ANA SAYFA İLETİŞİM BİLGİLERİ BAĞLANTILAR SİTE HARİTASI E-POSTA GİRİŞİ ÜYE GİRİŞİ TMMOB
eski.mmo.org.tr ENGLISH
AKM ML MK EKM

25 Nisan 2024 Perşembe    

EİM-MEDAK MİEM PBK

 TMMOB SANAYİ KONGRESİ 2007

TARİH: 14.12.2007 - 15.12.2007
YER: İMO TEOMAN ÖZTÜRK TOPLANTI SALONU - ANKARA

Haberler

TMMOB SANAYİ KONGRESİ 2007 GERÇEKLEŞTİRİLDİ

 

— 01.09.2008

 

TMMOB adına Makina Mühendisleri Odası tarafından düzenlenen anayi Kongresi, 14-15 Aralık 2007 tarihlerinde İMO Teoman Öztürk onferans Salonu'nda gerçekleştirildi.

Genel Bilgiler

TMMOB adına Makina Mühendisleri Odası tarafından düzenlenen Sanayi Kongresi, 14-15 Aralık 2007 tarihlerinde İMO Teoman Öztürk Konferans Salonu‘nda gerçekleştirildi.

Kongrenin açılış konuşmalarını Oda Yönetim Kurulu Başkanı Emin KORAMAZ, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet SOĞANCI ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Sanayi ve Ticaret Genel Müdürü Celal Aslan yaptı.

TMMOB Makina Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu Başkanı Emin KORAMAZ'ın,
"TMMOