojik veriler ile otel binasının ısıtma, soğutma ve sıcak su ısıl yük değerleri hesaplanmıştır. Isıtma çevrimi için sıvı dolaşımlı aktif güneş enerjili ısıtma sistemi, soğutma için ise Lityum bromür-su akışkan çifti kullanan absorbsiyonlu soğutma sistemi kullanılmıştır. Bu şekilde güneş enerjisinden hem ısıtma hem de soğutmada faydalanılarak yakıt maliyeti açısından tasarruf sağlanmıştır. Otelin sıcak su ihtiyacını karşılayan güneş enerjili su ısıtma sistemi de bu sistemlerin yanında yer almaktadır. Sistemin bütünü ısıtma ve soğutmanın birlikte yapıldığı güneş enerjili bütünleşik bir sistem olmaktadır. Toplam toplayıcı alanı, toplayıcı alanına göre yıllık faydalanma oranının değişimi verilmiştir. Ayrıca güneş enerjisi tesisatının toplam maliyeti ve geri ödeme süresi hesaplanmıştır.

Yakıt Pili Teknolojisinin Ticari Binalarda Kullanılabilirliğinin Sürdürülebilirlik Perspektifiyle Değerlendirilmesi
İbrahim Utku BAŞYAZICI

Sınırlı fosil enerji kaynaklarına rağmen artan enerji talebine paralel olarak ortaya çıkan çevresel problemler alternatif enerji kaynaklarının kullanımını zorunlu kılmaktadır. İnsanoğlu artık gündelik yaşamına enerji verimliliği ilkesinin yerine sürdürülebilirlik kavramı sokmak ve bu perspektifle çevreye duyarlı enerji teknolojilerini pratik yaşama uyarlamak zorundadır. Yakıt pili teknolojisi de bu bakış açısıyla incelenmesi gereken bir teknolojidir.

Yakıt pili teknolojisinin temel ilkelerinin ortaya konulmasının üzerinden 100 yıldan fazla zaman geçmesine rağmen binalarda kullanılabilecek sabit yakıt pillerinin gelişimi diğer yakıt pili uygulamalarına kıyasla yavaş ilerlemektedir. Orta ve küçük ölçekte kurulabilecek bir yakıt pili sistemi bir binanın elektrik enerjisi ihtiyacını yüksek verimde karşılayabildiği gibi atık ısıdan yararlanılması yoluyla sıcak su üretiminde ve absorbsiyonlu soğutma grupları ile soğutmada da kullanılabilir. Dolayısıyla yakıt pili teknolojisi trijenerasyon teknolojisine yüksek performanslı bir alternatif oluşturur. Klasik gaz yakıcılı bileşik ısı güç üretimi sistemlerine kıyasla emisyon değerleri oldukça düşüktür. Yakıt olarak hidrojen kullanılması halinde sıfır emisyonla elektrik enerjisi üretilebilir. Yakıt pillerinin işletme durumunda gürültü seviyelerinin klasik sistemlere oranla oldukça düşük olması, verimlerinin Carnot verimi ile sınırlı olmaması, yüksek kısmi verim değerleri, modüler tasarım imkanı belirtilmesi gereken diğer avantajlardır.

Bu çalışmada ilk kurulum ve işletme maliyetleri, enerji verimliliği, teknolojik kısıtlamalar gibi tasarım parametreleri ve sürdürülebilirlik prensibi doğrultusunda yakıt pili teknolojisinin bina iklimlendirme ve güç sistemlerine entegrasyonu mevcut uygulama örnekleri üzerinden irdelenmeye çalışılacaktır.

Pilot Bir Desisif İklimlendirme Deney Düzeneğinde İlk Ölçüm Sonuçlarının Değerlendirilmesi
Ertaç HÜRDOĞAN, Orhan BÜYÜKALACA, Tuncay YILMAZ, İrfan UÇKAN

Bu çalısmada, nem almalı (desisif) iklimlendirme sistemlerinin özellikle hastane uygulamaları için ülkemiz kosullarında uygulanabilirliğinin arastırılması amacıyla Çukurova Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümü Laboratuarında bir sistem kurulmus ve deneysel olarak arastırılmıstır. Kurulan desisif iklimlendirme sisteminin detaylı analizlerini yapabilmek, performansını belirleyebilmek ve sistemde yer alan birçok üniteyi bağımsız olarak irdeleyebilmek amacıyla sistem üzerinde sıcaklık, nem, debi, elektrik tüketimi gibi çesitli parametreler ölçülerek deneyler gerçeklestirilmistir.

Yazın yapılan deneylerde, iklimlendirilen ortamın sıcaklığı 26oC‘ye ve rölatif nemi %50‘ye ayarlanmıs olup deney süresince hava debisi sabit tutulmustur. Bu durumda gerekli üfleme sıcaklığı ve rölatif nemi sağlamak için nem alma ünitesine giren rejenerasyon havasının sıcaklığı ve diğer bazı parametreler sistem tarafından otomatik olarak kontrol edilmektedir. Bu bildiride, deney düzeneğinden elde edilen ilk deneysel veriler sunulacak ve tartışılacaktır.


OTURUM 3C - EGE SALONU
Teknolojik Araştırma
06 Mayıs 2009, Çarşamba - 14.30-16.00


Isı Geri Kazanımlı Akışkan Yataklı Sürekli Kurutucunun Enerji Analizi
Mustafa Ali ERSÖZ, Hikmet DOĞAN

Bu çalışmada, Isı Geri Kazanımlı Akışkan Yataklı Sürekli Kurutucu (IGKAYSK) tasarımı yapılarak imalatı gerçekleştirilmiştir. Bu kurutucu, gıdadan kimya endüstrisine kadar birçok alanda kullanılan tuzun, kurutulması deneysel olarak incelenmiştir. IGKAYSK ile Akışkan Yataklı Sürekli Kurutucu (AYSK) karşılaştırılarak enerji analizi yapılmıştır. IGKAYSK‘da kurutma havasından kazanılan enerji kurutma havası sıcaklığı yükseldikçe artmıştır. 94 oC yapılan deneyde geri kazanılan enerji 0,37 kW, 126 oC kurutma havası sıcaklığında 0,64 kW ve 171 oC kurutma havası sıcaklığında 1,10 kW olarak tespit edilmiştir. IGKAYSK‘ da ısı geri kazanım ünitesinin kurutma havasından geri kazanılan enerji miktarı 94 oC kurutma havası sıcaklığı için  % 7,  126 oC kurutma havası sıcaklığı için  %8 ve 171 oC kurutma havası sıcaklığı için ise %10 olmuştur. Sisteme kazandırılan enerji ile kurutma havası sıcaklığı yükseltilerek tuzdan daha fazla nem atılması sağlanmıştır. Böylece aynı miktarda enerji kullanılarak daha kısa sürede ve daha kuru olan tuz elde edilmiştir.

İklimlendirme Amaçlı Isı Kazancı Hesabı İçin Bir Yazılım
Burak ORANLIER, Mustafa EYRİBOYUN

Enerji etkin bina tasarımı için değişik bina bileşenleri kullanılması durumunda, ısı kayıp ve kazançlarını hızlı bir şekilde hesaplayabilmek gereklidir. İklimlendirme projesi yapılacak binalarda ısı kazancının hesaplanması, çok sayıda tablo ve formül kullanılması nedeniyle zahmetli ve hata olasılığı yüksek bir işlem sürecini gerektirir. Bu işlemlerin bilgisayar ortamında yapılması, proje hazırlama süresini kısaltacak ve olası hataları en aza indirecektir. Sunulan çalışmada, bu amaçla geliştirilmiş bir yazılım tanıtılmaktadır. Yazılımla ısı kazancı hesabı, sekiz ayrı sekme altında sıralı olarak açılan pencereler içinde gerekli alanların doldurulmasıyla yapılmaktadır. Yazılım kullanıcı dostu olarak hazırlanmıştır. Elle veri girişi mümkün olduğunca azaltılmıştır. Hesaplarda gerekli olan tablo verileri yazılım içinde gömülü olarak bulunmaktadır. Türkiye‘deki illere ait dizayn şartları da yazılımda mevcuttur. Zorunlu alanlara veri girişi unutulduğunda, kullanıcı bir mesaj kutusu ile uyarılır. Kullanıcı, işlem arasında her an Yardım düğmesine tıklayarak, HTML tabanlı yardım dosyasına ulaşabilir. Hatalı bir işlem, geri dönülerek, baştan başlamayı gerektirmeden düzeltilebilir.

Hesaplamalar, ASHRAE "Total Equivalent Temperature Differential/Time Averaging" (TETD/TA) yöntemi esas alınarak yapılmaktadır. Sonuç tablosunda Anlık Duyulur Isı Kazancı ve Anlık Gizli Isı Kazançları 24 saatlik dönem için saat saat verilmekte ve maksimum yükün oluştuğu saat belirlenmektedir. Saatlik ısı kazançları tablo veya grafik olarak görülebilmekte ve sonuçlar HTML formatında rapor edilip çıktısı alınabilmektedir.

Yazılımda psikrometrik diyagram modülü de bulunmaktadır. Cihaz çiğ noktası sıcaklığı girildiğinde, iç ve dış dizayn şartları ile karışım oranına bağlı olarak psikrometrik çevrim diyagram üzerinde çizilmektedir. Nemli havanın özelikleri, psikrometrik diyagram üzerinde fare imlecini hareket ettirerek anında görülebilmektedir. 

Plakalı Isı Eşanjörü Kullanılan Soğutma Uygulamalarında Soğutma Etkinlik Katsayısının Deneysel İncelenmesi
Bayram KILIÇ, Arzu ŞENCAN, Reşat SELBAŞ

Mühendislik uygulamalarının en önemli ve en çok karşılaşılan işlemlerinden birisi, farklı sıcaklıklardaki iki veya daha fazla akışkan arasındaki ısı değişimidir. Bu değişimin yapıldığı cihazlar, genelde ısı değiştirici olarak adlandırılmakta olup, pratikte termik santrallerde, kimya endüstrilerinde, ısıtma, iklimlendirme, soğutma tesisatlarında, taşıtlarda, elektronik cihazlarda, alternatif enerji kaynaklarının kullanımında, ısı depolanması gibi birçok yerde bulunabilmektedir. Uygulamada çok çeşitli ısı değiştiricileri kullanılmakta olup bunlar arasında en fazla tercih edilenlerinden biri plakalı ısı değiştiricileridir

Bu çalışmada plakalı ısı değiştirici kullanılan bir soğutma sistemi deneysel olarak tasarlanmış ve imal edilmiştir. Sistem kapalı ve açık olmak üzere iki farklı şekilde çalışmaktadır. Sistemde dolaşan akışkan çevrimini tamamladığında soğuk su toplama tankına dönüyorsa kapalı sistem, çevrimini tamamlayan akışkan soğuk su toplama tankına dönmeyip dışarıya atılıyorsa açık sistem olarak adlandırılmıştır. Deneysel sistemdeki plakalı ısı değiştirici,    farklı sıcaklık ve debi değerlerinde analizlere tabi tutulmuştur. Farklı çalışma şartlarındaki sistemin soğutma etkinlik katsayıları belirlenerek grafikler halinde sunulmuştur.


OTURUM 5A - ANADOLU SALONU
Teknolojik Araştırma: Enerji Verimliliği
07 Mayıs 2009, Perşembe - 11.00-12.30


İzmir‘deki Bir Bina İçin İklimlendirme ve Aydınlatma Enerji Yüklerinin Azaltılmasına Yönelik Paremetrik Bir Çalışma
Tahsin BAŞARAN, Burcu ÇİFTÇİ

Bu çalışmada, ofis binalarındaki aydınlatma ve iklimlendirme enerji kazanımlarının toplam elektrik tüketimi üzerindeki etkileri değerlendirilmiştir. Değerlendirme aydınlatma ve ısıl yüklerin etkileri birlikte göz önüne alınarak yapılmıştır. Deneysel çalışma Tepekule‘deki uygun bir büroda gerçekleştirilmiştir. Kullanılan yapay aydınlatma sistemleri ile gün ışığı tepkiselliği, farklı camlama sistemleri için bir yıllık süre boyunca elde edilen sayısal ve deneysel sonuçların karşılaştırılmasıyla enerji kazanımı bağlamında incelenmiştir. Gün ışığı tepkiselliği ile bulunan enerji kazançları; cam ünitelerin aylık ve mevsimsel olarak farklılıkları göz önüne alınarak değerlendirilmiştir. Bu deneysel çalışmaların sonuçlarına bağlı olarak, uygun cam ünite kullanımı ile toplam elektrik tüketiminde %30‘a varan kazanç sağlanmasının mümkün olabileceği vurgulanmıştır.

Sanayide Enerji Tasarrufu Çalışmalarının Önemi ve Buhar Sistemleri ile İlgili Uygulama Örnekleri
Onur ÜNLÜ

Küreselleşen ekonomi ve artan rekabet şartlarının hüküm sürdüğü günümüzde enerji, bir ekonomideki talep ve arz üzerinde oldukça etkili bir rol oynamaktadır.  Bu noktadan hareket ile talep açısından bakıldığında enerji, tüketicilerin faydalarını maksimize etmeleri için satın aldıkları bir ürün niteliğindedir. Arz açısından ise enerji, emek ve sermaye gibi önemli bir üretim faktörüdür ve çoğu üretim ve tüketim faaliyetlerinde gerekli bir girdi olduğu için, ülkelerin ekonomik gelişmelerinin ve sosyal refahın oluşturulmasında belirleyici ve kritik bir konuma sahiptir. Geçmişte yaşanan enerji krizlerinin etkisiyle maliyetlerin artması sonucu enerji, ekonomik gelişmelerin ölçülmesinde önemli bir noktaya gelmiştir.

Bu çalışmanın amacı enerjinin ve enerji tasarrufu çalışmalarının önemini ortaya koymak, yapılabilecek olan uygulamalardan örnekler vermek ve konu ile ilgili bilincin artmasına katkı sağlamaktır. Çalışmada belirtilen bilgiler çok çeşitli kaynaklardan alınmış olup, sunulan örnekler ise gerçek hayatta sanayi tesislerinde ya da endüstriyel işletmelerde uygulanmış örneklerdir. Bu noktadan hareketle, amaç bilinmeyen bir şeyi ortaya koymak değil, literatürde var olan ancak bilgi ve ilgi eksikliği nedenleri ile oluşan milyarlarca Dolar değerindeki kaybın hangi noktalarda ve hangi yöntemlerle aranması gerektiğini vurgulamaktır. Toplam üretim ve işletme maliyeti içerisinde küçük bir paya sahip olduğu düşünülen enerji maliyetinin aslında parasal olarak işletmenin karıyla karşılaştırıldığında ne kadar büyük olduğunun altının çizilmesi ve örneklerle desteklenmesidir.

Değişik sektörlerde yapılan enerji denetleme çalışmalarında ortaya çıkan tablo sonucunda sanayi tesislerinin ve endüstriyel işletmelerin %95‘inde %5 ila 40 arasında enerji tasarrufu yapılmasının mümkün olduğu görülmektedir. Daha da çarpıcı olan konu ise sanayi tesislerinde ve endüstriyel işletmelerde hiç yatırımsız veya az yatırımlı önlemlerin uygulanması ile asgari %10 oranında enerji tasarrufu sağlamak mümkündür. Bu oran enerji tüketimine ve enerji tasarrufuna verilmesi gereken önemi gözler önüne sermektedir.

Kuru Soğutuculu Doğal Soğutma Uygulamaları ile İklimlendirme Sistemlerinde Enerji Verimliliği
Hasan ACÜL

Binalarda enerji yoğunluğunun azaltılması ve enerji verimliliğinin artırılması günümüzde en temel küresel konulardan bir tanesidir. Enerji verimliliğinin arttırılması için doğal kaynakların kullanımı her geçen gün yaygınlaşmakta; bu amaca hizmet eden yeni teknolojilerin ve ürünlerin geliştirilmesinin önemi daha da fazla hissedilmektedir.

Kış ve bahar aylarında binalarda ısıtma yapılması gerekirken (dış kabuk), binaların iç kısmında (iç kabuk) soğutma ihtiyacı olan bölümler olabilmektedir. Yirmi dört saat soğutma ihtiyacı olan büyük bilgisayar ve server odaları, Internet ve telekomünikasyon veri merkezleri, konferans salonları, alış veriş merkezlerinin enerji yoğun bölümleri, ısı yoğun ofisler vb. kış aylarında soğutma gerektiren iç ortam hacimlerindendir.

Dış ortam sıcaklıklarının gerekli olan soğutma suyu sıcaklıklarının altına düşmesi ile birlikte doğal soğutma sistemleri kullanılabilir ve bu sayede önemli derecede enerji tasarrufu sağlanır. Bu çalışmada dış ortamın düşük sıcaklığından faydalanarak doğal soğutma için kullanılan kuru soğutuculu sistemler hakkında detaylı bilgiler verilecek; ülkemizdeki şehirlere ait bin verilerini kullanmak vasıtasıyla doğal soğutma ile enerji verimliliğinin ne oranda artırılabileceği hesaplanacak ve soğutma tesisatlarında, (dolayısıyla binalarda) enerji verimliliği vurgusu öne çıkartılacaktır. Bu bilgilerin yanı sıra kuru soğutucu ünitelerin malzeme, performans, enerji kullanımı ve konstrüktif özellikleri hakkında da bilgi verilecektir.


OTURUM 6A - ANADOLU SALONU
Yüksek Yapılar Semineri
Seminer Yöneticisi: Rüknettin KÜÇÜKÇALI
07 Mayıs 2009, Perşembe - 14.30-16.00


Yüksek Yapıların Mekanik Tesisatı: Sistem Seçimi
Rüknettin KÜÇÜKÇALI

Bugün inşaatı tamamlanan yapıların tesisatlarının ekonomik ömürlerini ~ 25 yıl alabiliriz. Ancak enerji maliyetlerinin gelecekte çok yükseleceği dikkate alındığında bugün projelendirilen sistemlerin kaç yıl kullanılabileceği yani sürdürülebilirliği tartışma konusudur.

Mimari, mekanik ve elektriğin mutlaka birlikte birbirini daha fazla şekillendirdiği yeni tasarım modeli oluşmaktadır. Konfor ve hijyenden şimdilik vazgeçmeden (Japonya yaz klimasında ortam sıcaklığını 24 0C den 28 0C‘ye yükseltti bile) Enerji tüketiminin her anlamda en aza indirildiği, mimarisi ve tüm olanakları ile en fazla enerji üretebilen "E+" yapılarını planlamalıyız.

Sıhhi Tesisat açısından her 35m bir basınç zonu kabul edilir. Her basınç zonuna bir hidrofor sistemi ya da birkaç basınç zonuna bir hidrofor sistemi ve basınç dengeleme valfleri ya da çatı üzerinde su depolama sistemleri (lejyoner hastalığı riski-?) seçilebilir. Kullanma sıcak suyunu kendisi üreten yapılar olmalıdır.

Klima sistemi ise bugüne kadar uyguladığımız sistemlerin gelişmiş modelleri olacaktır. Yani kışında soğutma ihtiyacı olan çarşının mağazalarındaki ısıyı dışarıya atmak yerine klima santralarının taze hava ihtiyaçları için kullanmalıyız. Benzer şekilde otellerde yazın ve ara mevsimlerde binayı soğuturken dışarıya attığımız ısıyı mutlaka sıcak su üretimi vb yerlerde kullanmalıyız.

Enerji maliyetlerinin gelecekte artacağı, ancak hidroelektrik santralar, kömür, rüzgar vb farklı kaynaklardan da üretildiği için elektrik enerjisi maliyetinin petrol ve gazlara göre daha az artacağı düşünülerek sürdürülebilir sistemler seçilmelidir. Hiç süphesiz ki bu nedenle geleceğe dönük olarak yüksek yapılarda da yenilenebilir enerjilerden en fazla yararlanılmaya çalışıldığı alternatif sistemler daha fazla kullanılacaktır. Bu oturumda enerji ekonomisi, E+ yapılar ve sürdürülebilirlik konuları ağırlıklı olacaktır. ise bugüne kadar uyguladığımız sistemlerin gelişmiş modelleri olacaktır. Yani kışında soğutma ihtiyacı olan çarşının mağazalarındaki ısıyı dışarıya atmak yerine klima santralarının taze hava ihtiyaçları için kullanmalıyız. Benzer şekilde otellerde yazın ve ara mevsimlerde binayı soğuturken dışarıya attığımız ısıyı mutlaka sıcak su üretimi vb yerlerde kullanmalıyız.

Yüksek Yapılar: Tasarım Verileri ve Dikkat Edilecek Hususlar
Bekir Erdinç BOZ

İklim değişikliği ve küresel ısınma artık bir senaryo değil bir hakikat olarak karşımıza çıkmıştır. Nüfusu sürekli artan dünyamızda insanoğlu, artan tüketim ve israfla tüm ihtiyaçlarını doğadan karşılıksız almaya devam ederken başta toprak, yeşil örtü, su, hava ve biolojik çeşitlilik olmak üzere doğal varlıklar üzerinde yarattığı tahribatı ancak insan hayatını etkilemeye başladığında fark etmeye başlamıştır.

Hiç şüphesiz ekonomide lokomotiflerden biri olan konut ve yapı sektörü de bu tükenişte önemli sorumluluk taşımaktadır. İnsan sağlığını temelden etkileyen binaların toplam enerjisinin üçte birini, elektriğin üçte ikisini suyun sekizde birini kullandığını unutmamak gereklidir.

Artan çevresel sorunlar ve azalan enerji kaynakları yapı mühendisliğini ve özellikle tesisat sektörünü her geçen gün daha yüksek verimli, daha az girdi kullanan, daha düşük işletme maliyetli, optimizasyonun daha da ön plana çıktığı çözümler üretmeye zorlamakta bina çözümlerinde ekolojik, enerji etkin tasarımlar önem kazanmaktadır. Yüksek yapılar konusunda kullanılan dizayn kriterlerinin paralelinde cihaz seçimleri ve enerjiyi daha az kullanan     sistemler konusunda bilgiler ve örnekler sunulacaktır.


OTURUM 7A - ANADOLU SALONU
Yüksek Yapılar Semineri
Seminer Yöneticisi: Rüknettin KÜÇÜKÇALI
07 Mayıs 2009, Perşembe - 16.30-18.30


İşletmeci Gözü ile Yüksek Binalar
Zeynep H. Akdilli ORAL

Ülkemizdeki hızlı ancak bir o kadar da plansız gelişme sonucu yüksek yapılar ile ilgili yatırımlar çoğu kez tartışmalı hale gelimiştir. Bu konu her ne kadar şehir planlamacıları ile yerel yöneticiler ve hukukçuların işi ise de, çok nüfuslu şehirlerde dikey yapılaşma zorunluluk olabilmektedir. Bunun sonucu insanlar bu yüksek yapılarda yaşamaya başlayınca bazı sendromlar da ortaya çıkmaktadır. Bu sendromların başında "kapalı bina sendromu" gelmekte bazen "hasta binalardan" söz edilmektedir. Gerek izolasyon gerekse sert hava akımları nedeni ile açılmayan pencerelerde yaşamaya zorlanan insanlar gittikçe daha kaliteli iç havaya gereksinim duymaktadır. Yüksek yapıların ana vatanı olan ABD‘de en önemli konu İç Hava Kalitesi (Indoor Air Quality) olmakta, hava kalitesini iyileştirici çözüm ve sistemler aranmaktadır. Yüksek yapılar ülkemizde önce ofis amaçlı kullanılmakta iken günümüzde yüksek yapı niteliğinde konut binaları da hızla çoğalmaktadır. Ama üzülerek ifade etmek isterim ki konutlar daha çok satış amaçlı yatırımlar olup, yüksek binalarda uygulanması gereken HVAC ve sıhhi tesisat sistemlerini içermemekte, özellikle dış havalı sistemleri içeren kanallı sistemler kullanılmamakta ve sadece ısıtma soğutma gözetilerek bağımsız "split sistemlere" yönelinmektedir.

Günümüzde en önemli konuların başında gittikçe tükenen enerji kaynaklarının geldiği dikkate alınırsa, bağımsız sistemlerin düşük verimlilik katsayıları ile çok değerli olan enerjiyi nasıl düşüncesizce savurduğumuz ortaya çıkmaktadır. Yeşil dendiğinde sadece uçsuz bucaksız çayırlardan başka şeyleri düşünmenin zamanı çoktan gelmiş geçmektedir.

Gökdelenlerde Mekanik Yangın Tesisatı: Sulu Söndürme  Sistemleri Tasarımı
Abdurrahman KILIÇ

Ülkemizde, yapı yüksekliği 51.50 m‘den fazla olan binalar, yangın riski açısından çok yüksek bina olarak tanımlanmakta, son yıllarda 200 m‘den fazla yükseklikte binalar gökdelen olarak isimlendirilmektedir. Çok yüksek binalarda oluşan yangınlar riskli olduğundan söndürme sistemlerinin etkili ve güvenli olması gerekir. Kuşkusuz en uygunu, sulu yangın söndürme sistemidir.

Yüksek binaların sulu yangın söndürme sistemleri tasarımında; su depolarının yerlerinin ve pompaların basınçlarının belirlenerek basınç zonlaması yapılması önemlidir. Basınç zonlaması, binada bulunanların yangın dolaplarını kullanım kolaylığı, söndürme etkinliği ve itfaiyenin istenilen basınç ve debide su alabilmesi bakımından önemlidir. Yangın dolaplarındaki basınç limiti, bina sakinlerinin rahat kullanımı için küçük tutulurken diğer taraftan söndürmenin çabuk ve etkili olabilmesi için de belli bir değerin üzerinde olması istenir. Yağmurlama sistemlerinde ise üst basınç limiti, başlıkların dayanma basıncı ile sınırlıdır. Bu nedenle, yangın dolapları, itfaiye bağlantı ağızları ve yağmurlama sistemlerindeki alt ve üst basınç limit değerleri için zonlama yapılmasını gerektirir. Çok yüksek binalarda, sulu söndürme sistemlerinin basınç zonlaması için birçok farklı yaklaşım bulunmaktadır. Binanın yüksekliği, mimari yapısı, bulunduğu konum, kullanım amacı, yatırım maliyeti gibi birçok etken uygulanacak sistemde belirleyici olmaktadır.

Bu çalışmada, yüksekliği birkaç yüz metreyi geçen binalarda, sulu söndürmenin tasarım esasları verilmekte, farklı basınç zonlaması uygulamaları karşılaştırılarak, yapı yüksekliğine göre uygun olan sistemler belirlenmektedir. Bazı yüksek bina uygulamalarının olumlu yönleri ve eksiklikleri tartışılmaktadır.


OTURUM 4B - AKDENİZ SALONU
İç Hava Kalitesi Sempozyumu
Sempozyum Yöneticisi: Sait C. SOFUOĞLU
07 Mayıs 2009, Perşembe - 09.00-10.30 


Hasta Bina Sendromu
Özgür ZEYDAN, Zeynep ERDOĞAN ZEYDAN, Yılmaz YILDIRIM

Zaman olarak insan faaliyetlerinin büyük bir bölümü kapalı ortamlarda geçirilmektedir. İçerisinde yaşanılan binanın kendisinden kaynaklanan "hasta bina sendromu (HBS)", iç ortam hava kalitesini belirleyen etkenlerden bir tanesidir. Bina içindeki hava kalitesi tozlar, uçucu organik bileşikler, formaldehit, karbon monoksit ve biyolojik aerosoller gibi kirletici maddelerin ortamlardaki konsantrasyonları ile belirlenir. HBS‘nin tespit edilen başlıca semptomları arasında, boğazda ve gözlerde tahriş ve yanma, öksürme, hapşırma, baş dönmesi ve baş ağrısı, yorgunluk, mide bulantısı, ciltte tahriş ve yanma olayları bulunmaktadır. Ülkemizde, özellikle kış aylarında iç mekanların yeterince havalandırı-lamaması hasta bina sendromu ile ilişkili şikayetlerin artmasına neden olmaktadır. Bu çalışmada, hasta bina sendromuna neden olan iç ortam kirleticilerinin türleri ve kaynakları, hasta bina sendromunun insan sağlığı üzerindeki etkileri ile iç ortamlar için en uygun iklimlendirme koşulları ayrıntılı olarak irdelenmiştir.

Bir Derleme Çalışması: İç Ortam Hava Kalitesinin Müzeler ve Tarihi Bina Envanterinde Bulunan Eserlere Etkilerinin Araştırılması, Risk Değerlendirmesi ve Uygun Kontrol Sistemlerinin Önerilmesi
Ferhat KARACA, Omar ALAGHA, Sami GÖREN

Son 20 yılda dünya çapında yapılan bir çok çalışma hava kirliliğinin kültürel ve tarihi yapılara ve malzemelere zarar verdiğini net bir şekilde ortaya koymuştur. Müzeler, galeriler, kütüphaneler ve arşivler hava kalitesi faktörü dikkate alındığında önemli bir risk altındadır. Ülkemizde de tarihi ve kültürel yapının korunmasına yönelik yapılan/yapılacak olan çalışmalara ve uygulamalara hava kalitesinin etkilerinin ve yol açtığı hasarların incelenerek bertaraf edilmesi için yapılacak uygulamaları da dahil etmek artık bir zorunluluktur. Müzeler ve tarihi binalarda muhafaza edilen, depolanan ve sunulan tarihi ve kültürel mirasın iç ortam hava kalitesi parametrelerinden ne ölçüde etkilendiği konulu inceleme ve araştırma çalışmaları henüz ülkemizde çalışılmaya ve uygulanmaya başlanmamış bir konudur. Bu çalışmada kapalı alanlarda (iç ortamlarda) korunan, saklanan veya sergilenen tarihi ve kültürel mirasımızın önemli parçaları olan eserlerin hava kirleticilerinden nasıl etkilendiklerinin incelenmesi, risk değerlendirmesi ve kontrol yöntemlerinin belirlenmesi çerçevesinde uluslararası ve ulusal ölçekte yapılmış olan çalışma ve uygulamalar incelenerek derlenmiş ve ülkemizde benzer uygulamaların yapılması sürecince karşılaşılabilecek uygulama zorlukları tartışılmıştır.

Materyal Analizi ve Oda Deneyleri İle İç Ortam Kirleticilerinin Tespiti
Sibel MENTEŞE

Materyal analizi ve oda deneyleri iç ortam kirleticilerinin kaynaklarının tespit edilmesinde kullanılan önemli metotlardır. İç ortamlarda sıklıkla kullanılan mobilya, halı, duvar kağıdı gibi dekoratif malzemeler ile duvar boyası ve izolasyon malzemeleri gibi inşa malzemelerinin içerdikleri kirletici emisyon potansiyelleri bu metotlar kullanılarak tespit edilebilir. Bu materyallerin neden olduğu emisyonlar; sıcaklık, bağıl nem, hava değişim hızı gibi parametrelerin sabit tutulduğu, belirli yükleme faktörüne ve hacme sahip inert odalar kullanılarak belirlenebilmektedir. Bu testler, tespit edilmesi hedeflenen kirletici türüne ve analizi yapılacak materyalin türüne göre standardize edilmiştir. ISO standartları ile Japonya ve Amerika gibi bazı ülkelerin geliştirdiği standartlar kullanılarak materyal analizleri birçok ülkede yapılabilmektedir. Özellikle ithal bir materyalin yurt içine girişinde ve ihracatı yapılacak materyalin teslim edileceği ülkenin (varsa) standartlarına uygun olma mecburiyeti vardır. Bu testlerin sonuçları uluslararası ticaretin de konusudur. Bu konu iç ortam hava kalitesinin iyileştirilmesi için atılması gereken ilk adımın, yani kullanılan malzemelerin düşük-emisyon yayma özelliğinde olmalarını sağlama şartını gerçekleştirmek için materyal analizine işaret etmektedir. Ülkemizde bu konu ile ilgili herhangi bir çalışma yapılmamaktadır. Bu çalışmada, çeşitli iç ortam kirletici potansiyeline sahip materyallerin nasıl analiz edildiği ve oda deneylerinin prensipleri incelenmiştir.


OTURUM 5B - AKDENİZ SALONU
İç Hava Kalitesi Sempozyumu
Sempozyum Yöneticisi: Sait C. SOFUOĞLU
07 Mayıs 2009, Perşembe - 11.00-13.00


İstanbul‘ da Farklı Ulaşım Türleri İle Seyahat Esnasında Maruz Kalınan Partikül Maddenin (PM2.5) Belirlenmesi
Burcu ONAT, Baktıgül STAKEEVA

Ulaşımdan kaynaklanan hava kirlenmesi, son yıllarda özellikle büyük şehirlerde hava kalitesini kötü yönde etkileyen en önemli etkenlerden biridir. Trafiğin yoğun olduğu mikro çevrelerde yayalar ciddi boyutlarda hava kirleticilerine maruz kalmaktadır. Kişilerin trafikteki kirleticilere maruziyet miktarları ulaşım türüne göre farklılık göstermektedir. Bu çalışmada İstanbul‘da trafiğin yoğun olduğu bir bölgede farklı ulaşım türleri ile seyahat esnasında maruz kalınan PM2.5 konsantras-yonları belirlenmiş ve 0.3 -10 µm arasındaki partiküllerin sayımı yapılmıştır.  Ulaşım türleri otobüs (klimasız), metrobüs (klimalı), özel araç ve yaya olarak sınıflandırılmış ve gün içinde trafiğin yoğun olduğu ve yoğun olmadığı zaman aralıklarında ölçümler yapılmıştır. Taşıtlar içinde ve yaya olarak yapılan ölçümlerde portatif ölçüm cihazlarından yararlanılmıştır. PM2.5 ölçümleri için ışık saçılımı metodu ile çalışan pDR-1200 model (Thermo, USA) kişisel toz ölçüm cihazı, partikül sayımı için handheld 3016 model (Lighthouse, USA) portatif partikül sayım cihazı kullanılmıştır. Seyahat esnasında PM2.5 konsantrasyonları 30 saniye aralıklarla kaydedilmiş, konsantrasyon-daki değişimlerin sebepleri incelenmiştir. Her bir ulaşım türü için seyahat süreleri yaklaşık 12-20 dakika olarak ayarlanmıştır. Taşıtlarda filtreli klima sistemlerinin PM2.5 seviyesini azalttığı, özel araç içinde yapılan ölçümlerde ise klima ile dışarıdan hava alındığında araç içindeki PM2.5 seviyesinde önemli miktarda artış olduğu tespit edilmiştir. 

Farklı Türdeki İç Ortamlarda Gözlenen İnce Partiküler Madde Konsantrasyonları, Boyut Dağılımları ve Mevsimsel Değişimleri
Gülen GÜLLÜ, Sibel MENTEŞE

Bu çalışmada farklı türdeki iç ortamlarda; ev, işyeri, okul ve kreş, yaz ve kış aylarında, günün farklı saatlerinde ve haftanın değişik günlerinde iç ve dış ortamda PM2.5 seviyeleri ve ortalama parçacık boyutları ölçülmüştür. Kış döneminde ölçülen ortalama PM2.5 konsantrasyonları hemen hemen tüm ortamlarda yaz dönemine kıyasla daha yüksek olarak tespit edilmiştir.  Kış döneminde iç ortamda gözlenen en yüksek PM2.5 konsantrasyonu 53.82 µg·m-3 ile bir işyerinin toplantı odasında,  en düşük ise 25.92 µg·m-3 ile kreşin uyku odasında ölçülmüştür. Yaz döneminde gözlenen en yüksek konsantrasyon 36.06 µg·m-3 ile ev içinde, en düşük konsantrasyon ise 5.52 µg·m-3 ile aynı kreşin yemekhanesinde ölçülmüştür. Eş zamanlı olarak dış ortamlarda ölçülen PM2.5 konsantrasyonları kullanılarak hesaplanan partiküllerin iç/dış oranı havalandırmanın daha etkin yapıldığı yaz aylarında yüksek (>1), kış aylarında ise düşük (<1) olarak tespit edilmiştir. Kış aylarında iç ortamda tespit edilen partiküler madde ortalama çapı, yaz aylarına göre daha yüksek bulunmuştur. Her iki mevsimde de iç ortamda toz yayıcı aktivitelerin (öğrencilerin koşması, sigara içilmesi), dış ortamda ise inversiyon olması durumunda toz konsantrasyonlarında artış; dış ortamda yağmur veya kar yağması olması durumunda toz konsantrasyonlarında önemli ölçüde azalma tespit edilmiştir.

Metal Endüstrisi İç Ortamında PM2.5 Konsantrasyonun Belirlenmesi
Ülkü ŞAHİN, Birgül KURUTAŞ

Hava Kirliliği ile ilgili çalışmalar temelde insan sağlığı üzerine olan etkisi nedeniyle yapılmaktadır. Halk sağlığını korumak amacıyla dış hava kalitesinin belirlenmesi ile ilgili pek çok çalışma yapılmakta ve yönetimler tarafında limit değerler tanımlanmaktadır. Ancak çoğunlukla zamanımızın en az 8 saatini çalışarak iş ortamlarımızda en az 14 saatimizi evde ve kalan ortalama 2 saatimizi dışarıda geçirmekteyiz. Dolayısı ile iç mekanlardaki (çalışma alanları, okullar, hastaneler, alışveriş mekanları ve evler) hava kalitesi halk sağlığı üzerinde en yüksek etkiyi yaratmaktadır.

Çalışma ortamlarında uzun süreli kişisel maruziyet söz konusudur. Solunan hava içersindeki 2.5 mikronun altındaki partiküller maddelerin varlığı solunum ve dolaşım sistemi ile ilgili ciddi sağlık problemleri yaratmaktadır. Endüstrileşmenin hızla geliştiği ve çalışma hayatının yaşamımızın önemli bir bölümünü işgal ettiği düşünüldüğünde fabrikalarda üretimin olduğu kısımlarda çalışan personelin sağlığının korunması gerekmektedir. Bu çalışmamızda örnek bir metal endüstrisi seçilmiş ve üretim bölümü iç ortam havasındaki PM2.5 konsantrasyonu tespit edilmiştir.

Metal endüstrisi içersinde üretim bölümünde farklı özelliklere sahip 4 nokta tespit edilmiş ve 24 saat sürekli PM2.5 ölçümü yapılmıştır. İmalat makinelerinin yoğun olarak bulunduğu KLT, BMV ve HPT ölçüm noktalarında makineler yalıtımsızken ortalama PM2.5 konsantrasyon değişimi 271,4µg/m3 ile 609µg/m3 aralığında iken makineler etrafına yalıtım yapıldığında bu konsantrasyonlar 35,1µg/m3 ile 90,1µg/m3 aralığına düşmektedir. Tüm PM2.5 ölçüm değerleri OSHA limit değerinin altında ancak EPA ve WHO dış ortam limit değerlerinin çok üstündedir. Fabrika içerisinde makinelerde yapılan izolasyon sistemi PM2.5 konsantrasyon-larını azaltmada önemli bir etki göstermektedir.

İstanbul Metrosunda PM10 ve PM2.5 Konsantrasyonlarının Belirlenmesi
Burcu ONAT, Ülkü ŞAHİN, , Baktıgül STAKEEVA, Pınar KARİM, Tuba CERAN

Metro sistemleri, günün her saatinde trafik yoğunluğunun yaşandığı İstanbul‘da hızlı ve rahat olmasından dolayı en çok tercih edilen ulaşım aracıdır. Hava sirkülâsyonunun az olması nedeniyle metro istasyonlarında hava kirletici konsantrasyonları dış ortam havasına göre daha yüksektir. İç ortam hava kirleticilerinden biri olan partikül madde insan sağlığı üzerinde olumsuz etkisi olan, özellikleri zamana ve mekana göre değişkenlik gösteren bir kirleticidir. Partikül maddenin metrolardaki başlıca kaynakları, raylar üzerinde tekerleklerin sürtünme ve fren yapması gibi raylarda aşınmaya sebep olan hareketler, yolcuların peron içindeki hareketleri ve dış ortamda trafikten kaynaklanan partiküllerin havalandırma yoluyla metro tünellerine girmesidir. Bu çalışmada İstanbul‘da bulunan Taksim – 4.Levent Metro Hattı ile Aksaray – Havalimanı Hafif Metro Hattı‘nda yer alan toplam 6 adet kapalı metro istasyonunda tren içi ve istasyon peronlarında PM10 ve PM2.5 ölçümleri yapılmış, yolcuların maruz kaldıkları partikül madde konsantrasyonları belirlenmiştir. İstasyon peronlarında yapılan PM10 ve PM2.5 ölçümlerinde ışık kırınımı prensibi ile çalışan MIE DataRAM 2000 (Thermo) partikül madde ölçüm cihazı kullanılmıştır. Tren içlerinde yapılan PM2.5 ölçümlerinde ise yine ışık kırınımı prensibi ile çalışan pDR 1200 (Thermo) portatif toz ölçüm cihazı kullanılmıştır. İstasyon peronlarında yapılan ölçümlerde, PM10 ve PM2.5 konsantrasyonlarının Aksaray-Havalimanı Hafif metro hattında sırasıyla 63,2-116,9 µg/m3 ve 49,3-98,3 µg/m3 arasında; Taksim-4.Levent metro hattında ise sırasıyla 90,7-220,6 µg/m3 ve 105,3-181,7 µg/m3 arasında değiştiği görülmüştür. Tren içinde yapılan ölçümlerde ise PM2.5 konsantrasyonu, Aksaray –Havalimanı hattında 73 µg/m3 ve Taksim-4.Levent hattında 62 µg/m3 olarak tespit edilmiştir. Bulunan sonuçlar, istasyonların derinlik, havalandırma ve fren sistemi gibi özellikleri ve dış ortam hava kalitesinin etkileri dikkate alınarak değerlendirilmiştir.


OTURUM 6B - AKDENİZ SALONU
İç Hava Kalitesi Sempozyumu
Sempozyum Yöneticisi: Sait C. SOFUOĞLU
07 Mayıs 2009, Perşembe - 14.30-16.00


Organik Bileşiklerin Farklı İç Ortamlardaki Seviyeleri
Sibel MENTEŞE, Gülen GÜLLÜ

Bu çalışmada Ankara‘da çeşitli iç ortamlardan alınan hava örneklerinin organik bileşikler yönünden içeriği ve seviyeleri tespit edilmiştir. Uçucu organik bileşiklerin birçok kaynağı bulunmaktadır. Bunlar yanma ürünleri ve yan ürünleri olabileceği gibi; temizlik maddeleri, deodorantlar gibi yaygın kullanılan tüketim malzemeleri de olabilmektedir. Bu çalışmada Ankara ilinde bir kreş, bir ilkokul, bir ev ve bir işyerinde ve paralel olarak dış ortamlarından hava örnekleri toplanmıştır. Çalışmada ayrıca, iç-dış ortam sıcaklık (°C) ve bağıl nem değerleri (%) de eşzamanlı olarak kaydedilmiştir. Hava örneklerindeki organik bileşiklerden parafinler, olefinler, halojenli organikler, benzen ve türevleri ile trafik kaynaklı organik bileşiklerin miktar tayini yapılmıştır. Hava örnekleri, aktif örnekleme prensibi ile termal olarak desorbe olabilen tüpler içerisine toplanmıştır ve analizi TD-GC/FID sistemi ile yapılmıştır. Çalışmanın sonuçlarına göre, genel olarak, kreş ve ilkokuldaki organik bileşik seviyeleri diğer istasyonlara göre yüksek bulunurken; işyeri örnekleme noktasında daha düşük seviyelere rastlanılmıştır.

Çalışmanın iç ortamlarda havalandırmanın yoğun olarak yapıldığı bir dönem olan yaz mevsiminde olması nedeni ile kış döneminde sıklıkla gözlenen organik kirleticiler açısından çok yüksek iç/dış oranına bu dönemde rastlanılmamıştır. 

İlköğretim Okullarında Bina-İçi Hava Uçucu Organik Madde Derişimleri: Derslikler ile Anasınıflarının Karşılaştırılması
Güler ASLAN, Aysun SOFUOĞLU, Fikret İNAL, Mustafa ODABAŞI, Sait C. SOFUOĞLU

İlköğretim Okullarında Bina-İçi Çevresel Kalitenin Değerlendirilmesi projesi çerçevesinde İzmir‘de üç ilköğretim okulunda (bir derslik ve ana sınıfında) iç hava uçucu organik bileşik (UOB) derişimleri ölçülmüştür.  Okullarda sınıflar ile anasınıfları karakter itibarıyla farklılık göstermektedir.  Döşeme ve dekorasyonda kullanılan malzemeler, sınıf içi faaliyetlerde kullanılan malzemeler, nüfus yoğunluğu, mutfak ile fiziki bağlantı gibi değişkenler bu iki mikroçevre arasında farklılık göstermektedir.  Dolayısıyla, bu iki ortamın farklı iç hava kaliteleri olacağı varsayılabilir.  Bu çalışmada, bu farklılık önemli bir bina-içi hava kirletici grubu olan UOB‘ler açısından incelenmiştir.  Kirletici ölçümleri, bahar mevsiminde gerçekleştirilmiştir.  Her bir sınıftan 9, anasınıfından 3 örnek bir pompa vasıtasıyla Tenax-TA içeren çelik tüplerde toplanıp Gaz Kromatografi - Kütle Spektrometri - Termal Desorpsiyon sisteminde analiz edilmiştir.  Bu çalışmada örneklerin büyük kısmında tespit edilen ve diğer UOB‘lere göre daha yüksek derişimlerde olan benzen, toluen, p,m- ve o-ksilen, naftalin, (1,3 ve 1,4)-diklorobenzen bileşikleri ve Toplam UOB derişimleri irdelenmiştir.  Sonuçlar anasınıflarında ölçülen Toplam UOB derişimlerinin dersliklerde ölçülenlerden yaklaşık iki katı daha yüksek olduğunu göstermiştir.

İlköğretim Okullarında Bina-İçi Hava Ozon Derişimleri
Cemre KOCAHAKİMOĞLU, Dilek TURAN, Fatma ÖZEREN, Aysun SOFUOĞLU, Sait C. SOFUOĞLU

İlköğretim Okullarında Bina-İçi Çevresel Kalitenin Değerlendirilmesi projesi çerçevesinde, İzmir‘de üç ilköğretim okulunda iç hava ozon derişimleri ölçülmüştür.  Ölçümler, her okulda tamam olmamakla beraber, kış, bahar ve güz olmak üzere üç ayrı dönemde gerçekleştirilmiştir.  Ölçümler, bir sürekli izleme cihazıyla her okulda seçilen bir koridorda en az bir hafta olmak üzere saatlik ortalama olarak yapılmıştır.  Ölçüm sonuçlarına göre derişimlerin gün içerisinde değişkenlik gösterdiği ve hafta sonuna nazaran çalışma günlerinde daha yüksek derişimler ölçüldüğü görülmüştür. Gece ve sabah saatlerinde cihaz tespit sınırının altında kalan derişimler, öğleye doğru artışa geçerek bir zirve yaptıktan sonra akşamüstü saatlerinde azalmakta ve akşam saatlerinde tekrar tespit sınırının altına düşmektedir.  Okul-mevsim ortanca derişimlerinin tamamı tespit sınırının altında kalırken, ortalama derişimler 0,78 ilâ 4,33 g/m3 arasında değişmiş, ölçülen en yüksek derişim 43,9 g/m3 olmuştur.  Bu derişimler, hassas insanlarda sağlık etkilerinin görülme sınırı olarak kabul edilen 170 g/m3–8 saatlik ortalama ve 250 g/m3–1 saatlik ortalama derişimlerinin oldukça altında kalmaktadır.


OTURUM 7B - AKDENİZ SALONU
İç Hava Kalitesi Sempozyumu
Sempozyum Yöneticisi: Sait C. SOFUOĞLU
07 Mayıs 2009, Perşembe - 16.30-18.00


İlköğretim Okullarında Bina-İçi Hava Kalitesi İle İlgili Sağlık Semptomlarının Yaygınlığı
Dilek TURAN, Cemre KOCAHAKİMOĞLU, Pınar KAVCAR, Sait C. SOFUOĞLU

Bina-içi hava kalitesinin düşük olması, insanların çeşitli sağlık problemleri yaşamasına yol açmaktadır. Bu durumun çocuklar üzerindeki etkisini incelemek amacıyla, İlköğretim Okullarında Bina-İçi Çevresel Kalitenin Değerlendirilmesi projesi çerçevesinde, iç hava kirletici derişimlerinin ölçümü ile beraber ölçümlerin yapıldığı sınıflarda okuyan öğrencilerin velilerine ve öğretmenlere anket uygulaması yapılmış; öğrencilerin mevcut sağlık sorunları ve bina-içi hava kalitesi ile ilgili semptomları belirlenmeye çalışılmıştır. İzmir metropol alanında iki, metropol dışında bir okulda okuyan toplam 356 öğrenci üzerinde, ankette belirtilen 23 adet semptomun son dört hafta içinde gözlenip gözlenmediği, gözlendiyse sıklığı araştırılmıştır. Ayrıca, velilerin bu semptomların sebepleri ve öğrenci performansı üzerindeki etkisi hakkında kişisel düşünceleri sorulmuştur. Allerji ve astımın en çok gözlemlenen sağlık sorunları olduğu görülmüştür. Öğretmenler tarafından doldurulan anketler ise en yaygın belirtilerin boğazda kuruluk, baş dönmesi, sinüslerde tıkanıklık ve hapşırma olduğunu ortaya koymaktadır. Literatür değerleriyle yapılan karşılaştırma sonucu, sırasıyla %14,9 ve %1,4 olan astım ve egzama gözlenme sıklıklarının kıyaslanan değerlere yakın olduğu saptanmıştır. Bina-içi hava kalitesine bağlı olabilecek semptomlar arasında, sinüs tıkanıklığı ve göğüs sıkışması sırasıyla %16,0 ve %3,9‘luk yaygınlık oranlarıyla daha önce ofis binaları içerisinde yapılan çalışmalardaki sonuçlarla en çok örtüşen değerler olarak bulunmuştur.

Hastane İç Ortam Havasının Mikrobiyal Açıdan İncelenmesinin Önemi
Suzan SARICA ÖKTEN, Ahmet ASAN

Bioaerosoller havada asılı halde bulunan yapay ya da biyolojik orijinli doğal partiküllerdir. Yaşayabilir partiküller havayla taşınırken tek bir hücre şeklinde kalabilecekleri gibi  1-10 mikrometrelik mikroorganizma kümeleri şeklinde de bulunabilirler. İç ortam havasındaki havayla taşınan bakterilerin önemli bir kaynağı söz konusu yerde bulunan kişilerdir.

Mikrofunguslar ekstrem çevre koşullarında ve çok çeşitli substratlarda gelişme gösterebilen organizmalardır. Mikrofungusların sporları genellikle havayla taşınır ve kronik bronşit, astım, fungal alerjiler, aşırı duyarlı pnömoni ve aspergillosis gibi çeşitli hastalıklar yaptığı bilinmektedir.

Havayla taşınan mikrofunguslar insan sağlığını 4 farklı yolla etkilerler. İnsanları enfekte ederler, allerjen olarak rol oynarlar, toksijeniktirler veya inflamasyon reaksiyonlarına neden olurlar.

Hastane enfeksiyonları pek çok hastanede önemli bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Böyle enfeksiyonlar daha fazla ölüm yaşanmasına neden olurken sağlık ile ilgili konularda ekonomik olarak oldukça büyük bir önem de teşkil etmektedirler.

Hastanelerde bulunan çoğu havayla taşınan mikroorganizma hastane personeli, hastalar ve ziyaretçiler tarafından salınmaktadırlar. Yalnızca çok az bir kısmı, fungal sporlar, dış ortamdan kaynaklanırlar. Binalarda bulunan kişi ne kadar fazla ise havadaki organizma yükü de o kadar fazladır. Bu nedenle havanın mikroorganizma yükü çok değişkendir ve insan ve yapılan iş tipine, sayısına bağlı olarak büyük oranda değişiklik göstermektedir.

Hava kontrol önlemleri hastane iç ortam havasındaki havayla taşınan biyolojik partiküllerin en alt seviyelerde tutulması için önem taşımaktadır.

Bir hastane atmosferindeki bakteriyal ve fungal konsantrasyonu saptamak, bunların varlığının yaratabileceği muhtemel riskleri belirlemede önemli rol oynar ve önlem alma gerekliliğini ortaya koyabilir.

İç Ortam Biyolojik Kirliliğin Mekansal Değişimi ve Dış Ortamın Etkisi
Sibel MENTEŞE, Abbas YOUSEFI RAD, Münevver ARISOY, Gülen GÜLLÜ

Bu çalışmada döneminde Ankara ilinde bir kreş, bir işyeri, bir ilkokul, bir ev iç ortam havasında ve paralel olarak dış ortam havasında biyoaerosol örneklemesi gerçekleştirilmiştir. Bu mekanlardan ve de dış ortamlarından bakteri ve mantar örnekleri eşzamanlı olarak toplanmıştır. Ölçümler 5 gün süre ile günde üç örnek olacak şekilde farklı periyotlarda yapılmıştır. Çalışmada ayrıca, iç-dış ortam sıcaklık ve bağıl nem değerleri de eşzamanlı olarak kaydedilmiştir. Çalışma ile bakteri ve mantar seviyelerinin iç ve dış ortamdaki seviyeleri belirlenerek, iç ortam hava kompozisyonu ile dış ortamınki arasındaki ilişkinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Genel olarak tüm örnekleme noktaları dikkate alındığında bakteri konsantrasyonu geniş bir aralıkta değişim göstermiştir. Günlük veriler dikkate alındığında iç ortam/dış ortam (İ/D) konsantrasyon oranı bakteriler açısından 0.1 ile 20.2 arasında değişirken; mantarlar açısından 0.3 ila 12 arasında değişmiştir. Çalışma geneline bakıldığında ise bakteri yönünden i/d oranının 1‘in üzerinde olduğu gün sayısı ve 5 günlük ortalama i/d oranı açısından en yüksek olan örnekleme noktaları, sırasıyla kreş, ev, ilkokul ve işyeri örnekleme noktaları iken, mantar yönünden bu sıralama ilkokul, kreş, ev ve işyeri olarak gözlenmiştir. İç ortamdaki bakteri ve mantarların seviyesinin artışına dış ortamdan içeriye hava girişi, iç ortamda uygun olmayan sıcaklık-nem koşullarının bulunması ve bakteri mantarların çoğalmasına neden olan besinlerin içeride bolca bulunması gösterilebilir. 


OTURUM 4C - EGE SALONU
Teknolojik Araştırma: Enerji Verimliliği
07 Mayıs 2009, Perşembe - 09.00-10.30


Türkiye İklimlendirme ve Tesisat Sektöründeki İşletmelerde Ar-Ge ve Yenilik Faaliyetlerinin Yönetimi Üzerine Öneriler
Hasan ACÜL

Türkiye iklimlendirme ve tesisat sektörü ülkemiz açısından yüksek öneme, teknik alt yapı ve bilgi birikimine, örgütlülüğe, nitelikli insan kaynağına, her yıl artan ulusal ve uluslararası pazar payına sahip olmasına rağmen, araştırma, ürün geliştirme ve yenilik (inovasyon) faaliyetlerinde olması gereken düzeyin altında olduğu görülmektedir. İklimlendirme ve tesisat sektörü içerisinde kendi markası ile ürün imal eden; araştırma, ürün geliştirme ve yenilik faaliyetlerine ayırdıkları kaynakları göreceli olarak kısıtlı olan kobi niteliğindeki işletmelerin ar-ge bölümlerinde, verimli ve çok yönlü faaliyet yürütülebilmesi için, bu bölümlerin yönetim süreçlerine ve çalışma kapsamına yönelik önerileri içeren bu makalede ele alınan konular, farklı sektörel kurumlarca oluşturulmuş istatistikleri ve raporları, sektör derneklerinin bir bölümü ile yapılmış ar-ge anketini, işletme uygulamalarını ve ürün geliştirme faaliyetleri içerisinde kazanılmış deneyimleri kapsamakta olup, ilgili literatür çalışmaları ile desteklenerek meslektaşlarımız ile paylaşılmıştır.

Aynı Soğutma Yükü İçin CO2‘li Isı Pompalarının Enerji Sarfiyatlarının Karşılaştırılması
H.Cenk BAYRAKÇI, A.Emre ÖZGÜR, A.Ekrem AKDAĞ

Küresel ısınma gerçeğiyle yüzleşen dünyamızda, son yıllarda soğutucu akışkanlara alternatif arayışında, CO2 önemli bir yer tutmaktadır. Ozon tabakasına zarar veren HCFC‘ ler ile beraber, küresel ısınma potansiyeli (GWP) yüksek olan R134a gibi HFC akışkanlara alternatif olarak düşünebilen CO2, birçok soğutma firması tarafından dikkate alınmış ve CO2 akışkanlı soğutma sistemleri ve ısı pompaları imalatı artmaya başlamıştır.

CO2 zehirsiz olması, patlayıcı olmaması, yüksek ısı transfer katsayısına sahip olması sebebi ile birçok soğutma ve ısı pompası uygulaması için uygundur. CO2‘in olumsuz bir özelliği sistemden çevreye ısı atımı işleminin çok yüksek basınçlarda, kritik nokta üzerinde gerçekleşmesidir. Bu sebepten dolayı konvansiyonel sistemlerde yoğuşmanın olduğu eleman olan kondenser yerine, gaz soğutucu kullanılmaktadır.

Isı pompaları bilindiği üzere, kaynağına göre konutları soğutulması ve ısıtılmasında kullanılmaktadır. Bazı sistemlerde ısı pompaları yardımıyla suyun da ısıtılması mümkün olmaktadır. Böylece ısı pompalarının fonksiyonelliği arttırılmaktadır. CO2 kullanılan ısı pompaları tek kademeli veya çift kademeli olarak tasarlanabilmektedir. Bu çalışmada CO2‘li ısı pompası sistemlerinin, aynı soğutma yükü için, tek kademeli ve çift kademeli sıkıştırma hallerinde enerji analizi yapılmış, maliyetleri karşılaştırılmış ve sonuçlar grafiksel olarak verilmiştir. Tek kademeli ve çift kademeli sistemlerin kıyaslamaları, belirlenen ısıtma kapasitesine göre yapılacaktır.

Enerji Verimliliği Projelerinin Finansmanı
Tülin KESKİN

Enerji tasarrufu programlarında, eğitim, bilgilendirme, etütler gibi çeşitli programlar uygulanırken çalışma ve yatırımların finansmanın da desteklenmesi önemli yolların kat edilmesini sağlamıştır. Bir çok ülke gerek devlet teşvikleri ve gerekse fonlarla enerji verimliliğini etkinleşmesini sağlamıştır. Bu ülkelerde finansman için parayı hazır etmek, hakça bir şekilde dağıtmak ve uygulamaların maliyet etkinliğini izlemek için uluslararası geçerliliği olmuş modellerin ülke şartlarına adaptasyonu ile yeni ve yenlikçi modeller geliştirilmiştir. Bu uygulamalarda bir çok tecrübe edinilmiş ve uluslararası kamu oyu ile bu tecrübeler paylaşılmıştır. Ülkemizde Enerji Verimliliği kanunu ile yeni bir teşvik dönemi başlamak üzeredir. Tebliğde uluslararası finansman modelleri deneyimlerden bahsederek ülkemizdeki mali teşvikler konusundaki görüş ve önerilerimiz dile getirilecektir


OTURUM 5C - EGE SALONU
Teknolojik Araştırma
07 Mayıs 2009, Perşembe - 11.00-12.30


Radyatör Arkalarına Yerleştirilen Yansıtıcı Yüzeylerin Radyatör Etkinliğine Etkisi
Mert TÜKEL, Müslüm ARICI, Mehmet Fatih BİNGÖLLÜ, Hasan KARABAY

Bu çalışmada yapılardaki radyatörlerin arkalarına yerleştirilen yansıtıcı yüzeylerin radyatör etkinliğine etkisi araştırılmıştır. Bu amaçla farklı sıcaklıklardaki düşey iki paralel levha arasındaki akış ve ısı transferi sayısal olarak incelenmiştir. 40°C, 60°C ve 80°C sabit radyatör yüzey sıcaklıkları ve 0.2, 0.4, 0.6, 0.8 ve 1 duvar neşretme katsayıları (ε) için hesaplamalar yapılarak radyatör arka yüzeyinden gerçekleşen toplam ısı transferi hesaplanmıştır. Bu çalışma sonucunda, radyatör arkasındaki enerji kayıplarını azaltmak için çeşitli kurum ve firmalarca önerilen, ısı iletim katsayısı düşük yalıtım levhalarının yüzeylerinin parlak (yansıtıcı) değil mat (siyah cisme yakın) olması gerektiği ortaya konmuştur.

DEÜ Hastanesi Klima Santralleri Jeotermal Destekli Sıcak Sulu Isıtma Sisteminin Hidrolik Dengelenmesi
Burak KURŞUN, Serhan KÜÇÜKA

Bu çalışmada Dokuz Eylül Üniversitesi Uygulama ve Araştırma Hastanesi klima santralleri sıcak su dolaşım pompalarının sabit ve değişken devirli işletilmesi durumları için pompa enerji tüketimleri araştırılmıştır. Mevcut işletme durumunda üç yollu kontrol vanası ve sabit devirli pompa sisteminin enerji tüketimi hesaplanarak, iki yollu kontrol vanası ve değişken devirli pompa kullanılması durumunda oluşacak tüketim değeri ile karşılaştırılmıştır. İki yollu kontrol vanası kullanılması durumunda, su dönüş sıcaklığının mevcut duruma göre değişimi ve buna göre jeotermal akışkan tüketimindeki azalma ayrıca hesaplanmıştır.

Mevcut işletme durumunda ısıtma yükü bölgelere (zonlara) ayrılmış olup, her bir bölge için ayrı pompa kullanılmakta ve klima santralleri üzerinden geçen su debileri üç yollu vanalar ile kontrol edilmektedir.  Sisteme sağlanan basınç sabit tutularak seçilen bölgenin değişken devirli merkezi tek pompa ile beslenmesi durumunda pompa güç ihtiyacındaki azalmanın %35, her bir ısıtma bölgesinin ayrı pompalarla beslenmesi durumunda ise %46 olduğu görülmüştür.  Diğer bir seçenek olarak pompaların basınç debi ile orantılı değişecek şekilde işletilmesi araştırılmıştır.  Bu işletme koşulu ile ve tüm sistemin merkezi pompa ile beslenmesi durumunda pompa güç tüketimindeki azalma %83, her ısıtma bölgesinin ayrı pompa ile kontrol edilmesi durumundaki ise %86 olarak hesaplanmıştır.  Değişken devirli pompa ve iki yollu kontrol vanası kullanılması durumunda, yıllık ortalama su dönüş sıcaklığındaki azalma 25ºC a ulaşmakta ve jeotermal akışkandan yararlanma oranı %30 artmaktadır.  

Otomobil Camı Üretimindeki Otoklav Çevrim Süresinin Kısaltılması Üzerine Teorik ve Uygulamalı Bir Çalışma
Ahmet CAN, Tamer KANTÜRER

Otomobil ön camı üretim prosesinin son adımı, yüksek basınç ve sıcaklık odası şeklindeki otoklav içindeki otomobil camlarının laminasyon işlemidir. Bunun için önce otoklavın basıncının ve sıcaklığının arttırılması gerçekleştirilir. Sonra soğutma ve arkasından havanın dışarıya atılması ile süreç tamamlanır. Tüm işlemler, ısıtma ve soğutma sürelerine bağlı olarak, ürün türü, otoklavın doluluk oranı ve mevsime göre 110 dakika ile 160 dakika arasındaki sürede sona erer.

Çevrim süresinin kısaltılması amacıyla otoklav çevrim süresinde değişkenliğe neden olan unsurların ve işletme parametrelerinin bilimsel olarak analizi yapılmıştır. Bunu esas alan tasarım değişiklikleri karşılaştırmalı olarak değerlendirilmiştir. En iyi ve en uygun olan tasarım imal edilerek devreye alınmıştır. Otoklava ait tüm tesisatın tasarım öncesi ve tasarım sonrası işletme parametreleri ölçülerek sonuçlar karşılaştırılmıştır.

Yapılan teorik ve uygulamalı çalışmalar, hedeflenen ürün kalitesini düşürmeden, enerji yoğun tesisat olarak fonksiyon gören otoklavda, çevrim süresinin kısaltılmasının olanaklı ve tekrarlanabilir olduğunu kanıtlamıştır.


OTURUM 6C - ANADOLU SALONU
Teknolojik Araştırma
07 Mayıs 2009, Perşembe - 14.30-16.00


Büyük Hacimlerde Hava Dağıtım Sistemleri
Seyfullah HALU

Bu bildiride büyük hacimlerde hava dağıtım sistemleri araştırılacaktır. Başlıca hava dağıtım sistemleri kısaca hatırlatılacak, büyük hacimlerde bu sistemlerin nasıl tasarlanacağı, ne şekilde uygulamalar olacağı, çeşitli disiplinlerle nasıl ortak çalışmalar yapılması gerektiği incelenecek, bu konuda örnekler verilecektir. Sonuç olarak, uygun bir hava dağıtım sisteminin, konfor, ekonomi ve görüntü yönünden ne denli önemli olduğu vurgulanacaktır.

Su Kaynaklı VRF ve Antalya‘da Bulunan Bir Alış Veriş Merkezinde Su Kaynaklı VRF Uygulaması
Veli DOĞAN

Daha az elektrik tüketen soğutma sistemlerinin kurulması için yapılan yoğun çalışmalar devam etmektedir. Klasik sistemlere alternatif olarak ortaya çıkan VRF (değişken soğutucu akışkan debili) sistemler uygulamada önemli yer tutmaya başlamıştır. Çoğunlukla hava soğutmalı VRF sistemleri yaygın olarak kullanılmaktadır. Son birkaç yıldır su soğutmalı VRF sistemleri bazı yapılarda çok daha uygun çözümler sunmaktadır. Su kaynaklı VRF sistemlerinin toprak kaynaklı ısı pompası olarak kullanılabiliyor olması büyük bir avantaj sağlamıştır.  Su kaynaklı VRF hava kaynaklı VRF‘ ye göre enerjiyi daha az tüketiyor olması da diğer bir avantajıdır. Bu yazıda kısaca hava ve su kaynaklı VRF tanıtılacak ve kuyu suyu ile çalışan bir VRF sistemi uygulaması incelenerek yaz çalışması ve kış ısı pompası uygulaması özetlenecektir. Yer altı suyu ile kombine edilmiş büyük kapasiteli ilk VRF uygulaması Antalya‘da bulunan bir alışveriş merkezinde (Shemall AVM) uygulanmış olup yazıda sonuçlar aktarılmıştır.

Isı Pompasıyla Isıtma ve Soğutmada Kaynak Olarak Yangın Deposunun Kullanılması
Korhan ALTINKAYA, Özlem ÇETİN

Isı pompası cihazları kullandıkları kaynak tiplerine göre çeşitlenmektedir. Yeraltının belli derinliklerine yerleştirilen su depoları da ısı pompalarında kaynak olarak kullanılabilirler. Dünyada çeşitli uygulamaları bulunan depo kaynaklı ısı pompası uygulaması Türkiye‘ de de ilk defa gerçekleştirilmiştir.

Depo kaynaklı ısı pompası sistemi uygulamasında soğutulması gereken yük tarafını test kabinleri oluşturmaktadır. Bu test kabinlerinde testler boyunca -40°C‘ de olması gereken kabinlerin asıl soğutma sisteminin ön soğutması ısı pompaları ile sağlanmıştır. Yük tarafında kabinlerin ön soğutulması yapılırken kaynak tarafında da fabrikanın 1.000 tonluk yangın deposu kaynak olarak kullanılmıştır. Türkiye‘ de ilk defa gerçekleştirilen yıl boyunca sıcaklığı yaklaşık 10°C‘ de sabit olan yer altı yangın deposu kullanımı ile tüm yıl boyunca soğutmada yüksek verimlilik sağlanmıştır. Ayrıca yer/su kaynaklı ısı pompalarında yüksek ilk yatırım maliyetine sahip kaynak tarafı kurulumu için minimum yatırım yapılması ise sistemin geri ödeme süresini 7,5 ay gibi kısa sürelere çekmiştir.


OTURUM 8A - ANADOLU SALONU
Yeşil Bina Semineri
Seminer Yöneticisi:
İsmet GENCER
08 Mayıs 2009, Cuma - 09.00-10.30 


LEED TM Yeşil Bina Sertifikalandırma Programı
Hırant KALATAŞ

LEEDTM, Amerikan Yeşil Bina Konseyinin Binaları çevresel etki ve etkin enerji kullanımı açısından değerlendiren bir sertifikalandırma programları grubudur. Farklı bina tiplerine uygulanan, farklı program tipleri mevcuttur. Yeni Binalar için geçerli programda 5 ana kriter altında toplanmış, 32 kredi ve bu kredilerden alınabilecek toplam 69 puan söz konusudur. Binaların kredilerde belirtilen koşullara uyum sağlamaları ölçüsünde alacakları puanların sayısına bağlı olarak dereceli bir sertifikalandırma yapılmaktadır.

LEED ve BREEAM Uluslararası Yeşil Bina Değerlendirme Sistemlerinin Değerlendirilmesi
Berkay SOMALI, Emre ILICALI

Günümüzde küresel ısınmanın getirdiği sorunlar neticesinde karbon dioksit salınımlarını azaltmanın yolları giderek önem kazanmaktadır. Yapılan araştırmalara göre binalar dünyadaki karbon dioksit salınımının %40‘ından sorumludurlar. Bu sebepten ötürü, binaların karbon salınımlarını azaltmaya ve çevreye olumsuz etkilerini en aza indirmeye yönelik ortaya konulmuş yeşil bina sistemleri dünya çapında hızla gelişmektedir. Bunlar arasında en yaygın olanları ABD çıkışlı LEED ve İngiltere çıkışlı BREEAM bina sertifikalandırma sistemleridir. Her iki sistemin de ortak amacı insanların kendilerine yeni yaşama ve çalışma yerleri yaratırken bir sonraki nesillerin hayatlarını kötü yönde etkileyecek ürünlerden ve uygulamalardan kaçınmalarını sağlamaktır. Temelde aynı amaçla ortaya çıkmış bu sistemler arasındaki metotsal hesaplama farklılıkları nedeniyle aynı bina için LEED‘e veya BREEAM‘e göre yapılan değerlendirmeler farklı sonuçlar verebilmektedir. Dolayısıyla yatırımını bu sistemlerle tescilli yeşil bina yapmak isteyen bir yatırımcıyı dikkatli yapılması gereken bir seçim beklemektedir. Bu raporun da ortaya koyduğu gibi, LEED veya BREEAM sertifikalandırma sistemlerine uyum içinde yapılacak tasarımların yatırımcıya getireceği finansal yük tahmin edildiği kadar ağır olmamaktadır. İlk tasarım aşamasında yeşil bina düşüncesiyle yola çıkılmış projelerin, LEED veya BREEAM sertifikası alması sadece bir takım basit yöntemlerin izlenilmesiyle mümkün olacaktır. Her iki sistemin de uygulamasındaki zorluklar tüm ülkeler için ortaktır. Sonuçta bu sistemler alışılagelmiş ürün ve uygulamaların çevresel boyutunu düşünerek değiştirilmesini amaçlamaktadır.

Siemens Gebze Tesisleri Yeşil Bina
Cemil YAMAN

Siemens, Gebze Organize Sanayi Bölgesi‘nde ofis, üretim ve teshin merkezi olmak üzere toplam yaklaşık 35.000 m2 kapalı alan için inşaat çalışmalarını Mart 2008 yılında başlatmıştır. Söz konusu yatırım için tasarım, ihale ve inşaat aşamalarında yeşil bina kriterleri dikkate alınarak, çevreye saygılı, sağlıklı ve ekonomik bir bina meydana getirilmiştir. Yeşil bina sertifikası olarak; LEED NC ver2.2 (Leadership in Energy and Environmental Design New Construction ver2.2) kriterleri göz önünde bulundurulmuş ve LEED Altın sertifikası hedeflenmiştir. Bu kapsamda, tasarım aşaması ile ilgili tüm çalışmalar ve ilgili krediler tamamlanmış ve Amerika Yeşil Bina Konseyi‘ ne (USGBC-US Green Building Council) değerlendirilmek üzere teslim edilmiştir. İnşaat aktivitelerinin tamamlanma-sıyla, ilgili krediler için dokümanlar USGBC‘ ye teslim edilecektir. Aşağıda,  yeni binalar için yeşil bina değerlendirme sistemi (LEED NC ver2.2) hakkında genel bilgi verilmiş ve Siemens Gebze tesislerinde yeşil bina kriterlerini yerine getirmek için uygulanan stratejiler anlatılmıştır.


OTURUM 9A - ANADOLU SALONU
Bina Otomasyon Yönetim Sistemleri - Değişen Enerji Politikalarına Yönelik Uygulama Teknikleri ve Zorunlulukları Semineri

Seminer Yöneticisi:
Serdar UZGUR
08 Mayıs 2009, Cuma - 11.00-13.00


Bina Otomasyon Yönetim Sistemleri Enerji Ekonomisine Yönelik Alt Otomasyon Sistemleri, İletişim Teknikleri ve Enerji Ekonomisi İçerisindeki Ağırlıkları
Serdar UZGUR

Özellikle bağımsız olarak yapılan klima, yangın, aydınlatma, ses anons, güvenlik izleme ve diğer otomasyon sistemleri Bina otomasyon yönetim sistemleri içerisinde enteraktif olarak birbirleri ile haberleşmedikleri takdirde Enerji verimliliği açısından sadece izleme ve karar verme aşamalarında özellikle enerji ekonomisi ve acil durum senaryoları açısından doğru sonuçlar vermemektedir. Sistemlerin mükerrer kurulumu daha fazla eleman tarafından işletilmeye çalışılması izleme ve tepki verme süreçlerinin doğru gerek kurulum gerekse işletme maliyetlerini yükseltmektedir. Test, devreye alma ve düzeltme faaliyetleri ile doğrulama süreçlerine yönelik bilgilerin sistematik olarak değerlendirme işlemleri doğru yapıldığı takdirde enerji ekonomisi, verimlilik performans ve konfor anlamında tasarruf edilmektedir.

Yeşil Bina kavramının yaygınlaşmaya başladığı süreç içerisinde olması muhtemel enerji ve kaynak kullanım tasarruf yöntemleri ön plana çıkmakta gerek yeni yapılmakta olan gerekse mevcut binaların iyileştirme çalışmaları beraberinde otomasyon sistemlerinin de yeniden elden geçirilmesine gerekçe oluşturmaktadır. Bu kapsamda yapılacak tamirat tadilat yenileme, sistemlerin geliştirilmesi işlemleri yeni kurumları, devreye alma kural ve işlemlerini, işletme kurallarını ve kurulan sistemlerin verimliliğinin de tekrar değerlendiril-mesi ve düzeltilmesini zorunlu kılmaktadır.

Mevcut yapılmış ve işletilmekte olan sistemler içinde ortak dil kullanılarak bir birleri ile ara yüz kullanarak veya ortak diller üzerinden bilgi paylaşım veya birbirlerine göre göreceli durumlarını ortak veya aykırılıkları belirleyecek yazılımlar kullanılarak eğitimli, deneyimli elemanlardan oluşan yeniden değerlendirme grupları oluşturulacaktır.  Elde edilen sonuçları sistemler üzerinde ekonomik ve çevresel katkıları hızla hayata geçirecek yatırımcı ve işletmeci yanında ulusal veya uluslar arası yetkilendirilmiş kurumlarca kabul edilmiş projeler ekonomiye kazandırılacaklardır. 

Bina Otomasyon Sistemi ile Devreye Alma İşlemleri ve Diğer Sistemlerle Bilgi Alış Verişi
M. Selçuk ERCAN

Bina otomasyon sistemleri, gelişen yetenekleri ile binalardaki enerji yönetiminde en önemli araç haline gelmiştir. Binadaki dinamik değişikliklere göre davranmayı sağlayan bina otomasyon sistemleri, 2007 yılında Avrupa normu EN15232‘nin geliştirilmesine yol açmış, binanın mümkün olan davranış değişikliklerine (yük, doluluk, eşzaman, arıza vb. gibi) en uygun çözümleri canlı olarak gerçekleştirilmesine yol açabilecek hale gelmiştir.

Ölçme ve Doğrulamada Bina Otomasyon Yönetim Sisteminin Kullanılması
Hrant KALATAŞ

Gerek mevcut binalarda, gerekse yeni yapılan binalarda, çeşitli amaçlarla ölçme ve doğrulama uygulanması gerekir. Benzer şekilde Verim Arttırıcı Projelerin etkinliğinin belirlenmesi de uygulama öncesi ve sonrası parametrelerin ölçülmesi ve doğrulanması ile belirlenebilir. Bu tip projelerde, hedeflenen parametrelerin yanı sıra, olumsuz etkilenme olasılığı bulunan iç ortam kalitesi ile ilgili parametrelerin de uygulama öncesi ve sonrasındaki durumlarının izlenmesi gerekir.

Ölçme ve doğrulama amacıyla, varsa bina otomasyon yönetim sistemleri kullanılabilir. Ancak bu sistemlerin ölçme ve doğrulamayı da dikkate alarak tasarlanmış ve kurulmuş    olması gerekir. Bu nedenle şartnameleri bu durum göz önünde bulundurularak hazırlanmalıdır.

Bina Otomasyonu Sistemlerine Binalardaki Diğer Sistem ve Ekipmanlarının Entegrasyonu
Uğur AYKEN

Bina otomasyon sistemlerinin, binalarda bulunan yangın alarm, güvenlik ve aydınlatma otomasyonu gibi diğer sistemler ve soğutma grupları, kazanlar, paket klima, VAV, frekans konvertörleri, sayaç ve kalorimetre gibi mekanik ekipmanlarla data noktası bazında bilgi ve komut alışverişi mümkün iken, günümüzde bazı projelerde bu sistem ve ekipmanlarla doğrudan haberleşmesi istenmektedir.

Sistem ve cihazlarla bina otomasyon sisteminin entegrasyonunun seçilen yönteme göre yatırım maliyeti ve işletme açısından bazı avantajları ve dezavantajları vardır. Ayrıca sistemlerin devreye alınması ve haberleştirilmesi aşamasında sistem ve cihaz satıcı ve teknik servis elemanlarının yeterli teknik bilgiye   sahip olmaması çeşitli problemler yaratmaktadır.

Dikkate alınması gereken önemli bir husus da entegrasyonun yarattığı avantajlardan yararlanmak için yeterli teknik düzeyde bir işletme ekibinin gerekli olmasıdır.

Bütün bunlara karar verir ve şartname hazırlar iken yatırımın yapıldığı yer (şehir, ülke) ve burada sağlanabilecek teknik destek, bakım ve onarım göz önünde bulundurulmalıdır.

Bu bildiride bu tür entegrasyonların devreye alma ve işletme aşamalarında karşılaşılabilecek durumlar incelenmekte ve anlatılmaktadır.


OTURUM 10A - ANADOLU SALONU
Yağışın Toplanması İle Gri Atık Suyun Değerlendirilmesindeki  Temel Planlamalar Semineri
Seminer Yöneticisi:
Serdar UZGUR
08 Mayıs 2009, Cuma - 14.30-16.00


Yağmur Suyu Hasadı Plan ve Hesaplama Prensipleri
Ömer KANTAROĞLU

"Su hasadı" genellikle yağmurun yağmasıyla oluşan suyun çeşitli uygulama alanlarında kullanılmasına dayanmaktadır. Yağmur suyu toplama yöntemine göre eğim doğrultusunda akışa geçen sular toplanır. Tesviye eğrilerini takip eden oluklar, taş örme yapılar suyun daha uzun süre filtrasyonuna ve depolanmasına fırsat verir. Çatılarda veya taşlık, kayalık alandan gelen yağış suları toprak altında depolanarak evsel ihtiyaçlar veya hayvan içme suyu olarak kullanılabilir. Yıllık yağış miktarı esas alınarak yağmur suyu depo hacmi hesaplanabilmekte-dir. Düşük maliyetli olan bu sistemle sudan tasarruf sağlayabileceksiniz. Su; tuvalet rezervuarlarında, çamaşır yıkanmasında, bahçe sulanmasında kullanılabilir. Yıllık yağış miktarına ve su kullanım miktarlarına dayanan hesaplamalarla su deposunun hacmi bulunabilir.

Gri Suyun Değerlendirilmesi
Abdullah KARAHAN

Yer altı suları içme suyu için öncelikli en önemli kaynaklarımızdandır. Bunun için suyumuzu verimli kullanarak, doğal su kaynaklarından elde ettiğimiz suyun tüketim oranını düşürüp suyumuzu korumamız gerekmektedir. Bu nedenle su tüketiminin azaltılmasına yönelik olarak tuvalet rezervuarları,  bahçe sulama, çamaşır yıkama ve diğer temizlik işlerinde içme suyunun kullanılmaması için önlemler alınabilir. Son yıllarda gündeme gelen konulardan evsel atık su bir kirletici değil yeniden değerlendirilerek kullanılabilecek bir kaynak haline gelmiştir. Buna göre, evsel atık suların kaynağında, suyun kirlilik seviyelerine göre ayrılarak toplanması ve her bir ayrılan kısmın özelliklerine uygun bir dizi işlemden geçirilerek tekrar kullanımda değerlendirilmesi gündeme gelmiştir. Tuvalet haricindeki sulardan oluşan ve en çok organik madde yönünden zengin olan gri su, bu su çeşitlerinden en az kirletici özelliğe sahiptir ve bu akımın gerekli arıtımdan sonra sulama ve yeraltı suyu beslemesi gibi yollarla su döngüsüne geri verilmesi önerilmektedir. İşlemden geçirilmiş gri suyun kullanım suyu olarak değerlendirilmesi su kaynaklarının korunmasına katkı sağladığı gibi doğadaki su dengesi üzerinde de pozitif etkiler yaratacaktır. Ayrıca gri su geri kazanım tesislerinde kullanılan içme suyu miktarını da azaltır. Sonuç olarak, içme suyu çıkarma ve dağıtma süreçlerinin olumsuzlukları da (enerji ve kimyasal gereksinimler, yeraltı suyunun seviyesindeki düşüş, v.b) azalmış olacaktır.

Sifonik Yağmur Suyu Sisteminde Gerçekler ve Tasarım
Bahri TÜRKMEN

Bu çalışmada; binaların çatısına düşen yağmurun rögara iletilmesi yöntemlerinden vakumlu yağmur drenaj sisteminin çalışma prensipleri ve hesaplama yöntemleri üzerinde durulmuştur. Sistem hakkında genel bilgi ve diğer sistemler ile faklılıkları verildikten sonra boruların binaya nasıl yerleştirildiğinden bahsedilmiştir. Sifonik sistem hesaplamalarında akışkanın enerji denkliği prensibinden yararlanarak suyun herhangi bir eğime gerek kalmadan oluktan ya da çatıdan tahliye edilmesi anlatılmıştır. Bu karmaşık hidrolik hesabın çözümü için Bernoulli‘nin akış denkleminden yola çıkılarak hareket edilmiştir. Son olara bu sistemin kullanım alanları ve avantajları hakkında bilgiler verilmiştir.


OTURUM 8B - AKDENİZ SALONU
Hastanelerde İklimlendirme ve Havalandırma Sistemleri Semineri
Seminer Yöneticisi:
Güniz GACANER
08 Mayıs 2009, Cuma - 09.00-10.30 


Ameliyat Odalarında Klima ve Havalandırma Sistemleri İçin Tüketilen Enerjinin Analizi
Gamze ÖZYOĞUTÇU, Moghtada MOBEDİ, M. Barış ÖZERDEM

Bu çalışmanın amacı, farklı iklim koşullarına sahip ve dört farklı klima ve havalandırma sistemi ile çalışan ameliyat odalarının standartlara uygun olarak iklimlendirilmesi ve havalandırılması için gerekli olan enerji miktarlarının ayrı ayrı yıl bazında hesaplanması ve birbiri ile mukayese edilmesidir. Çalışma Ankara, İstanbul, İzmir, Antalya, Erzurum şehirlerine ve 2006 yılına ait iklim verilerine göre yapılmıştır. Elde edilen sonuçlar, %50 karışım havalı, dinlenme durumunda yarım debi ile çalışan ısı geri kazanımlı sistemin, %100 sabit taze hava debisi ile çalışan sisteme göre Ankara için %65, İstanbul için %52, İzmir ve Antalya için %47 ve Erzurum için %74 enerji tasarrufu sağladığını göstermektedir.

Bir Ameliyat Odasında Klima ve Havalandırma Tasarım Parametrelerinin Değişimi Üzerine Deneysel Bir Çalışma
Orkun Baki ANIL, Moghtada MOBEDİ,  M. Barış ÖZERDEM

Hastanelerde enfeksiyon açısından yüksek riske sahip bir çok steril mahal vardır. İklimlendirme ve havalandırma sistemleri bu steril mahallerdeki enfeksiyon riski üzerinde önemli rol oynamaktadır. Steril mahaller için kullanılan iklimlendirme ve havalandırma sistemleri sıcaklık, nem, taze hava oranı gibi konfor parametrelerine ilaveten; partikül sayısı, mikroorganizma tipi, mikroorganizma sayısı, mahaller arası basınç farkları, hava hızı ve dağılımı gibi parametreleri de dikkate alacak şekilde tasarlanmalıdırlar. Tasarımı yapılan ve inşası bitirilen klima ve havalandırma sisteminin yeterliliğini ortaya çıkarmak için yapılan performans değerlendirme testleri, genellikle mahaller dinlenme konumundayken uygulanmaktadır. Oysa havanın hijyeni ile ilgili parametrelerin mahallerin kullanımı sırasında sağlanması ortamın hijyenliği hakkında daha gerçekçi bilgiler verecektir. Bu çalışmada, bir ameliyat odasına yerleştirilen ısıl konfor cihazı ve parçacık sayacı ile ortamın sıcaklığı, bağıl nemi, ve parçacık konsantrasyonu bir hafta boyunca kesintisiz olarak beşer dakika aralıklar ile ölçülmüştür. Ayrıca, ameliyat odasına üflenen havanın sıcaklığı ve bağıl nem oranı 15 dakikalık aralıklar ile ölçülmüştür. Ameliyat odasına uygulanan klima ve havalandırma sistemi bire bir sistem olup, bir klima santralı bir ameliyat odasına servis vermekte, ayrıca sistem %100 taze hava ile çalışmaktadır. Bu makalede, üflenen havanın sıcaklığı, ayrıca ortamdaki havanın sıcaklığı, bağıl nemi, parçacık sayısı değişimleri zamana bağlı olarak diyagramlar vasıtası ile sunulmuştur. Elde edilen sonuçlar göstermiştir ki, standartlarda istenilen ameliyat odasının tasarım parametre değerleri ile kullanım durumu arasında farklılıklar bulunmaktadır. Ameliyat odasında hareketliliğin artması ile partikül sayısı önemli ölçüde artmaktadır. Ayrıca, ameliyat odasının sıcaklığı ile nem oranının ameliyat tipine oldukça bağlı olduğu görülmektedir.

Hastane Hijyenik Alanlarının Klima ve Havalandırma Proje Hazırlama Esasları
MMO ve TTMD Hijyenik Klima ve Havalandırma Komisyonu Adına
Akın KAYACAN

Hastanelerde enfeksiyon çeşitli yöntemler ile oluşabilir. Oluşan enfeksiyonların bulaşma yöntemlerinden birisi hava yoludur. Yüksek hijyen gerektiren mahallerde hava yolu ile bulaşan enfeksiyon oldukça önem taşımaktadır. Hava yoluyla bulaşan enfeksiyonlar tesisat mühendislerini yakından ilgilendirmekte, bu nedenle hastanelerin hijyenik alanları için hijyenik klima ve havalandırma kavramı geliştirilmiştir. Hijyenik mahallerin klima ve havalandırması ile ilgili çeşitli ülkeler kendi standartlarını oluşturmuştur. Türkiye‘de ise genellikle DIN 1946 Kısım 4 standardı temel alınmakta,  ancak Türkiye‘nin şartları göz önüne alındığında hastane, hijyenik mahallerin klima ve havalandırma sistemleri için özgün bir çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır.  

Makina Mühendisleri Odası İzmir Şubesi ve TTMD İzmir İl Temsilciliği bünyesinde faaliyet gösteren Hijyenik Klima ve Havalandırma Komisyonları bu konudaki standartları (DIN 1946-4 1999 ve 2005 taslak versiyonu ve VDI 2167 vb.), uygulamada yaşanan sorunları ve komisyon üyelerinin tecrübelerini göz önüne alarak, hastanelerdeki steril alanların hijyenik klima ve havalandırma sistemleri ile ilgili bir proje hazırlama esasları oluşturmayı amaçlamıştır.

Komisyonun üç yıllık çalışmasında ortaya çıkan ürünlerden birisi olan bu yayın, proje ve uygulamada hissedilen kaynak eksikliğini gidereceği gibi kontrollük teşkilatının da dayanak kitabı olacaktır.


OTURUM 9B - AKDENİZ SALONU
Hastanelerde İklimlendirme ve Havalandırma Sistemleri Semineri
Seminer Yöneticisi:
Güniz GACANER
08 Mayıs 2009, Cuma - 11.00-12.30


Ameliyathane ve Yoğun Bakım Hijyenik Havalandırma Sistemlerinin Performans Doğrulaması
Ali BOYLU

Ameliyathane havalandırma sistemlerinin performans doğrulaması Sağlık Bakanlığı‘nın 21 Ekim 2006 tarihinde çıkarmış olduğu Özel Hastaneler Yönetmeliği kapsamındaki Ameliyathane ve Yoğun Bakım Steril Alanları‘nda yılda bir "Partikül Sayımı" yapılır maddesi ile birlikte ülkemizde yaygınlaşmaya başlamıştır. Ancak partikül sayım işlemi ilgili standartlar yeterince bilinmediğinden, uluslar arası test kriterleri dikkate alınmayarak "Hijyenik havalandırma tekniği açısından mutlaka yapılması gereken kontrollü alan testleri" yapılmadan gerçekleştirilmektedir. Standarda aykırı olan bu yanlış uygulama hastane idareleri ile enfeksiyon komitelerini yanıltıcı, hasta sağlığını tehdit edici ve aynı zamanda yaşanması pek arzu edilmeyen hukuki bir süreçte standarda uygunsuzluk nedeniyle söz konusu sağlık kurumunu son derece zorda bırakması kaçınılmaz bir durum halini almıştır. Aynı zamanda sadece partikül sayım işlemi yolu ile sistem performansının değerlendirilmesi mümkün olmadığından uygulamadaki hatalar ortaya çıkarılamamakta ve ülkemizin ekonomik kaynaklarının boşa harcanmasının önüne geçilememektedir.

Bu makalede performans doğrulamasının standartlara göre nasıl yapılması gerektiği, testler ve ekipman hakkında kapsamlı bilgi verilmeye çalışılmıştır.

Ameliyathanelerde Basınç ve Hava Akışı Uygulaması
Celalittin KIRBAŞ

Bu çalışmada, tesisat mühendisliğinde önemli bir yeri olan temiz odalarda, odalar arası hava akışını sağlamak için gerekli akış basıncının kontrol edilmesi ve bu basınca etki eden faktörlerin irdelenmesi amaçlanmaktadır. Temiz oda örneği olarak rutin cerrahi operasyonlar kapsamındaki batın bölgesi müdahalelerinin yapıldığı aseptik özellikte türbülans akışlı bir ameliyathane ele alınarak, ameliyathane ile komşu bölümler arasında temiz -az kirli - kirli sıralamasına uygun hava akışının oluşturduğu akma basıncı; genel gaz kanunları ve benzer şekilde farklı basınç bölgesi oluşturmaya dayanan "Duman Kontrol Yöntemi Basınçlandırma" prensiplerinden faydalanılarak basit hesap yöntemleriyle açıklanmaya çalışılmıştır. Özellikle cihaz uygulamalarından sonra debi, basınç, toz, partikül ve mikroorganizmaların istenilen değerlerdeki test ve ölçümleri ile komşu alana arzu edilen hava sızmasının sadece teorik hesaplamalarla sağlanamayacağı, bu konuda göz ardı edilen, kapı, duvar, döşeme, pencere gibi yapı elemanları ile havalandırma kanalları, menfezler, damperler, mekanik ve medikal gaz tesisat boruları, elektrik boru ve armatürleri ile diğer cihaz bağlantıları gibi tesisat donanımlarının da dikkate alınması gerektiği vurgulanmıştır. Bu bileşenlerin montajları esnasında bırakılan döşeme/duvar birleşim yerlerindeki boşluklar ile sonradan oluşan çatlak ve yarıkların pozitif basınç oluşturulmasında ne derece önemli ve etkili oldukları örnekleriyle ortaya konulmaktadır.

 Temiz Oda Klima Sistemlerinde Devreye Alma Çalışmaları ve Performans Değerlendirmesi
Orkan KURTULUŞ, Burak OLGUN, Serdar GÜLTEK, Hasan A. HEPERKAN

Temiz odalar öncelikli olarak hastaneler, ilaç ve gıda üretimi gibi özellikle insan sağlığını ilgilendiren konularda olmak üzere; elektronik uygulamalar içerisinde değerlendirilebilecek yarı iletkenler ve mikroişlemci yongaları imalatı, optik ürünlerin geliştirilmesi, boyama prosesi ve çeşitli savunma sanayisi uygulama-ları için kurulmakta ve kullanılmaktadır. Bu çalışmada temiz oda standartları hakkında genel anlamda bilgi verilmiş, temiz oda klima sistemleri tanıtıldıktan sonra validasyon kavramı anlatılmış ve validasyon planı tanımlanmış; uygulanan prosesin validasyonu ve sistem yeterliliğinin doğrulanmasındaki kriterler ve uygulanan aşamalar hakkında bilgi verilmiştir. Uygulamaya yönelik olarak kullanıcı isteklerinin ve fonksiyonel özelliklerin net olarak belirlenmesi, tasarım yeterliliği(DQ), montaj yeterliliği (IQ), çalışma yeterliliği (OQ) ve performans yeterliliği (PQ) ölçütlerin oluşturulması ve bu amaçla yapılması gerekli testler ile bu testlerde kullanılması gerekli cihaz kalifikasyonları ve uygulanması gereken prosedürler anlatılmaktadır. Ayrıca tüm bu çalışmaların sürdürülmesi sırasında hazırlanması gereken belgeler hakkında bilgi verilerek bu belgelerin, tesisin bu testler bazında geriye dönük izlenebilirliğindeki önemine dikkat çekilmektedir.


OTURUM 10B - AKDENİZ SALONU
Hastanelerde İklimlendirme ve Havalandırma Sistemleri Semineri
Seminer Yöneticisi:
Güniz GACANER
08 Mayıs 2009, Cuma - 14.30-16.00


Yeni Alman Standardı DIN 1946 - 4: Hastane Havalandırması
Arnold BRUNNER

Bu çalışmada Aralık 2008‘de yayınlanan İzleyicilere "Alman Standardı DIN 1946 – 4 Bölüm 4: "Havalandırma ve İklimlendirme" üzerine bilgi verildikten sonra bizim katkılarımızın sunulacaktır aktarılması hedeflenmiştir. Bu belge daha önce 2008‘de yayımlanmıştır. İçerdiği yenilikler Alman ve İsviçre‘deki eski rehber yayınlarla alınarak karşılaştırmalı olarak açıklanacaktır. 

Ameliyathanelerin Yenilikçi Düzenlemesi İçin Yeni Fırsatlar ve Olanaklar
Arnold BRUNNER

Yeni DIN 1946-4 "Havalandırma ve İklimlendirme-Bölüm 4 Hastanelerde Havalandırma" Standardı, ameliyat salonlarının yerleşim ve tasarımında yeni yollar açmaktadır. Bu çalışmada yeni yaklaşımlar mevcut bir proje bağlamında tartışılacak ve açıklanacaktır. İş akışının düzenli işleyişine yönelik yenilikçi önlemler de tartışılacaktır.

GZO–Gesundheitsversorgung Zürcher Oberland /Zurich Oberland Sağlık Merkezi–birkaç hastanenin işletmeden kaldırılma döneminde oluşturulmuştur. Böylece, Wetzikon Hastanesi, Zurich Oberland bölgesindeki tek merkez ve uzmanlık kliniği olarak çalışmaya başlamıştır. Elde edilen yararlar arasında aşağıdakiler sayılabilir:

  Tıp

 Viseral cerrahi (iç organ cerrahisi) / Ortopedi/ENT

            Travmataloji,

            Jinekoloji ve doğum

            Medikal radyoloji

            Bir acil birimi

            Tanı ve terapi servisi ile birlikte kurtarma organizasyonu

Başvuru sayısı bu hastanenin bölge için önemini vurgulamaktadır: 2002‘de 6500 yataklı hasta, 1200 kısmen yataklı hasta, 11000 acil durum ve 54000 ayakta tedavi olmuştur. Hastane alt yapısında değişiklik olmamasına ve eleman eksikliğine rağmen, 2007‘deki sayılar, 8700 yataklı hasta, 12000 acil olay, 89000 ayakta tedavi olarak artış göstermiştir.  2009 için hali hazırda 9700 yataklı hasta hesaplanmaktadır. GZO-Hospital Wetzikon hastanesinin rehabilitasyon ve acil kanadı 2003 Mayıs ayında açılmıştır. Bu birim İsviçre Hastaneler Yönergesi (Swiss Hospital Guide) uyarınca daha önceden planlanmıştır. DIN 1946-4-Bölüm 4 Hastane Havalandırması Standardı‘nda da bu yönergenin temel hükümleri bulunmaktadır. Wetzikon hastanesinin yenilenmesi ve yeniden düzenlenemesi planlama temelinde hemen bütün birimlerin etkilendiği çok geniş kapsamlı bir projedir.  Bu, geçici çözüm ve uyarlamalar, planlanmış basit ameliyatlar ve lojistik için gerekli görülmüştür. Yeniden yapılanma süresinde, tam bir geçici uyarlama yapılmıştır. 

Laboratuar-Ameliyathanede Araştırmalar
Arnold BRUNNER

Diğerleri gibi, Lucerne Üniversitesi Uygulamalı Bilimler ve Sanat Üniversitesi uygulama-odaklı ARGE çalışmalarına devam etmektedir. Bu üniversitenin canlı ve dinamik bölümlerinden olan "Mühendislik-Mimarlık Bölümü, laboratuar-ameliyathane denilen bir mahalde araştırmalar yürütmektedir. Bu araştırmanın en son bulguları verilecek ve açıklanacaktır- GIG Bina Teknoloji ve Sağlık Hizmetleri

Yabancı kurumlar ve uzmanların iş birliğinde Lucerne Üniversitesi, Uygulamalı Bilimler ve Sanat Bölümü (HSLU) "Bina Teknolojisi ve Sağlık Hizmetleri" konulu bir araştırma projesi başlatmış ve ameliyathanelerde çoğunlukla kalitesiz ve kontrol edilemeyen havalandırma ve iklimlendirme koşullarını araştırmıştır. Proje, temel ilkelerle ve önemli bulgularla sonuçlanmıştır.  Bu araştırma konuyla ilgili yeni yönergenin(SIA 382/8 "Hastane Binalarında Havalandırma ve İklimlendirme Sistemleri) titizlikle hazırlanmasına etki etmiştir.


OTURUM 11A - ANADOLU SALONU
Bina Fiziği Sempozyumu
Sempozyum Yöneticisi:
Zerrin YILMAZ
09 Mayıs 2009, Cumartesi - 09.00-10.30


Binalarda Güneş Enerjisi Uygulamaları
Figen KADIRGAN

AB içinde, iklim ve enerji politikalarının planlanması kapsamında, 2008‘de kabul edilen paket programın önümüzdeki 10 yıl için belirlediği 3 hedef, enerji pazarını önemli ölçüde etkileyecektir. Bu 3 hedef içerisinde; yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanım oranının AB ülkelerinde kullanılan toplam enerjiye oranla %20‘ye çıkarılması (uluslararası anlaşmalarda bu hedef %30 olarak belirlenmiştir), CO2 emisyonunun %20 azaltılması (uluslararası anlaşmalarda bu hedef %30‘dur), enerji verimliliğinin bazı referans senaryolara oranla %20 arttırılmasını sayabiliriz. Bu iddialı hedeflere ulaşabilmek için binalarda yenilenebilir enerji kaynaklarının aktif olarak kullanımının yaygınlaşması kaçınılmaz olacaktır.

Bu çalışmada güneş enerjisinin binalarda ısıtma, soğutma ve elektrik eldesi amacı ile kullanımındaki son gelişmeler, ilgili teknolojiler, bunların maliyeti, bu konuda yapılan ar-ge çalışmaları ve Türkiye‘ deki durum irdelenecektir.

Gölgeleme Araçlarının Etkisi İle Değişen İç Hava Akım Hızlarının Deneysel Yolla Ortaya Konulması
Neslihan Türkmenoğlu BAYRAKTAR, Vildan OK

Doğal havalandırma yoluyla oluşan iç mekan hava hareketi hız dağılımına, gün içerisinde dış sıcaklığın iç hava sıcaklığından düşük olduğu saatlerde iç havanın soğutulması; bina yüzeylerinin soğutulması; insan vücudu üzerindeki taşınım ve buharlaşma yolu ile soğutma etkileri açısından gereksinim duyulmaktadır. 

Binalara etkiyen rüzgar hızına ve geliş yönüne bağlı olarak iç mekanda düzgün dağılımlı olmayan hava akımı hızları oluşmaktadır. İç hava hareketi hızları bina cephesindeki açıklık miktarı, konumu ve boyutlarına bağlı olarak değişime uğramaktadır. 

Binaların bir pasif soğutma sistemi olarak tasarlanmasında özellikle iç mekanların olabildiğince düşük ısı kazanmasının istendiği ESD‘ de, sıcak ve nemli, ılıman iklim karakteristiklerine sahip yerleşimlerde rüzgar basıncı nedeniyle havalandırma açıklıklarından iç mekana doğrudan alınan dış hava sıcaklığına sahip hava akımlarının miktarı, hızı; güneşin istenmeyen ısıl etkilerinden korunmak üzere cephelerde tasarlanan farklı tiplerde gölgeleme araçlarının geometrik özelliklerine bağlı olarak değişmektedir.

Gölgeleme araçlarının iç hava hareketi hızlarına etkilerinin ortaya konulması amacıyla; GE‘lerin bina yüzeyine göre konumları ve oluşturuldukları kanatların açıklık durumuna bağlı olarak geliştirilen 5 alternatif için rüzgar tünelinde 8.6 ms-1 (GH) gradyan hızında,  model içinde mekanın orta aksı C1 kesidinde yer alan 4 noktadaki düşey profillerde hava akımı hızları ölçülmüştür. Bildiride gölgeleme araçlarının iç hızlara etkisini ortaya koyan bu deneysel çalışmanın sonuçları sunulacaktır.

Güneşle Aktif Soğutma Sistemi Üzerine Bir Yaklaşım: İtalya ve Türkiye  İçin Örnek Uygulama
Andrea KINDINIS, Stefano P. CORGNATI, Emanuele BIANCO, Zerrin YILMAZ

Güneş ile soğutma konut binalarında enerji tasarrufu için bir alternatif olabilir ve aynı zamanda konutun konfor koşullarının iyileştirilmesine katkıda bulunabilir. Bu çalışmada konutların yazın soğutma gereksinimini karşılamak üzere absobsiyonlu soğutma sistemi ile kombine çalışan termal güneş sisteminin verimi araştırılmıştır.

Güneş ile soğutma sisteminin analizi için nümerik çözümden yararlanılmış ve bunun için Simulink® dinamik modeli kullanılmıştır. Elel alınan konutun Italya ve Turkiye‘de yer alan farklı iklimlerdeki farklı şehirlerdeki performansı analiz edilmiştir. Binanın soğutma ihtiyacı profili göz önünde bulundurularak, güneş ile soğutma sisteminin enerji performansı, sistemin farklı şehirlerdeki verimini belirlemek amacıyla,  enerji tüketimi, CO2 emisyonu ve ekonomiklik açısından geleneksel sistemin performansı ile karşılaştırılmıştır.

Sonuçlar göstermiştir ki; güneş ile soğutma sistemleri, soğutma dönemi uzun olan Akdeniz iklimi için özellikle gün içerisinde soğuma gereksinimi çok yüksek olmayan konut sektöründe umut verici bir çözüm olarak görülmektedir.


OTURUM 12A - ANADOLU SALONU
Bina Fiziği Sempozyumu
Sempozyum Yöneticisi:
Zerrin YILMAZ
09 Mayıs 2009, Cumartesi - 11.00-13.00


Binalarda Enerji Similasyonları İçin Veri Toplama Listeleri Aracılığıyla Veri Yönetimi Modelinin Oluşturulması
Meltem BAYRAKTAR, Tobias SHULZE, Zerrin YILMAZ

Binaların enerji, ekonomi ve sürdürülebilirlik bakış açılarından gösterdikleri performans küresel sınmanın gittikçe önem kazandığı ve de konvansiyonel yakıtların tükenmesi riskiyle karşı karşıya olduğumuz günümüzde oldukça önem kazanmıştır. Tasarım aşamasından başlayarak işletme önemi boyunca yani binanın tüm yaşam dönemi göz önüne alındığında enerji, çevresel ve ekonomik açılardan etkinliğinin belirlenmesinde artık bilgisayar tabanlı simulasyon programlarından yararlanılmaktadır. Simulasyon projelerinin hazırlanması ve uygulanması aşamasında karşılaşılan en büyük zorluklardan biri gerekli verilerin toplanması ve simulasyon için hazır hale getirilmesidir. Simulasyon için ilk adım olan bu faaliyet öncelikle ihtiyaç duyulan verilerin belirlenmesi, mevcut ve erişilebilir olup olmadığının araştırılması, verilerin belirli bir sistematikle toplanması, gruplanması, doğruluğunun kontrol edilmesi gibi temel aşamaları kapsar. Oldukça zaman alan ve hata yapmaya çok fazla olanak veren bu adımda kullanılacak sistematik bir yöntem simulasyonun tamamlanması ve sonuçların elde edilmesine çok daha çabuk varılmasını sağlayacak ayrıca bu alanda fazla tecrübesi olmayan kullanıcılar ya da yeni başlayanlar için de yol gösterici olacaktır.

Bu bildiride binaların performanslarının belirlenmesi için yapılacak simülasyon çalışmalarının temelleri anlatılmakta ve gerekli verilerin kısa sürede ve az bir hata ayıyla toplanması ve düzenlenmesi için kullanılacak bir yaklaşım hazırlanan veri toplama listeleri üzerinden açıklanmaktadır.

Binalarda Biyoyakıt Uygulamaları
Filiz KARAOSMANOĞLU

"Biyokökenli Endüstriyel Ürünler" giderek artan oranlarda yaşamımıza girmektedir. Biyoteknolojik üretimlerle, çok sayıda  "Yeşil Ürün", değişik kullanım alanlar ile karşımıza çıkmaktadır. Biyoyakıtlar enerji sektörünün biyokökenli ürünleridir. Biyokütle enerjisi değerlendirme seçenekleri çok sayıda olup, biyoyakıt teknolojisi ile, alışılagelmiş katı-sıvı-gaz yakıtlara alternatifler ve biyoelektrik üretmek mümkündür. Biyoyakıtlar gerek çevresel yönleri, gerek sürdürülebilir özellikleri ile binalarda kullanım açısından avantajlara da sahiptir. Enerji verimliliği uygulamaları için, yerinde biyoyakıt üretilebilirliği de ayrı bir özellik olarak öne çıkmaktadır. Bu çalışmada, biyoyakıtların günümüz ve gelecekteki konumlarının bina uygulamaları yönünden ortaya konularak, biyoyakıtların ülkemiz için yerinin irdelenmesi hedeflenmiştir.

Kırklareli Geleneksel Konut Örneklerinin Enerji Etkinliğinin Değerlendirilmesi
İzzet YÜKSEK, Tülay ESİN

Küresel ve bölgesel olarak çeşitli nedenlerle enerji tüketimi gittikçe artmaktadır. British Petroleum (BP)‘nin her yıl yayınlanan ve küresel enerji sektöründe referans olarak kullanılan "Dünya Enerji Raporu" verilerine göre Ülkemizde de enerji tüketimi 2007 yılında bir önceki yıla göre %5 oranında artmıştır [1].  Enerji tüketiminin önemli bir bölümünün yapı sektörü tarafından yapıldığı bilinmektedir. Dünyada ve Türkiye‘de enerji kullanımının yaklaşık %45‘i yapı sektörü tarafından gerçekleştirilmektedir. Yapılarda ısıtma, soğutma, havalandırma gibi konfor koşullarının sağlanmasına yönelik hizmetler için enerji kullanıldığı gibi, hammadde ediniminden yapının yıkılması ve yok edilmesi aşamalarına kadar bütün yapı yaşam döngüsü boyunca çeşitli seviyelerde enerji tüketimi söz konusudur. Bu nedenle yapı sektöründe enerji tüketiminde sağlanacak önemli azalmalar, toplam enerji tüketiminin azalmasına da önemli katkılar sağlayacaktır.

Ülkemizde, yapılarda çok fazla enerji tüketilmesinin nedeni, enerji etkin tasarım yöntemlerinin gerektiği gibi uygulanmamasıdır. Oysa Anadolu topraklarındaki geleneksel yapı örnekleri sahip oldukları birçok özellik sayesinde enerji korunumu sağlanmaktadır. Bu çalışmanın amacı Kırklareli il merkezinde yer alan geleneksel konutları örnek alarak, enerji etkin özelliklerini araştırmaktır. Bunun için bir alan çalışması yapılmış, bu yapıların enerji etkinlikleri araziye yerleşim ve yönlenme, biçimlenme, uygun hacim organizasyonu, yapı kabuğu özellikleri ve malzeme özellikleri açısından analiz edilerek değerlendirilmiştir.

Yapılan değerlendirme sonucunda incelenen yapıların büyük oranda enerji etkin özellik gösterdikleri ve kendine özgü yapısal özellikler taşıdıkları tespit edilmiştir. Bu bilgilerin günümüz yapı tasarımlarında enerji etkinliğini artırmada yol gösterici olacağı düşünülmektedir.

Bürolarda Günışığı Aydınlık Değerlerinin Öngörülmesi
Z.Tuğçe KAZANASMAZ, Murat GÜNAYDIN, Selcen BİNOL

Günışığı temel ışık kaynağı olduğu için eski zamanlardan günümüze kadar tasarımcıların ve bina sahiplerinin ilgisini giderek artan bir şekilde çekmiştir. Günışığı doğru tasarlandığı zaman insan sağlığını ve aktiviteleri destekleyici dinamik mekanlar yaratmakta ve binanın enerji ihtiyacını azaltmaktadır. Uygun olmayan şekilde kullanıldığında ise görüş alanı engellenmekte, enerji tüketimi artmakta ve yüksek miktardaki enerji konforsuz çevre koşullarına neden olmaktadır. Günışığı aydınlatmasının, mekan kullanıcıları üzerinde olumlu psikolojik etkileri olmaktadır. Elektrik aydınlatması ihtiyacı düşük seviyede tutularak enerji tasarrufu sağlanmakta, ısıtma için harcanan enerji miktarı da daha düşük kapasitede mekanik cihazların kullanımını da artırmaktadır. Bu nedenlerle, binalarda günışığının olması geniş çapta enerji tasarrufu potansiyeli olan bir tasarım yaklaşımıdır. Günışığının bahsedilen tüm etkileri ile beraber büro tasarımları, çalışanların davranışları, günışığının çalışma ortamına ve çalışanların iş verimliliğine olan etkisi üzerine yürütülen araştırmalar, günışığını büro yapıları için gerekli kılmaktadır. Bina tasarımlarında günışığı kullanımına yönelik çalışmalar mimarlık alanında önemli bir role sahiptir.  Günışığı aydınlık değerlerinin öngörülmesi hem tasarım aşamasında hem de binanın günışığı performansının değerlendirilmesi aşamasında gerekli olmaktadır. Günümüze kadar olan çalışmalarda çeşitli yöntemler kullanılmıştır. En temel olanları ölçekli maketler, bilgisayar programları ve analitik formüllerdir. Bu çalışmada ise yapı fiziği araştırmaları alanında kullanılmak üzere yeni bir yöntem önerilmektedir. Günışığı aydınlık değerlerini tahmin edebilmek için yapay sinir ağ modeli kurulmuş, sonucunda modelin tahmin ettiği değerler ile ölçülen değerler arsında %2‘lik hata oranı çıkmıştır. Böylece modelin başarılı bir şekilde sonuç verdiği söylenebilmektedir.


OTURUM 13A - ANADOLU SALONU
Teknik Araştırma
09 Mayıs 2009, Cumartesi - 14.30-16.00


Sınır Şartlarının Kapalı Ortamlardaki Doğal Taşınımla Isı Transferi ve Sıcaklık Dağılımına Etkisinin Sayısal Analizi
Birol ŞAHİN

Kapalı kare ortamlardaki doğal taşınım, ortamın düşey duvarlarından birine farklı sınır koşulu uygulanması durumu için sayısal olarak incelendi. İncelenen kapalı ortamın yatay duvarlarının yalıtılmış, düşey duvarlarından birinin ise sabit sıcaklığa sahip olduğu kabul edildi. Diğer duvarın sıcaklığı ise konuma bağlı olarak artan veya azalan yönde bir özellik göstermektedir. Belirlenen durumların her biri için elde edilen sayısal bulgular, çözüm bölgesi içerisindeki akım çizgileri, eş sıcaklık eğrileri ve ortalama Nusselt sayıları olarak sunuldu. Doğal taşınım probleminin çözümü için geçerli olan Navier-Stokes denklemleri ve enerji denklemi boyutsuzlaştırılmış olup sonlu kontrol hacmi metodu kullanılarak SIMPLE algoritmasına göre çözüldü. Çalışma, laminer doğal taşınımla ısı transferinin gerçekleştiği Rayleigh sayısının 104-106 aralığındaki değerleri için yapıldı. Kapalı ortam içerisinde kullanılan akışkanın hava olduğu kabulüyle Prandtl sayısı 0.71 alındı. Uygulanan sınır şartlarının kare geometrisindeki kapalı ortamlarda ısı transferi ve sıcaklık dağılımını önemli bir şekilde etkilediği sonucuna varıldı.

Geçiş Kanal ve Borularının Tasarımı
Mehmet ATILGAN, Burçin DEDA ALTAN, Öner ATALAY

Geçiş boruları su ve hava tünellerinde, türbo makinelerde ve özellikle jet motorlarının giriş ağzında, kuvvet santralleri boru sistemlerinde, klima ve maden ocakları havalandırma sistemlerinde kullanılırlar. Geçiş borularının geometrisi üzerine, şimdiye kadar birçok tasarım önerilmiş fakat tasarımların çoğunda yapım güçlükleri ile karşılaşılmıştır.

Bu çalışmada, genel olarak geçişler; giriş ve çıkış kesitlerinin çevreleri boyunca karşılıklı noktalar arasında bir doğru boyunca sağlandı. Bu yöntem pratikte kullanılan tüm kesit şekillerine(elipsten dikdörtgen kesite, çokgenden dairesel kesite v.s.) uygulandı. Eksen boyunca alan değişiminin analitik çözümleri elde edildi.

Geçişler; eşdeğer kesit alanları arasında olduğu gibi, farklı kesit alanları(daralan veya genişleyen) arasında da olabilir. Öte yandan, kesit alanlarının uzun ve kısa eksenleri birbirine paralel olabileceği gibi, birbirine dik konumda da olabilirler. 

α ve ß, giriş ve çıkıştaki kenar veya eksen oranlarını ve K alan oranını göstermek üzere ve ayrıca eksen boyunca boyutsuz uzunluk х-=х/ι olmak üzere, eksen boyunca boyutsuz alan değişimi, A-x=Ax/A1=1 + f1 (α, ß, K).х-+f2 (α, ß, K).х - ile ifade edilmektedir. f1 (α, ß, K) her bir geçiş borusu için farklı olup, f2 (α, ß, K)=K-1-f1 (α, ß, K) şeklinde ifade edilmektedir. Bu ifade ile temsil edilen geçiş borularında alan değişimi ya lineer veya lineerden sapmalar şeklindedir. Farklı kesit alanları arasında kullanılan geçiş borularındaki lineerden sapmalar ya fıçı şeklinde veya trompet şeklinde olmaktadır. Dolayısıyla bu geçişlerin bir maksimum veya bir minimum durumları söz konusu olabilir.

Bu çalışmada; iki kesit arasındaki geçişteki alan değişimindeki lineerden sapmalarda bir maksimumdan geçiş söz konusu olduğu fakat bir minimumdan geçmediği görülmüştür. Aynı kesit alanları arasındaki geçişlerde ise her zaman bir maksimum olduğu ve bunun da geçiş borusunun ortasında meydana geldiği görülmüştür.

Yüzme Havuzlarında Hijyen ve Filtrasyon
Üzeyir ULUDAĞ

Ülkemizde, yüzme havuzları ve su aktivitelerini içeren yatırımlar hızla artmaktadır. Özellikle turizm yatırımlarında yüzme alanları boyut olarak büyümekte ve çeşitlenmektedir. Ülkemizdeki termal kaynakların yoğun olması nedeni ile termal otel, sağlık otelleri, SPA merkezlerine ilgi artmış bu alanda yatırımlar hızlanmıştır. Yüzme alanları; eğlence, dinlence, spor, eğitim, sağlık amaçlı olmak üzere, toplumun her kesimi ve yaş grubu tarafından tüm mevsimlerde kullanılmaktadır. Yüzme alanlarının yoğun kullanımı sağlık ve güvenlik sorunlarını gündeme taşımakla birlikte, konunun ekonomik ve toplum sağlığı boyutu da öne çıkmıştır.

Yüzme havuzu suyu içilebilir nitelikte olmalıdır. İçilebilir suyu elde etmek ve sürekliliğini sağlayabilmek için, tesisin proje yapımından, uygulamasına ve işletmesine kadar tüm aşamalarda ilgili standartlara ödünsüz uymak gerekmektedir.

Bildiri de; içilebilir nitelikte su elde etmek için uyulması gereken hijyen kuralları, filitrasyon tesisi proje ve uygulamasında kullanılan standartlar uygulamalı kompleks bir proje çözümü ile birlikte anlatılacaktır.


OTURUM 11B - AKDENİZ SALONU
Soğutma Teknolojileri Sempozyumu
Sempozyum Yöneticisi:
Ali GÜNGÖR
09 Mayıs 2009, Cumartesi - 09.00-10.30


Aile Tipi Bir Güneş Enerjisi Destekli Isı Pompalı Su Isıtıcısı Sisteminin Tasarımı
Ahmet Tevfik YAŞAR, Bülent ORHAN, Ali GÜNGÖR

Sıcak su üretmek için güneş enerjisi kullanımı evsel ve ticari uygulamalarda oldukça yaygınlaşmış ve ülkemizin çoğu bölgesinde kullanımının oldukça uygun olduğu gerek yapılan araştırmalar, gerekse ticari uygulamaların sonucu ortaya konulmuştur. Geleneksel güneş enerjisi sistemlerinde güneş enerjisi suya doğrudan verilmektedir. Güneş enerjisini su ısıtılmasında doğrudan kullanmak yerine, güneşi ısı kaynağı olarak ısı pompalarında kullanarak verimli sistemler elde edilmesi fikri araştırılmış ve geliştirilmiştir. Isı pompalarının su ısıtmak amacı ile güneş enerjisiyle birlikte kullanıldığı sistemlere güneş destekli ısı pompalı su ısıtıcıları (Solar assisted heat pump water heater (SAHP)) adı verilmiştir. Bu çalışmada, düşük enerji tüketimi ile sıcak su üretimi yapabilen güneş enerjisi destekli ısı pompalı su ısıtıcısı sisteminin tasarımının yapılması ve ilk örnek oluşturulması amaçlanmıştır. Tasarım için daha önce yapılan çalışmalar ve buhar sıkıştırmalı çevrim prensipleri incelenerek, güneş destekli ısı pompalarının teorik analizi yapılmıştır. Sistem tasarımında güneş kolektör buharlaştırıcı paneli ve diğer ısı pompası parçaları ayrık olarak tasarlanmıştır. Tasarımın ilk örneği oluşturmuş ve çeşitli koşullarda deneyler gerçekleştirilmiştir. Böylece, farklı koşullar altında ilk örnek incelenerek, sistemin uygunluğu ve verimliliği araştırılmıştır. Yapılan gerekli deneyler ve analizler sonucu elde edilen veriler, tasarlanan sistemin amaçlanan hedef için uygun ve oldukça verimli olduğunu göstermektedir.

Doğal Soğutkanlarla Güncel Uygulamalar
Erol ERTAŞ

Su, Hava, Karbondioksit, Hidrokarbonlar ve Amonyak, "Doğal Soğutkanlar"  olarak anılmaktadır.

Su ve havanın soğutkan olarak kullanıldığı çevrimler, açık ve kapalı sistemlerle, çevre kirliliğine ve aşırı küresel ısınmaya yol açmayan çözümler sağlamaktadır.

Karbondioksit,  geliştirilen yeni kompresör tipleri ile gittikçe daha çeşitli uygulama alanlarına girmektedir.

Hidrokarbonlar, petrol rafinerileri ve petrokimya tesislerinde eskiden beri; büyük soğutma sistemlerinde soğutkan olarak kullanılmaktaydı. Şimdilerde küçük soğutmada, evsel uygulamalarda hidrokarbonlar ve bunların karışımları daha geniş uygulama alanı bulmaktadırlar.

Büyük soğuk depolama tesislerinde ve sanayi soğutmasında yaygın bir soğutkan olan amonyak, günümüzde süpermarket soğutması ve ısı pompalarında güncel uygulama örnekleri sunmaktadır.

Amonyaklı Soğutma Sistemlerinde Hava Tahliyesi ve Sorunları
Enver YALÇIN, Sabri ŞAVAŞ

Amonyak ve freon soğutucu akışkanlı tüm soğutma sistemlerinde gaz (soğutucu akışkan) kaçağı sorunu olduğu gibi, emme tarafı vakuma inen tüm soğutma sistemlerinde, amonyak soğutucu akışkanlı soğutma sistemleri öncelikli olmak üzere, soğutma devresine atmosfer havası sızma sorunu da mevcuttur.

Soğuk depoculukta; soğuk muhafaza sıcaklığı ±1°C, donmuş muhafaza sıcaklığı ise -18°C ila -20°C sıcaklık değerinde olup, şoklama sıcaklığı ise -25ºC ila -28°C sıcaklık değerindedir.

Oysa bazı soğuk depolarda öncelikli reklam amacı ile -40°C şoklama sıcaklığı serlevha olarak yazılı bulunmaktadır. -40°C şoklama sıcaklığı elde etmek için asgari -45°C ila -50ºC soğutucu akışkan buharlaşma sıcaklığına ihtiyaç vardır.

Soğutucu akışkan amonyağın atmosfer basıncında buharlaşma sıcaklığı -33°C olup, -45°C buharlaşma sıcaklığında; 0,10226 – 0,054061 = 0,046199 MPa, -50ºC buharlaşma sıcaklığında ise, 0,10226 – 0,040559 = 0,06170 MPa vakum değerine düşülecek ve böylece soğutma devresine hava sızıntısı olmasına yol açılacaktır.

Bu bildiride, amonyak soğutucu akışkanlı soğutma devrelerinde, olası sızma atmosfer havasının tahliye sistemleri ile, soğutma devresine atmosfer havasının sızmasının önlenmesi veya sınırlandırılması konularında, açıklayıcı ve detay bilgiler verilecektir.


OTURUM 12B - AKDENİZ SALONU
Soğutma Teknolojileri Sempozyumu
Sempozyum Yöneticisi:
Ali GÜNGÖR
09 Mayıs 2009, Cumartesi - 11.00-12.00


Değişken Hızlı Soğutma Kompresörünün Bulanık Mantık Algoritması İle Kontrolü
Orhan EKREN, Serhan KÜÇÜKA

Bu çalışmada değişken hızlı kapasite modulasyonu kullanılan bir soğutma sisteminde bulanık mantık kontrolun uygulanması araştırılmıştır. Günümüzde sera etkisi nedeniyle küresel ısınmanın arttığı artık gözardı edilemez bir gerçektir. Elektrik dönüşüm sistemlerinin verimsiz kullanımı dolaylı olarak atmosferdeki sera gazı emisyonlarını arttırmakta ve küresel ısınmayı hızlandırmaktadır. İklimlendirme sistemlerinde, kullanıcı ihtiyacının karşılandığı durum için enerji tasarrufu yapılabilecek çok fazla potansiyel bulunmaktadır. Bu amaçla daha verimli çalıştırılabilen evsel ve ticari iklimlendirme sistemlerinin kullanılması geliştirilmelidir. Soğutma sistemlerinde enerji dönüşümünü verimli hale getirmenin bir yolu, yük ile soğutma sistemi kapasitesini eşitleyen kapasite modülasyon yöntemlerinin etkin kullanımıdır. Kapasite modülasyon yöntemlerinden değişken hızlı kompresör kullanımı en verimli yöntemlerdendir. Bu çalışmada, 5 kW soğutma kapasiteli soğuk su üretim grubu sistemine ait scroll kompresörün, PWM inverter ve bulanık mantık algoritması kullanılarak değişken hızlı olarak çalıştırılması incelenmiştir. Sözü edilen sistem, ilk olarak sabit devirli olarak işletilerek performans incelenmiş, daha sonra aynı sistemin değişken hızlı ve bulanık mantık kontrollü olarak işletilmesi durumunda sistemden elde edilen su sıcaklığının değişimi, elektrik tüketimi, genleşme elemanının etkisi gibi parametreler incelenmiştir. Böylece soğutma sistemlerinde yeni kontrol tekniklerinin uygulanması ile daha verimli enerji kullanımı imkanları araştırılmıştır.

Scroll ve Pistonlu Tip Soğutma Kompresörlerinin Kapasite ve Verimlerinin Çalışma Şartları İle Değişimi
Emirhan BAYIR, Serhan KÜÇÜKA

Bir soğutma sisteminin kapasitesi ve etkinlik katsayısı, seçilen kompresörün kapasite ve verimliliğine doğrudan bağlıdır. Kompresör kataloglarında genel olarak soğutma kapasitesi ve kompresör gücü verilmektedir.  Bu değerler kullanılarak farklı çalışma şartlarında kompresörlerin isentropik verimi, emiş hacmi ve soğutma etkinlik katsayısı hesaplanmıştır.  Scroll, hermetik pistonlu ve açık pistonlu tip kompresörlerin kapasite ve verimlerinin çalışma şartları ile değişimi incelenmiş ve karşılaştırma yapılmıştır.  Soğutma kapasitesi ve etkenlik katsayısının buharlaşma sıcaklığı, yoğuşma sıcaklığı ve basınç oranı ile değişimi grafikler halinde sunulmuş ve değerlendirilmiştir.  Bir su soğutma gurubu tesis edilerek kullanılan scroll kompresörün işletme değerleri katalog değerleri ile karşılaştırılmıştır.

Katalog verilerinin değerlendirilmesi, sıkıştırma basınç oranı arttıkça pistonlu tip kompresörlerin hacimsel verimlerinin ve emiş hacimlerinin azaldığını, scroll kompresörlerin emiş hacmi değişiminin ise daha düşük oranda olduğunu göstermektedir.  Bunun tersine olarak, yüksek sıkıştırma oranlarında scroll kompresörlerin isentropik verimleri pistonlu kompresörlerin veriminden daha düşüktür.  Sonuç olarak, iklimlendirme uygulamalarında scroll kompresörler daha geniş bir sıcaklık aralığında düşük kapasite değişimi ve yüksek verimle çalışırken, derin soğutma uygulamalarında pistonlu kompresörler daha verimli çalışmaktadırlar.  Her iki kompresör tipi için de, en iyi isentropik verim %70 oranının altında kalmakta olup, bu verimin artışı doğrudan soğutma etkinlik katsayısını arttıracaktır.


OTURUM 13B - AKDENİZ SALONU
Pompalar ve Sistem Verimliliği Semineri
Seminer Yöneticisi:
A. Özden ERTÖZ
09 Mayıs 2009, Cumartesi - 14.30-16.00


Değişken Devirli Pompalar
A. Özden ERTÖZ

Bir pompaj sisteminde debiyi pompa karakteristiği ile sistem karakteristiğinin kesim noktası tayin eder. Değişik debi elde edebilmek için pompa karakteristiği sabit ise sistem karakteristiğini, sistem karakteristiği sabit ise pompa karakteristiğini değiştirmek gerekir.

Pompa devrinin sabit tutulup sistem karakteristiğinin değiştirilmesi yolu ile debi kontrolü, basma hattı üzerindeki kontrol vanası kısılarak yapılır.  Sistem karakteristiğini değiştirmeden pompa devrinin değişimi ile pompa karakteristiğini değiştirerek debi kontrolü son yıllarda yaygınlaşmaya başlamıştır.  Kontrol vanaları kısılarak yaratılan basınç kaybı ile debi kontrolünde debiyi arttırmak mümkün değildir. Bu sebepten pompa seçiminde ilerideki ihtiyaçları da göz önüne almak için pompa debisinin %25, basma yüksekliğinin %10 büyük olarak sipariş edilmesi yaygın bir uygulamadır.  Frekans değiştiricilerin (FD) yakın zamanlarda güç elektroniğindeki gelişmelerle enerji kayıpları azaltılıp fiyatları izafi olarak ucuzladığı için pompaların değişken devirli olarak kullanılması yaygınlaşmaya başlamıştır.  Böylece, sistem karakteristiği değiştirilmeden frekans değiştirici yardımıyla dönme sayısı ayarlanan elektrik motoru yardımıyla pompa karakteristiğinin istenen debiyi sağlayacak şekilde ayarlanması mümkün olmuştur. Bu bildiride değişken devirli pompa seçiminin teknik ve ekonomik yönleri incelenecektir.

Pompalı Sistem Uygulamalarında Ömür Boyu Maliyet Yaklaşımı
Onur KONURALP, Kahraman ALBAYRAK

Ömür Boyu Maliyet (ÖBM) kavramı dünyada artan enerji tüketiminin pompalı sistemler için analiz edilmesi ve sistemlerin enerji verimliliğinin arttırılması amacıyla geliştirilmiş bir kavramdır. Dünyadaki bütün enerji tüketiminin yaklaşık %20‘si pompalar tarafından kullanılmakta ve bu oran bazı sektörlerde %50‘yi bulmaktadır. Pompalı sistemlerdeki tüketilen enerjinin büyüklüğü, sistemin bütün bileşenleri ile analizinin gerekliliğini ortaya çıkartmış ve verimliliğinin arttırılması amacıyla; hem yeni yatırımlar hem de işletilen sistemlerin analizlerinde bir bütün olarak "Ömür Boyu Maliyet" yaklaşımının geliştirilmesini sağlamıştır. ÖBM kavramı içeriğindeki bileşenler yardımı ile enerji verimliliği ve tasarrufu yönünde önemli iyileştirmeler sağlanmaktadır.

Pompalarda ÖBM kavramı tüm bileşenleri ile pompalı bir sistemin enerji analizinin; sistemin tasarımından, işletmesine ve daha sonra devreden çıkartılmasına kadar geçen tüm ömrü boyunca yapılmasını ve enerji maliyetinin düşük tutulmasını amaçlayan, bunun için uygulamacıya yol gösteren bir yaklaşımlar bütünüdür. Genelde yeni kurulan bir pompalı sistem için ilk yatırım maliyeti sistemin tüm ömrü içindeki maliyetinin düşük bir yüzdesidir. Bu bildiride ülkemizde üzerinde yeterince durulmayan ÖBM yaklaşımının bileşenleri üzerinde durulacak ve yeni yatırımlar ile işletmede olan pompalı sistemlerin enerji verimlilikleri ve yapılabilecek iyileştirmeler örneklerle incelenecektir.

ÖBM kavramı sadece bugüne değil, geçmişe dönük bir muhasebeye ve geleceğe dönük bir değerlendirmeye açık yaklaşımlara olanak vermektedir. Bu kavramın enerji kaynakları kısıtlı ülkemiz açısından önemi ele alınarak özellikle kurulu sistemlerdeki küçük iyileştirmelerin getirdiği tasarrufların değeri üzerinde durulacaktır.

Pompa Tesisatlarında Enerji Verimliliği ve Sistem Seçimi; Pompa, Boru Ve Tesisat Yaklaşımı
Bora TÜRKMEN

Santrifüj pompalar kullanımları tüm pompa tipleri kullanımı içinde %80 gibi bir orana sahiptirler. Yapılan araştırmalara göre dünya enerji tüketiminin %20‘ si pompa ve fan gibi dönen ekipmanları tahrik eden motorlarda tüketilmektedir.(1) Pompa sistemlerinde kaybolan enerjiyi kazanmanın yolu doğru sistem dizaynları ile mümkündür. Yapılan bir çok çalışmada salt pompa seçimine dayanarak tasarruf imkanları üzerinde durulmuştur. Bu doğru bir yaklaşım olmak ile birlikte, tek başına yeterli değildir. Pompayı o noktada çalıştırmak için sistem projelendirilirken hesapların doğru yapılması ve emniyet marjlarının konmaması veya çok düşük tutulması gerekmektedir. Pratikte seçilmiş olan pompaların sadece % 30‘ u seçildiği noktada ve seçildiği verimlerde çalıştırılabilmektedir.(2) Bunun yanında dinamik kayıpların göreceli olarak büyük olduğu sistemlerde tesisat üzerinde kullanılan vana, pislik tutucu, dirsek, fittings vs. elemanlar kayıpları hızın karesi oranında kayıpları artırdığı için projelendirilirken sistem doğru tasarlanmalı ve uygulamada tasarlandığı gibi yapılmalıdır.


Jeotermal Semineri
Seminer Yöneticisi: Niyazi AKSOY
06 - 07 Mayıs 2009 / Marmara Salonu

Türkiye‘de Enerji: Elektriğin Yenilenebilir ve Yerli Kaynaklardan Karşılanması
Abdurrahman SATMAN

Hızla gelişmekte olan Türkiye için enerji ve elektrik gerekmektedir. Enerjisinin %73‘ünü ithal etmekte olan ve enerjiye ödediği ve Türkiye dış ticaret açığının yarısına karşın gelen yıllık yaklaşık 50 milyar dolar faturayla Türkiye bir yığın enerji sorunlarıyla boğuşmaktadır ve haklı olarak enerji gündemdeki en önemli konulardan birisidir. Yıllık enerji talebi %4-5 yıllık elektrik talebi ise %7-8 oranında artmaktadır.

Türkiye‘de elektriğin pahalı olmasının en açık nedeni elektriğin pahalıya temin edilmesidir. Normal arz-talep dengesi sözkonusu olduğunda, talebi olan ve arzı düşük olan malın fiyatı artar. Basitçe bakıldığında; Türkiye‘de elektrik şu anda bu durumdadır. Yoksa, bol bulunur, ucuz olur, arz sorunu olmazdı. Arz sorunu olduğuna göre elektrikte her an kesinti olabilir.

Elektrik talebinin yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılanması sık sık gündeme gelmektedir. Bu bildiride, Türkiye‘de yerli ve yenilenebilir enerji kaynakları potansiyelleri ve işletilmeleri gözetilerek değerlendirilmekte, hızla artan elektrik talebinin karşılanmasında etkinlikleri tartışılmaktadır.

Türkiye‘nin Jeotermal Enerji Potansiyeli
E. Didem KORKMAZ BAŞEL,  Umran SERPEN,  Abdurrrahman SATMAN

Bu çalışmada Türkiye‘nin 500 m derinlikteki ısı haritası çıkartılmış ve ısı içeriği hesaplanmıştır. Elektrik ısıtmacılıkta kullanılabilecek sahaların jeofizik, jeokimya ve sondaj verileri kullanılarak üretilebiecek elektrik ve ısı miktarları belirlenmiştir. Türkiye‘nin 0-3 km derinlikteki jeotermal kapasitesi 3*1023 J olarak hesaplanmıştır. İncelenen, elektrik üretimine uygun 9 sahanın kapasitesi 447 MWe olarak bulunmuştur.

Jeotermal Enerji Ve İller Bankası Uygulamaları
Kemal AKPINAR

Jeotermal enerji etüdü, sondajı, test ve ölçümü, re-enjeksiyonu, tesislerin projesi, yapımı, ve işletmesine kadar bütün faaliyetlerin mühendislik hizmeti alarak akılcı, bilimsel ve planlı yapılması gerekir. Ülkemizde bazı yerel yönetimlerce finansmanı sağlanan ve başarılı müteşebbisler tarafından hayata geçirilen son derece mükemmel çalışan muhtelif tesislerimiz mevcuttur. Bunların yanında yeterli çalışmalar yapılmadığından bilinçsizce yapılan yanlış uygulamalara ve hatalara da rastlanmaktadır. İller Bankasının jeotermal  enerji konusunda çalışmalara başlamasının amacı; Ortağı olan yerel yönetimlerin talebi halinde jeotermal etüt, jeotermal sondaj, kuyu test ve ölçümleri, rezervuar ve re-enjeksiyon değerlendirmesi, teknik ve ekonomik değerlendirme, jeotermal merkezi ısıtma sistemi gibi tesislerin projelerinin hazırlatılması veya yapılmış hazır projelerin incelenerek eksikliklerinin giderilmesi, yapım işlerinin kontrollüğü gerçekleştirilmek ve bu konularda danışmanlık ve denetim hizmeti verilmesi ile söz konusu faaliyetlerin finansmanına kredi desteği sağlamaktır. 2003 yılı başından itibaren, Jeotermal Enerjiden faydalanmak üzere etüt, sondaj, rezervuara yönelik test ve ölçüm çalışmaları bankanın kendi personeli ve malzemesi ile yapılmış olup merkezi ısıtma sistemi projesi ve yapımla ilişkili kontrollük ve inceleme hizmetleri ile bu hizmetlerin kredilendirilmesi ile ilgili çalışmalar sürdürülmektedir. 2008 Temmuz sonu itibariyle 26 adet ön etüt ve 24 adet kesin etüt raporu hazırlanmıştır. 2008 Temmuz sonu itibariyle 69 adet kuyuda rezervuara yönelik test ve ölçüm yapılmıştır. 6111 metre derinliğinde 20 adet Jeotermal Sondaj kuyusu açılmış, 27,8 °C – 76,8 °C ler arasında sıcaklıktaki bu kuyularda toplam 709 lt/sn verimde su ölçümü yapılmıştır. Ayrıca merkezi sistem ısıtma projesi incelenen ve eksiklikleri tamamlatılan projelerin yapımı için Bigadiç, Sorgun ve Güre Belediyelerine toplam 6000-YTL kredi kullandırılmıştır.

Ülkemizde Jeotermal enerji etütlerine yeterli önem verilmemekte, birçok eksikleri bulunan raporlar hazırlanmakta, etüt çalışmasını talep edenler de etüde harcanan parayı boşa harcanan para olarak görmektedir. Bankamızca etüt çalışmalarından ücret alınmamaktadır.  Jeotermal sondaj çalışmalarının çok dikkatlice yapılması gerekli olup su alınabilecek seviyelerin çimento ve boru ile kapatılması sonucu kuyudan ya hiç su alınamamakta veya çok az debide su ölçümü yapılmaktadır. Bu da jeotermal havza ile ilgili yanlış düşüncelerin oluşmasına neden olmaktadır. Açılmış olan  kuyuların çoğunun tekniğine uygun olmadığı, kuyuların %90 nında test ölçüm ve rezervuar değerlendirme çalışmalarının yapılmadığı, bunun yanında tekniğine uygun kuyuların açılmaması nedeniyle sıcaksuların yeraltısularını ve yüzeysularını kirlettiği ve bazı jeotermal sahalarda sıcaklık ve basınç düşümleri gözlendiği sektörde çalışanlarca çok iyi bilinmektedir. Jeotermal sondaj çalışmaları sırasında tespit edilen en önemli sorun yeterli bilgi birikimine sahip sondaj mühendisi, litolojik determinasyon, alterasyon minerolojisini bilen Jeotermal kuyu yönlendirebilecek jeoloji mühendisi, sondör ve işçi  personel eksikliğidir. Ayrıca kapasitesi yüksek sondaj makinesi ve malzeme ekipman eksikliği de bulunmaktadır. Açılan kuyuların çoğu sondaj mühendisi kontrolünde açılmadığı gibi bu kuyuların tekniğine uygun olarak açılmasını denetleyecek hiçbir kurum bulunmamaktadır. Etüt, sondaj gibi araştırma çalışmalarına bile yeterince kaynak ayrılamamaktadır. Çoğu kuyu soğuksu kuyusu gibi açılmakta olup sadece kompresörle çok uçuk rakamlarla debi miktarı belirlenmektedir.

EİE‘de Jeotermal Enerji  Kaynakları Değerlendirme Çalışmaları
Nazife DİKENOĞLU YILMAZ, Ali OĞUZ

Bu bildiride, Elektrik İşleri Etüt İdaresi (EİE) Genel Müdürlüğü bünyesinde, 2003 yılında, başlatılan "Jeotermal Enerji Kaynakları Potansiyelini Belirleme Çalışmaları"ndaki idari yapılanma ve teknik çalışmalar anlatılmıştır.

Jeotermal Akışkanlarda Su-Kayaç Etkileşimi
Halim MUTLU

Jeotermal akışkanlara yönelik su-kayaç etkileşimi çalışmaları minerallerin denge durumları ve doygunluk indekslerinin saptanması, çeşitli iyon aktivite ve faz diyagramlarının oluşturulması ile akışkanların rezervuar sıcaklıklarının hesaplanması gibi çeşitli termodinamik uygulamaları kapsamaktadır. Bu hesaplamalar WATEQ, WATEQF, WATSPEC, PHREEQE, SOLMINEQ ve SOLVEQ gibi literatürden kolaylıkla temin edilebilecek çeşitli jeokimyasal yazılım programları ile gerçekleştirilmektedir. Ayrıca, sulardaki çeşitli ana iyonlar için hazırlanan diyagramlar sulardaki çözünmüş katıların kökeni ve ayrıca karışım, kaynama gibi jeokimyasal işlevlerin belirlenmesinde oldukça sık kullanılmaktadır. Bu çalışmada, termal suların jeokimyasal değerlendirilmesi ülkemizin muhtelif bölgelerinde yapılan araştırmalardan derlenen su kimyası verileri ile tartışılmıştır.

Hisaralan (Sındırgı-Balıkesir) Jeotermal Sahasının  Hidrojeolojik Ve Jeokimyasal Değerlendirmesi
Niyazi AKSOY, Celalettin ŞİMŞEK, Zulfü DEMİRKIRAN

Çalışma alanı Balıkesir İli, Sındırgı ilçesi sınırları içerisinde yer alır. Sındırgı jeotermal sistemi KB-GD uzanan Simav grabeni içerisinde yer alan Mezozoik yaşlı Ofiyolitik birimleri kesen düşey faylara bağlı olarak oluşmuştur. Mezozoik birimler alanda, kireçtaşı, radiolarite ve serpantinitlerden oluşmaktadır. Birim üzerine uyumsuzlukla Neojen yaşlı kumtaşı, silttaşı ve killi kireçtaşlarının oluşturduğu seriler gelmektedir. Çalışma alanındaki tüm birimleri Üst Pliyosen yaşlı volkanik kayalar uyumsuzlukla örtmektedir. Sındırgı jeotermal sisteminin ana akifer sistemini basınçlı akifer özelliğindeki kireçtaşları oluşturmaktadır. Sıcak suların büyük çoğunluğu fay sistemi boyunca kaynaklar şeklinde yüzeye çıkmaktadır. Bu çalışmanın ana teması, Sındırgı jeotermal sisteminin izotop, kimyasal ve hidrojeolojik veriler ışığında değerlendirilmesini oluşturmaktadır.  Elde edilen sonuçlara göre, çalışma alanındaki sıcak sular kısa dolaşımlı meteorik kökenli sulardır. Sıcak suların sıcaklıkları 58.2-96.6 oC, elektriksel iletkenlikleri 597-1506 µS/cm arasında değişmekte ve Na-HCO3 su tipindedir.  Ayrıca, önemli oranda As, Al ve Li içerdikleri belirlenmiştir. Hidrojeolojik ve kimyasal çalışmalar ışığında, Sındırgı jeotermal sistemin bir fay zonu‘na bağlı kısa dolaşımlı ve yüksek su sıcaklığına sahip olduğu ve bu sıcak suyun bölgede ısıtmacılık, seracılık ve termal turizm amaçlı kullanılabilecek bir potansiyele sahip olduğu belirlenmiştir.

Jeofizik Yöntemlerle Gülbahçe Körfezindeki Jeotermal Potansiyelin Araştırılması
Bade PEKÇETİNÖZ, Cem GÜNAY, Mustafa EFTELİOĞLU, Erdeniz ÖZEL

Çalışma alanı Gediz grabeni‘ in bir parçası olan Gülbahçe Körfezini kapsamaktadır. Ege Bölgesinde kıyıda yapılan çalışmalarda elde edilen verilerden jeotermal enerjiye sahip rezervuarların deniz altında devam etme olasılığının yüksek olduğu düşünülmesine rağmen henüz bu konuda yapılan çalışmalar yok sayılabilir. Bu amaçla Gülbahçe körfezinde, yüksek ayrımlı sismik (3.5 kHz) ve sonar çalışmaları, geoteknik çalışmalar ile ısı akısı ölçümleri yapılarak körfezdeki jeotermal kapasitenin belirlenmesi amaçlanmıştır. Körfezde doğal çıkışların olduğu alanlardaki sıcaklık değerleri yaklaşık olarak 30-35C olarak ölçülmüştür. Kara verileri derindeki rezervuar sularının 100C ve üzerinde olduğunu göstermektedir. Hem kara verileri hem de Gülbahçe Körfezinden elde edilen veriler, çalışma alanın jeotermal açıdan aktif olduğunu ve gelecekte yüksek potansiyelli alternatif enerji üretim merkezi olma olasılığının yüksek olduğunu göstermektedir.

Kütahya‘nın Jeotermal Kaynaklarından Elektrik Üretiminin Araştırılması
Ahmet COŞKUN, Ali BOLATTÜRK, Mehmet KANOĞLU

Dünyadaki enerji tüketimi; nüfus artışına, sanayileşme ve teknolojik gelişmelere paralel olarak her geçen gün hızla artmaktadır. Enerjinin güvenli ve sürdürülebilir temini, çevreye verilen zararı en aza indirme amacı, fosil kaynaklardan yenilenebilir enerji kaynaklarına geçişi hızlandırmaktadır. Jeotermal enerji, sürdürülebilir enerji kaynaklarının önemli bir parçasıdır. Jeotermal kaynaklardan elektrik üretimi oturmuş bir teknolojidir ve dünyada çok sayıda jeotermal güç santralleri mevcuttur. Türkiye, jeotermal kaynaklar bakımından zengin olmasına rağmen, bu kaynakların çoğu güç üretiminde kullanılmamaktadır.

Bu çalışmada, orta sıcaklıkta jeotermal kaynaklara sahip olan Kütahya-Simav bölgesi incelenecektir. Güç üretiminde en uygun çevrimleri belirlemek için termodinamik analizler gerçekleştirilecektir. Bu çevrimler; tek flaş, çift flaş, çift akışkanlı, kombine, kalina ve rejeneratörlü çevrimlerdir. Seçilen çevrimler hem enerji hem de ekserji metoduna göre optimize edilecektir. Analizlerde enerji ve ekserji verimleri, ekserji kayıpları, enerji ve ekserji akış diyagramları kullanılacaktır. Bu çalışmayla, verilen bir kaynak için seçilecek çevrimler termodinamik açıdan karşılaştırılacaktır. En uygun çevrimlerin ve optimum çalışma şartlarının belirlenmesiyle jeotermal kaynağın en optimum biçimde kullanılması mümkün olacaktır. Elde edilecek sonuçlar yardımıyla enerjiye ve ekserjiye bağlı optimizasyon sonuçları karşılaştırılarak bazı faydalı çıkarımlara ulaşılması hedeflenmektedir.

Jeotermal Bölge Isıtma Sistemlerinde Bina İçi Sıcaklık Kontrolunun Dönüş Sıcaklığına Etkisi
Serhan KÜÇÜKA

Jeotermal bölge ısıtması dağıtım sistemlerinin tanıtımı yapılarak, açık ve kapalı dağıtım devrelerinin ve bina içi kontrol sistemlerinin bölge devresinde dolaşan akışkanın dönüş sıcaklığına olan etkisi araştırılmıştır.  Jeotermal ısıtma uygulamalarının büyük çoğunluğunda, jeotermal akışkanların korozif veya taş yapıcı özelliğinden dolayı, bölge ısıtma devresi bir ısı değiştirgeci yardımı ile jeotermal akışkandan ayrılmakta ve kapalı dolaşım devresi olarak kurulmaktadır.  Geniş dağılımı ve yükseklik farkı olan bölgelerde, farklı binalar arasındaki hidrolik dengesizlikleri sınırlamak ve bina içi dağıtımı daha iyi kontrol etmek üzere, bina içi devresi dolaşımı bölge devresinden tekrar ayrılmaktadır.  Ancak ısı değiştirgeçlerinde oluşan sıcaklık farkı, jeotermal akışkan dönüş sıcaklığının bina devresine göre yüksek kalmasına neden olmaktadır. Bu durum, jeotermal akışkanın enerjisinden yararlanma oranını azaltmaktadır.  Diğer yandan bina içi ısıtma ve kontrol sisteminin tasarımı, suyun enerjisinden en yüksek oranda yararlanmaya izin verecek şekilde olmalıdır.  Bu şekilde, bölge devresi su dolaşım debisinin azaltılması ve jeotermal akışkanın enerjisinden en yüksek oranda yararlanılması sağlanmış olur. 

Bu çalışmada,  bina içi devresi bölge devresinden ayrılmış ve ayrılmamış olan dağıtım sistemleri için, bina iç mahal sıcaklık kontrolunun bölge devresi dolaşım debisine ve jeotermal akışkan dönüş sıcaklığına etkisi araştırılmıştır.  Bu kapsamda örnek olarak Balçova bölge jeotermal ısıtma sistemi incelenmiş, jeotermal akışkan kullanımının mevcut ısıtma yükleri değişmeden yıllık toplamda Balçova jeotermal bölge ısıtma sistemi için %15‘e varan oranlarda azaltılabileceği gösterilmiştir.

Jeotermal Enerji İle Sera Isıtma Sistemleri Tasarım Esasları
Cihan ÇANAKÇI, Sercan ACARER

Bu çalışmada seracılıkla ilgili genel bilgiden sonra seracılıkta hayati öneme sahip olan sera ısıtması üzerinde duruldu ve bunu jeotermal kaynakla gerçekleştirmenin önemi vurgulandı. Isıtma sistemini doğrudan etkileyen sera konstrüksiyonuna değinildikten ve serada

yaygın olarak yetiştirilen bitkilerin ihtiyaç duyduğu en uygun sıcaklık değerleri belirtildikten sonra, ısıl kayıpları hesaplamak ve ekipman seçmek için gerekli hesap yöntemine değinildi ve sera ısıtmasında kullanılan ekipmanlar tanıtıldı.

Örnek projenin incelenmesi ve tanıtılmasıyla makale tamamlanmıştır.

Su Ürünleri Yetiştiriciliğinde Jeotermal Enerjiden Yararlanma
Hüseyin GÜNERHAN

Denizlerde ve göllerde ağ kafeslerde veya karalarda havuzlarda insan kontrolünde balık üretmeye "Su Ürünleri Yetiştiriciliği" veya da "Kültür Balıkçılığı" denir. Kültür balıkçılığı, en çok desteklenen ve gelişme gösteren dünya gıda sektörlerinden biridir.

Kültür balıkçılığında üretim miktarlarının artırılması için taze suyun ya da deniz organizmalarının kontrollü bir çevrede bulunması gerekir. Bu yöntemle sazan balığı, yayın balığı, levrek, tatlısu balığı, kurbağa, tekir balığı, yılan balığı, alabalık, mersin balığı, karides, ıstakoz, kerevit, yengeç, istiridye, midye ve timsah üretilebilir. 

Kültür balıkçılığında sadece güneşten sağlanan ısı enerjisine karşın jeotermal enerjinin kullanılması ile kısa bir süre içerisinde daha fazla üretim sağlandığı görülmüştür. Su sıcaklığı istenen değerlerinin altına düştüğünde balıkların vücut metabolizmaları olumsuz yönde etkilenir ve beslenme yeteneklerini kaybederler. İstenen özeliklere sahip bir jeotermal su ile sabit bir sıcaklık değerinin sağlanması bu olumsuzluğu ortadan kaldırır.

Bu çalışmada, su ürünleri yetiştiriciliğinde jeotermal enerjiden yararlanma kapsamında önce Oregon Teknoloji Enstitüsünde geliştirilen örnek bir proje kısaca anlatılacak ve genel tasarım ve hesaplama bilgileri verilecektir.

Kültür balıkçılığı teknolojisi kapsamında ele alınacak bir havuzdaki buharlaşma, taşınım, ışınım ve iletim ile olan ısı kayıplarına ait hesaplama yöntemleri ve bu kayıpların önlenmesi için bazı öneriler (havuz yüzeyinin örtülmesi gibi) üzerinde durulacaktır. Amaç, hesaplanan ısı kayıplarını karşılayacak jeotermal enerji tesisatını kurmaktır.

Jeotermal Uygulamalar Ve Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED)
Gülden GÖKÇEN, Nurdan YILDIRIM

Jeotermal enerjinin hem elektrik üretiminde hem de elektrik dışı kullanımlarında (konut, sera, havuz ısıtma, balık yetiştirme vb.), fiziksel, kimyasal, biyolojik ve sosyo-ekonomik çevreye olumlu ve olumsuz etkiler sözkonusudur. Temiz enerji kaynakları sınıfında yer alan jeotermal enerjinin, sahadan sahaya değişkenlik gösteren olumsuz çevresel etkilerinin de bulunduğu ülkemizde gözardı edilmektedir.

Bu çalışmada; pek çok jeotermal uygulamanın görüldüğü ülkemizde, özellikle elektrik üretiminde belirlenen çevresel etkiler ortaya konup, jeotermal kaynakların 1900‘lerden bu yana mevzuattaki yeri, Türkiye‘de Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) prosedürü ve jeotermal projeler açısından ÇED değerlendirilecektir.

Amaç, mevcut uygulamalardaki etkileri gözönüne sererek jeotermal uygulamaların çevresel etkileri konusunda bilinç oluşturmak ve yeni projelerde bu etkilerin dikkate alınmasını sağlamak amacıyla "Çevresel Etki Değerlendirme" ile ilgili yasal düzenlemelerin yapılması gerekliliğini vurgulamaktır.  

Jeotermal Santralların Çevresel Etkileri
Doğan AKAR

Büyük Menderes Havzası tarım potansiyeli bakımından Türkiye‘nin önemli havzalarından birisidir. Bu havzanın kuzeyinde Aydın-Germencik‘ten Denizli-Kızıldere‘ye kadar uzanan ve Pamukkale‘yi de içerisine alan Menderes Grabeni‘ndeki tektonik fay hatları boyunca yüksek potansiyele sahip jeotermal kaynaklar bulunmaktadır. Bu kaynakların geliştirilerek çeşitli amaçlarla yöre insanı ve ülkenin hizmetine sunulması çok büyük önem arz etmektedir.

Ancak, bu doğal kaynağın geliştirilmesi esnasında, havzadaki su ve toprak gibi diğer önemli doğal kaynakların zarar görmemesi için oluşabilecek potansiyel olumsuz çevresel etkilerin uygun bir şekilde bertaraf edilmesi gerekmektedir. Çünkü jeotermal suların içerisinde çevreyi olumsuz etkileyebilecek oranda zararlı maddeler özellikle yüksek oranda bor elementi yer almaktadır. Bu elementin ise su ve topraklarda fazla oranda bulunması, bu kaynakların sürdürülebilirliğini olumsuz etkilemekte ve özellikle bu elemente karşı çok duyarlı olan narenciye gibi kültür bitkilerinin zarar görmesine neden olmaktadır.

Bu çalışmada, Havzada uzun süredir işletme halinde olan Denizli-Sarayköy Jeotermal Santrali ile işletmeye yeni açılan Aydın-Salavatlı Jeotermal Santrali‘nin Büyük Menderes Nehri‘ne deşarj edilen jeotermal atıksularının; nehir suyunda ve bu su ile sulanan verimli tarım arazileriyle bu arazilerde üretimi yapılan narenciye bitkisinde oluşturduğu zararlı etkiler irdelenecektir.

Jeotermal Elektrik Santralları Ve Gaz Alma Sistemleri
Nurdan YILDIRIM, Gülden GÖKÇEN 

Konvansiyonel jeotermal elektrik santrallerinde, tüm ekipmanlar jeotermal akışkan ile dolayısıyla da akışkanın içerdiği çeşitli korozif ve kabuklaşma potansiyeline sahip kimyasallar ile temas ederler. Bu kimyasallardan gaz fazında bulunan yoğuşmayan gazlar ayrıca santral performansını olumsuz yönde etkilerler. Dolayısıyla santralin termodinamik verimini optimize edebilmek için yoğuşmayan gazlar sistemden uzaklaştırılmalıdır. Bu nedenle jeotermal elektrik santralleri büyük kapasitede "Gaz Alma Sistemleri"ne ihtiyaç duyarlar.  Bu sistemler, santralin ilk yatırım ve işletme maliyetlerinde önemli bir paya sahiptir.

Dünya‘daki jeotermal elektrik santrallerinin %63‘ünü flaş buharlı jeotermal santraller oluşturmaktadır. Yaygın bir kullanıma sahip olması nedeniyle bu çalışmada tek kademeli flaş buharlı jeotermal elektrik santralleri ele alınmıştır. Kızıldere Jeotermal Santrali kuyubaşı özelliklerine sahip bir santral, üç farklı konvansiyonel gaz alma sistemi (buhar jet ejektör sistemi, hibrid sistem (buhar jet ejektörü ve sıvı halkalı vakum pompası) ve kompresör sistemi) için modellenmiş ve santralin net elektrik üretiminin değişimi; farklı separatör basınçları (100-1000 kPa), yoğuşmayan gaz oranı (%0-20) ve yaş termometre sıcaklığı (5-25°C) koşullarında incelenmiştir. Sonuçlar, Kızıldere Jeotermal Santrali‘nin gerçek işletme koşulları ile karşılaştırılmıştır.

Sıvı Jeotermal Sahalar İçin Genelleştirilmiş Tank Modelleri
Ömer İnanç TÜREYEN, Mustafa ONUR, Hülya SARAK

Bu çalışmada sıvı jeotermal rezervuarların basınç ve sıcaklık davranışlarının tahmini amacıyla genel tank modeli geliştirilmiştir. Geliştirilen bu model birden fazla tankın basınç ve sıcaklığını modelleyecek kapasitededir. Bu tanklar birden fazla jeotermal rezervuarı ya da rezervuar-akifer sistemlerini temsil etmektedirler. Modelin temeli kütle ve enerji dengesi denklemlerinin (tekrar basma, doğal beslenme ve üretimden oluşabilecek basınç ve sıcaklık davranışlarını modelleyebilmek amacıyla) sistemdeki her tank için birarada çözülmesine dayanır. Geliştirilen bu model aynı zamanda Levenberg-Marquardt optimizasyon algoritması ile birleştirilerek sahadan gelebilecek basınç ve sıcaklık verilerine tarihsel çakıştırma olanağı vermektedir.

Bu çalışmanın asıl amacı, sahadan elde edilen basınç verilerinin yanında sıcaklık verilerinin tarihsel çakıştırma işleminde kullanılmasının model parametrelerinin tahmininde avantaj sağlayıp sağlayamayacağının belirlenmesidir. Sonuçlar tarihsel çakıştırma işleminde basınç verilerinin sıcaklık verileri ile kullanılmasının kaba hacim ve gözeneklilik gibi bazı model parametrelerinin daha iyi tahmin edilmsine neden olduğunu göstermektedir.

Hacimsel Yöntemlerle Tahmin Edilen Depolanmış ve Üretilebilir Termal Enerjideki Belirsizliğin Tayin Edilmesi
Hülya SARAK, Ömer İnanç TÜREYEN, Mustafa ONUR

Sahanın işletilmeye başlandığı erken dönemlerde, rezervuarda depolanmış ve üretilebilir termal enerjinin tahmin edilmesinde yaygın olarak hacimsel yöntemler kullanılmaktadır. Bu yöntemlerde rezervuar sıcaklığı, rezervuar çekim (drenaj) alanı, rezervuar kalınlığı, rezervuar gözenekliliği kayaç ve akışkana ait özgül ısı kapasiteleri gibi jeolojik, jeofiziksel ve petrofiziksel verilere gereksinim duyulmaktadır. Ancak bu veriler büyük belirsizliklere sahip olabilmekte ve bu belirsizlikler ise yapılan tahminler üzerine yansımaktadır.

Bu çalışmada, hacimsel yöntemlerin verilerdeki belirsizliklerin (dağılım türü, uzaysal korelasyon ve hataların standart sapması) tahmin edilen termal enerji üzerindeki etkileri Monte Carlo ve Hata Yayılma (error propagation) Yöntemleri ile incelenmektedir. Hata Yayılma Yöntemi ilk olarak bu çalışmada tahmin edilen termal enerji üzerindeki belirsizliğin saptanması amacıyla uygulanmıştır. Bu yöntem, hacimsel yöntemlerde kullanılan veriler arasındaki ilişkiyi ve buna ek olarak uzaysal değişim gösteren bazı parametreler (gözeneklilik gibi) için varolan uzaysal ilişkiyi de gözönünde bulundurabilmektedir. Bu bildiride ayrıca, veriler arasındaki ilişkinin ihmal edilmesinin saptanan belirsizliğin üzerinde ne denli önemli  olabileceği de gösterilmektedir. Yöntemin işleyişi hakkında bilgi verebilmek için hem yapay hem de saha verileri üzerindeki uygulamaları sunulmaktadır.

Veri Azaltma Araçları ve Geyser Sahasındaki  Uygulamaları
M. Ali KHAN, Rich ESTABROOK

Çok büyük boyutlu sayısal jeotermal saha verilerini herhangi bir boyuta indirgemek için Microsoft Excel  tabanlı data azaltma ve görüntüleme aracı geliştirilmiştir. Veriler kolaylıkla kullanıcının çalışmalarına kaydırılabilmekte ve grafikleri elde edilebilmelktedir. Çok büyük veri setlerinin analizi, saha yönetimine  başka yolladan saptanamayan yanıtlar verebilir.  Saha çapında azalım trendleri, enjeksiyonun tepksi, aşırı ısınmanın evrimi, kayıt  cihazlarındaki problemler ve veri tutarsızlar kolaylıkla sorgulanabilir ve grafiği çizilebilir. Burada Geyser jeotermal sahası verileri, bu uygulamanın tanıtımı için kullanılmaktadır.

Önerilen veri azaltma aracının petrol ve doğal gaz saha verilerine ve kuyu loglarınlarına uygulanmasınında yararlı olacağına inanıyoruz. Bu yazılım yazarlarla iletişi kurularak temin edilebilir. 

ABD/Nevada Eyaletindeki Bazı Sahaların Deneyimleri
Umran SERPEN, Niyazi AKSOY

Bu bildiride ABD‘nin Nevada eyaletinde bulunan "Steamboat-Springs", "Brady" ve "Desert Peak" jeotermal sahaları hakkında genel bilgiler verildikten sonra bunların gelişimleri ve son durumları hakkında bilgi sunulacaktır. Bazıları 20 yıldan fazla bir zamandır işletilen bu sahalar üzerinde kurulan orijinal jeotermal santralların zaman içinde sahadaki değişime paralel olarak nasıl değiştiği gösterilecektir. Ayrıca, santralların soğutma sistemleri üzerinde durularak su ve hava soğutmalı sistemler bu bağlamda tartışılacaktır. Bunun yanında, sahaların işletme felsefesi üzerinde durularak yorumlanacak ve bunlardan çıkartılması gereken dersler ortaya konulacaktır.

Geyser Jeotermal Sahası, Bir Enjeksiyon Başarı Hikayesi
M. Ali KHAN

Geyser jeotermal sahası, dünyanın en büyük jeotermal sahasıdır, San Fransisco, Kaliforniya‘nın 100 km kuzeyinde yer alır. Saha 1960 yılında 12MMwe‘lık bir ünite ile üretime başladı. 1987‘de buhar üretimi 112 milyar kg, elektrik üretimi yaklaşık 1500 MWe ile zirve değerine ulaştı (kurulu kapasite 2043 MWe). Ardından hızlı bir üretim düşümü oldu.  Bu noktada kümülatif reenjeksiyon kabaca %25 idi, bunun sonucu rezervuar kuruyor ve aşırı kızgın hale geliyordu. Rezervuarın daha fazla beslenememesi halinde, üretilebilir enerjinin sadece %33‘ü elde edilebilirdi. Dolaysıyla, enjeksiyon yapılarak daha fazla ısı üretim işlemi başlatılabilirdi. Fakat, soğutma kulelerindeki kondens suyu ve mevsimsel olarak akan derelerden başka su yoktu. 

Yıllar sonra, Lake County ve Santa Rosa (Sonoma County) şehirleri işlenmiş kanalizasyon atıklarını yok edecek bir yol arıyorlardı. Geyser sahasının suya, şehirlerin atık sularını yok etmeye ihtiyacı olduğundan, eşine ender rastlanan özel sektör ve kamu işbirliği başladı. 1997 yılında, Lake County 42 km uzunluğunda bir boru hattı yaptı ve ayda 1.01 milyon kg işlenmiş atık suyu Geyser sahasına enjekte ederek daha fazla buhar üretmek için taşıdı. Bu durum Santa Rosa ve Sanoma County‘deki diğer belediyelerinde benzer boru hatları yapmasını teşvik etti.  2003 yılında, Santa Rosa ‘nın boru hattı tamamlandı ve Geyser sahasına aylık 1.25 milyon kg daha atık su enjekte edilmeye başlandı. Halen sahadan üretilen akışkanın yaklaşık %85‘i bu boru hatları ve diğer kaynaklardan sağlanarak enjekte edilmektedir. Bu uygulama buhar üretimini sürdürdü, kondanse olmayan gaz üretimini düşürdü, elektrik üretimini artırdı ve emisyonu azalttı. İki boru hattının elektrik üretimine katkısı yaklaşık 155 Mwe^dır. Geyser sahası dünyanın en büyük ısı üretim sahası haline geldi. Kasım 2008‘de Geyser‘de 2394 milyon kg buhar üretti, 954 mliyon kg akışkan enjekte edildi, sonuçta yerine konan net akışkan miktarı %39.9 oldu. Bu başarı hikayesi yerel olarak "atıktan buhar" olarak adlandırılmaktadır.

Jeotermal Yatırım Değerlendirilmesinde Risk Analizi
Umran SERPEN, Tolga KAYGAN

Bu çalışmada, biri büyük diğeri ise küçük 2 adet jeotermal prospekt şimdiye dek yapılan

çalışmalardan tanındığı kadarıyla ele alınmış ve önce sahaların elektrik üretim kapasiteleri stokastik yöntemle dağılım olarak hesaplanmıştır. İkinci aşamada bu sahada kazılması gereken üretim, enjeksiyon ve kuru kuyu sayıları, belirlenen kapasite çerçevesinde yine stokastik yöntemle dağılım olarak hesaplanmıştır. Son aşamada ise, ilk iki aşamadaki dağılımlar çerçevesinde tüm maliyet parametreleri 3 ayrı ekonomik analiz yöntemi kullanılarak ekonomik analiz gerçekleştirilmiş ve sahalara yatırım yapmanın net şimdiki değer (NŞD) karlılığı belirlenmiştir. Bu tür bir modelde kullanılan birçok parametre belirsizlik içerdiğinden, riski en alt düzeye indirebilmek amacıyla, hesaplamalar stokastik bir yöntem olan Monte Carlo simülasyonu kullanılarak gerçekleştirilmiştir.

Jeotermal Kuyularda Kalsit Ve Silika Çökelmelerine Karşı Kullanılacak İnhibitörler
Ferruh KILIÇOĞLU

Jeotermal akışkanın kimyasal içeriğinde yer alan mineraller, artezyenik ve pompa ile üretim yapılan jeotermal kuyularda ve akışkanın geçtiği tüm sistemlerde birikinti oluşturmaktadır. Rezervuar içerisinde yüksek sıcaklık ve basınç altında dengede bulunan jeotermal akışkanın basınç ve sıcaklığında, kuyulardan üretim yapılması ve işletmede kullanılması ile birlikte değişimler meydana gelir. Kimyasal denge konumundan uzaklaşan jeotermal akışkan, başta Kalsit ve Silika tuzlarının kuyularda, sistem içerisinde veya re-enjeksiyon kuyularında birikinti oluşturmasına yol açabilir.

Kuyu içerisindeki gazlaşma noktalarının birkaç metre altına enjekte edilen inhibitörler, kalsit ve silika‘nın yanı sıra birikinti oluşturma ihtimali olan tüm tuzlara karşı etkili olmaktadır. Kalsit ve silika birikintileri jeotermal akışkanın kullanıldığı enerji santrali, seralar veya şehir ısıtma sistemlerinde, sistemi durma noktasına götürecek en tehlikeli birikinti tipleri olup mutlaka kontrol edilmelidir.

Üretilen jeotermal akışkanın m3‘ü başına kullanılan birkaç gram inhibitör bu birikintilerin oluşumunun önlenmesi için yeterli olmaktadır. Özel formülasyonlu inhibitörler, kuyu üretim testleri sırasında yapılan inhibitör dozajı optimizasyon testleri ile en uygun dozaj miktarı belirlenerek işletmede kullanılmaya başlanmaktadır.

Su Soğutmalı Santrallerde Korozyon Ve Birikinti Oluşumunun Engellenmesi İçin Uygulanan Kimyasal Koşullandırma Programları
Ferruh KILIÇCIOĞLU

Enerji santrallerinde bulunan soğutma sistemlerinin temel amacı, kondenser yüzeylerinden ısı alışverişi ile kondensere gelen buharın sıcaklığını düşürerek türbinde vakum oluşmasını sağlayamaktır.  Soğutma sisteminin işletilmesi esnasında karmaşık birçok problemlerle karşılaşırız. Sistem içerisindeki çözünmüş katı madde miktarının çevrim sayısı ile artan konsantrasyonu, sistemdeki kalma zamanının uzunluğu, katı madde içeriği ile birleştiğinde metal yüzeylerde ve ısı transfer yüzeylerinde birikinti oluşmasına neden olmaktadır. Bu problemlerin hepsinin üst üste gelmesi birbirlerinin etkisini artırmakta ve dezavantajlar yaratmaktadır. Soğutma sistemlerindeki belli başlı problemler, korozyon, kireç ve depozit oluşumu, kirlenme ve mikrobiyolojik oluşumlardır. Sonuç olarak ısı transferi düşmekte, metal yüzeyler korozyona maruz kalmakta, sistem suyu kirlenmekte ve işletme maliyetleri artmaktadır. Kapsamlı kimyasal koşullandırma programları soğutma sistemlerini tüm bu problemlerden korumak üzere tasarlanmaktadır.

Türkiye Enerji Kaynak Portfolyosu, Elektrik Piyasaları ve Jeotermal Enerjinin Gelecekteki Konumu
Adil Caner ŞENER,  Başak ULUCA

Bu makalede Türkiye‘nin enerji kaynak portfolyosunda jeotermal enerjinin yeri  incelenmektedir. Toptan elektrik piyasası deregüle olmuş, elektrik dağıtım hatlarını özelleştirme safhasında olan bir ülkede herhangi bir enerji kaynağının gelişimi kaynağın ekonomik rekabet edebilme yeteneğinden ve enerji piyasalarının işleyişinden bağımsız olamaz. Bu çalışma jeotermal enerji ekonomisini enerji piyasalarının temel kurallarını ve işleyişini göz önüne alarak tartışmaktadır. Bunlara ilave olarak çalışma Türkiye‘nin jeotermal ve diğer yenilenebilir enerji kaynaklarını gerçekçi bir şekilde planlayıp kullanıma sokabilmesini hedefleyen bir makro stratejinin gerekliliğini vurgulamakta ve bu konuda önerilerde bulunmaktadır.   

Jeotermal Kaynaklar Yasasının Yarattığı Kargaşa
Tahir ÖNGÜR, Umran SERPEN

Bu çalışmada jeotermal kaynaklar yasasının öncesi ve sonrası irdelenerek yasanın getirdiği faydalar ve yarattığı zaaflar konusunda bir tür envanter yapılmakta ve olması gerekenler anlatılmaktadır. Ayrıca, Jeotermal Kaynaklar Yasası ona bağlı olarak çıkarılan yönetmelik çerçevesinde de değerlendirilmektedir. Bildiri, yeni yasa ve yönetmeliği kanun yapıcı, devlet bürokrasisi ve jeotermal enerji sektörü çerçevesinde değerlendirmekte ve jeotermal kaynakların bu yasa ve yönetmelik çerçevesinde kaynakların sürdürülebilir olarak işletilip, işletilemeyeceği sorununu araştırmaktadır. Öte yandan, yasa ve yönetmelikle kurulan düzenin kamucu mu, piyasacı mı olduğu sorunundan yola çıkarak hukuk düzeninin bu şekilde mi olması gerektiği sorusunu ortaya koymakta ve gelecekte yargıya çok iş düşeceğini belirtmektedir.


Doğal Gaz Semineri
Seminer Yöneticisi: Duran ÖNDER
06 - 07 Mayıs 2009 / Karadeniz Salonu


Yüksek Kapasiteli Endüstriyel Tip Brülörler
Ahmet AKÇAOĞLU

İnsanların ekonomi ve çevreye önem verdiği, vermek zorunda olduğu bir yüzyılda yaşamaktayız.

Sektörler kendi dallarında ekonomik olabilmek, rekabet edebilmek ve ayakta kalmak, çevreye zarar vermeden faaliyetlerini yürütebilmek için önemli gayretler sarf etmek zorundadırlar.

Küçük tasarruflar yapabilmek ve çevreye daha az zarar vermek için masraflı birçok araştırmalar yapılmaktadır. Isı sektöründe tasarrufun ana unsuru ENERJİ, YAKITTIR.

Her durumda gerektiği kadar ısı üretmek, yani gerekli yakıt miktarını yine gerekli miktarda hava ile karıştırarak ve sürekli yüksek verimde yakmak, bu arada baca gazı emisyon değerlerini de standartlarca belirlenmiş mertebelerde tutmak ana hedeftir.

Bugün uzun araştırmalar neticesinde geliştirilmiş olan mekanik düzeneklerle yüke bağlı yakıt/hava karışımı sağlanarak uygun ve ekonomik yanmaya ulaşılmıştır. Ancak her sektörde olduğu gibi sürekli ucuzlayarak buna karşın kabiliyetleri ve sağladıkları kontrol imkanı ve hassasiyetleri sürekli artarak ortaya çıkan elektronik cihazlar sektörümüzde de yerlerini almaktadırlar.

Brülörlerin görevi, yanmayı sağlayacak yakıt ile havayı karıştırmak ve bu karışımı emniyetli ve problemsiz bir şekilde yakmaktır.

Endüstriyel brülörler yapısı, kullanım yerlerine (ısıtma, proses) ve seçilen yakıtın fiziki ve kimyasal özelliklerine bağlı olarak değişiklikler

göstermektedir.

Brülörler seçilen yakıtın,

            Isıl değeri

            Brülöre iletim basıncı

            Yoğunluk oranı

            Hava ihtiyacı

            Kimyasal kompozisyonu dikkate alınarak üretilirler.

 

Kazanlarda Enerji Verimliliği ve Emisyonlar
Abdullah BİLGİN

Kazanlarda enerji verimliliği, yanmanın mükemmelliğine ve yanma sonucu açığa çıkan ısı enerjisinin kazan içindeki akışkana transfer oranına, baca gazı emisyonları ise yine yanmanın kalitesine, ocak ve brülör tasarımına, ayrıca kullanılan yakıt içerisindeki kirleticilere bağlı olmaktadır.

Bu nedenle, işletme döneminde, kazanlarda termik verimin sürekli olarak yüksek tutulabilmesi ve emisyonların kontrol edilebilmesi için baca gazı analizörleri yardımıyla, baca gazı bileşenlerinin sürekli veya periyodik olarak izlenmesi ve yanmaya etki eden parametrelere zamanında müdahale edilmesi, ayrıca brülörlerin duruş zamanlarında kazanların neden olduğu iç soğuma kayıplarının minimize edilmesi önemli olmaktadır.

Bu çalışmada, kazanların verimli işletilebilmesini teminen, baca gazı analizlerinin irdelenerek brülörlerde alınması gereken önlemler, kazanlarda iç soğumaya neden olan faktörler ile yakıt ve yakıcılardan kaynaklanan emisyonlar konusunda, somut baca gazı analiz örneklerinden de yararlanılarak mekanik tesisat tasarımcılarına, uygulayıcılara ve işletmecilere bazı mesajlar verilmeye çalışılmaktadır.

Türkiye‘deki Baca Sorunu Nedir? Niçin Bacayı Konuşuyoruz?
Ethem ULUDAĞ

Türkiye ‘de konutlarda ve sanayi tesislerinde bacalara proje ve uygulama aşamasında gerekli önemin verilmediği bilinmektedir. Ülkemizde 1987 yılından itibaren doğalgaz kullanımına geçilmesiyle, bacaların önemi bir kat daha artmıştır. Dünyada, baca ve bağlantılarının standartlara uygun olarak imal edilmemesi nedeniyle enerji kayıpları ve ölümler meydana gelmektedir. Bu problemlerin aşılabilmesi, olması gereken baca fonksiyonları şöyledir;

 Baca çekişi her zaman mevcut olmalıdır.

 Baca Çekişi (PH);

            Yanma havasının sağlanması için gerekli karşı direnci (PL),

            Kazan karşı direnci (PW),

            Duman kanalı kayıpları (PRV),

            Baca kayıpları (PR) toplamına eşit ve/veya bunların toplamından büyük olmalıdır.

Baca problemlerinin nedenleri;

            Baca ve ısı üretici çıkışındaki düşük baca sıcaklıkları,

            Sıvı ve gaz yakıt yakılan ısı üreteçlerinin    atık gazındaki yüksek su buharı   miktarından dolayı bacalarda yoğuşma ve asit oluşumu,

            Örme, yığma bacaların yapı malzemesinin fazla olan kitlesi baca gazından daha çok     ısı absorbe eder, baca gazının soğuması      ve baca çekişinin azalmasına sebep  vermesi,

            Yetersiz ısı yalıtımı,

            Çok büyük baca kesitleri olarak sıralayabiliriz.

Tasarımı ve yapımı yetersiz bacalarda yoğuşma (bazen aşırı yoğuşma), donma ve buhar difüzyonu nedeniyle meydana gelirler.

Yoğuşma suyunun asit özelliğinde ( PH = 2,5-3) olması, baca malzemesinin tahribatına, çökmesine, yıkılmasına ve bacanın tıkanmasına neden olur. Tehlike yaratarak can kayıplarına kadar zarar verebilir.

Bu yüzden bacalar ve baca problemleri Türkiye‘de sıklıkla gündeme getirilerek alınması gereken tedbirler sağlanmalıdır.

Basınç Düşürme ve Emniyet İstasyonları Gaz Cihazları, Sanayi Tesislerinde Emniyet Donanımları
Sultan ÖRENAY

I. ve II. kademe basınç düşürme istasyonlarında, basınç kademeleri, EN 746-2‘ye göre basınç kademelerinde bağlantı şekilleri, gaz hattı kullanım alanları, gaz hattı cihazları tanımı, seçimi ve ayarı ile yakma sistemlerinde sürekli ve sağlıklı çalışmalar gerçekleştirilebilir.

Gaz hattı cihazlarında yapılacak yanlış seçimler neticesinde endüstriyel proseslerin sürekliliği ve yakmada enerji kayıpları söz konusudur.

Gaz hattını oluşturan küresel vana, filtre, regülatör, emniyet kapama ventili, emniyet firar ventili, manyetik ventiller gibi cihazların çaplarının belirlenmesinde mutlaka uzman kişiler tarafından seçim yapılması ve seçim abaklarının kullanılması gerekmektedir.

Endüstriyel yakma sistemlerinde ısıl ihtiyaca göre kurulu güç belirlenir. Bu kurulu gücü besleyecek gaz yakıtların TS EN 746-2 standartlarına göre basınç düşürme ve emniyet istasyonunun oluşturulması gerekmektedir. Projelendirme aşamasında hazırlanacak basınç düşürme ve emniyet istasyonu TS EN 746-2 standartlarına göre hazırlanmış olsa dahi bu istasyonda kullanılacak tüm cihaz kapasitelerinin ve basınç kayıplarının belirlenmesi gerekmektedir.

Projelendirmede yapılan hatalar ve yanlış cihaz seçimleri neticesinde endüstride gaz giriş noktasından başlayan enerji kayıpları ve dengesiz çalışmalar oluşmaktadır.

İşte bu hataları ortadan kaldırmak için atılacak ilk adım tüm projelendirme birimlerinin endüstriyel tesislerinin kurulu gücünü doğru belirlemek başlayacaktır.

Konut Isıtmada Konfor Kontrol, Kazan – Güneş Kollektörü Bağlantılı Enerji Tasarrufu,  Bireysel – Merkezi Isıtma Karşılaştırma
Hartmut HENRICH

Binaların iyi bir ısı izolasyonu olduğu kabul edilse bile ısıtmada yapılacak ayarlamalarla konutlarda konforlu bir ısıtma paralelinde enerji tasarrufu da sağlamak mümkündür.

Kombi ve kazanlarda uygulanan kazan suyu dönüş sıcaklığı, referans ortam sıcaklığı, dış hava sıcaklığı ve benzeri parametreler birleştirilerek optimal ısı ile tasarruflu konfor kontrol sağlamak mümkündür.

Enerji kaynaklarının sınırlı ve pahalı olduğu günümüzde yenilenebilir alternatif enerjilere yönelerek ısıtma maliyetlerini asgariye indirmek en akılcı toldur. Güneş enerjisi ve jeotermal enerjiyi konut ısıtmada doğalgazlı ısı kaynaklarına alternatif veya takviye amaçlı kullanmak yakıt ve enerji tasarrufuna destek olduğu gibi ısıtma maliyetlerini de asgariye düşürmektedir.

Güneş kolektörleri ve jeotermal enerjinin kazan-kombi ısıtıcılarına takviye olacak sistem ve ekipmanların tanıtımı ve uygulamaların incelenmesi enerji tasarrufu için bilgiler sunulacaktır.

Bireysel ve merkezi ısıtma sistemleri avantaj ve dezavantajları ile açıklanacaktır.

Doğal Gaz Yakmada Elektronik Donanımlar ve Emniyet Sistemleri
Haluk SÖZER

Endüstriyel yakma sistemlerinde proses tipine göre birden çok ısıtma yöntemi uygulanmaktadır. Endüstriyel proses ısıtma yöntemleri aç-kapa ( on-off) ısıtma, düşük alev – yüksek alev ( low fire – high fire) ısıtma, sürekli kontrol ile oransal (continuous control with PID) ısıtma, sıralı yakma (pulse firing) gibi değişiklik göstermektedir. Bu ısıtma yöntemlerin sağlıklı uygulanabilmesi için prosesin iyi tanımlanması, kullanılacak yakıcıların doğru seçimi, gaz ve hattı mekanik montajlarının doğru uygulanması yüksek önem taşımaktadır.

Bir endüstriyel proseste fiziksel hazırlıklar doğru bir şekilde tamamlandıktan sonra ısıtma için seçilecek yöntem ile maksimum enerji tasarrufu yapılabilir.

Özellikle sıralı yakma( pulse firing)  ile ısıtmada endüstriyel proseslerde yüksek türbülans ile homojen ısıtma ve azami enerji tasarrufu gerçekleşmektedir. Sıralı yakma ( pulse firing)  çok yakıcılı sistemlerde her yakıcının proses sıcaklığı ve set edilen sıcaklık değeri ile arasındaki farka göre devreye giriş çıkış adımları sıklıklarının değiştirilmesi ile gerçekleşir.

Aç-kapa ve düşük alev – yüksek alev çalışmaya göre sürekli kontrol ile oransal veya sıralı yakma sistemi ile ısıtma aynı endüstriyel fırında daha çok enerji tasarrufu sağlamaktadır.

Brülör Kontrol Üniteleri
Karsten NOESKE

Endüstriyel fırınlarda tek yakıcılı ve çok yakıcılı yakma sistemlerinde kullanılan brülör kontrol üniteleri, örnek uygulamalar, brülör kontrol üniteleri çalışma fonksiyonları, standart kontrol kabinleri ile kontrol üniteleri arasındaki   farklar, yüksek sıcaklık çalışma opsiyonu, PROFIBUS DP haberleşme protokolü ile kontrol ünitelerinin SCADA sistemlerine uyumluluğu brülör kontrol ünitelerini endüstriyel yakma sistemi uygulamalarında ön plana çıkarmaktadır.

Brülör kontrol ünitelerinde geriye dönük hata kayıtları ile hem kullanıcıya hem de servis uzmanlarına kolaylık sağlanmaktadır. Bir den çok arıza çeşitlerinin gösterimi ile endüstriyel fırın uygulamalarında kalıcı arızaları ortadan kaldırmaya yönelik bilgilendirme ile ciddi tasarruflar elde edilmektedir.

Bu yüzden endüstride alev oluşumunda kullanılan özel brülör kontrol üniteleri ile doğru yanma gerçekleşecek ve brülör yanma verimleri maksimum olacaktır.

Sanayi Fırınlarında Enerji Performansı, Yeni Yakıcı Teknolojisi İle Enerji Tasarrufu
Duran ÖNDER

Sanayi fırınlarında ısıtma enerjisi taban, yan duvarlar, tavan ve kapak izolasyonundan kaybolur. Mecburen açık kalan kapak ve menfezler ile baca kayıpları fırına verilen enerjinin büyük bir kısmının kaybına neden olur.

Baca ısısı sisteme ilave edilen merkezi reküperatörle yakma havasının ön ısıtılmasında kullanılanarak enerji geri kazanımı sağlanır. Reküperatörlerin verimli imal edilememesi, baca gazında ve sıcak havada olan basınç kayıpları, sıcak hava boru çaplarının büyümesi ve çok iyi izole edilme gerekliliği ve bu borularda kullanılan ayar ve kumanda ekipmanının büyümesi dolayısıyla ilk yatırım ve bakım maliyetlerinin yükselmesi mahzur olarak görülebilir.

Ancak iyi tasarlanarak uygulanan merkezi reküperatörlü sistemlerin büyük bir enerji tasarrufu sağladığı açıktır ve genelde uygulanır. Reküperatif brülörlerle ısıtılan fırınlarda kapı ve menfezlerin gaz kaçırmaz olarak kontrol edilmesi ve fırın içinde artı bir basınç  oluşturma imkanı ile baca gazları ilave bir merkezi reküperatör ve baca yerine brülör gövdesi reküperatörü üzerinden geçirilerek brülöre giren yakma havası yüksek sıcaklığa çıkarılır.

Reküperatif brülörlü sistemlerde merkezi reküperatör, yüksek baca, büyük çaplı sıcak hava boruları ve izolasyonu yoktur. Brülör reküperatöründe yakma havası daha yüksek sıcaklıklara ısıtılır ve baca gazı soğutularak daha yüksek enerji verimliliğine erişilir.

Merkezi reküperatör, yüksek baca, büyük çaplı sıcak hava boru imalatı ve izolasyonu ilk yatırım maliyetleri olmayan bu sistemde yakma havası 600-700ºC ye ısıtıldığı için verim yükselir, %40 üzerinde enerji tasarrufu sağlanır.

 

 
 

ETKİNLİK İÇERİĞİ

 
13. ULUSAL TESİSAT MÜHENDİSLİĞİ KONGRESİ VE teskon+sodex FUARI
12. ULUSAL TESİSAT MÜHENDİSLİĞİ KONGRESİ VE teskon+sodex FUARI
11. ULUSAL TESİSAT MÜHENDİSLİĞİ KONGRESİ VE teskon+sodex FUARI
X. ULUSAL TESİSAT MÜHENDİSLİĞİ KONGRESİ VE teskon+sodex FUARI
IX. ULUSAL TESİSAT MÜHENDİSLİĞİ KONGRESİ VE SERGİSİ
VIII. ULUSAL TESİSAT MÜHENDİSLİĞİ KONGRESİ VE SERGİSİ
VII. ULUSAL TESİSAT MÜHENDİSLİĞİ KONGRESİ
VI. ULUSAL TESİSAT MÜHENDİSLİĞİ KONGRESİ
V. ULUSAL TESİSAT MÜHENDİSLİĞİ KONGRESİ
IV. ULUSAL TESİSAT MÜHENDİSLİĞİ KONGRESİ
III. ULUSAL TESİSAT MÜHENDİSLİĞİ KONGRESİ
II. ULUSAL TESİSAT MÜHENDİSLİĞİ KONGRESİ VE SERGİSİ
I. ULUSAL TESİSAT MÜHENDİSLİĞİ KONGRESİ VE SERGİSİ
SAYFA ÜSTÜ
ÖNCEKİ SAYFA

COPYRIGHT © 2024 TMMOB MAKİNA MÜHENDİSLERİ ODASI
MEŞRUTİYET CADDESİ No:19 KAT:6-7-8 KIZILAY / ANKARA
TEL: 0850 495 0 666   FAKS:(+90) 312 417 86 21
E-POSTA:

Key İnternet Hizmetleri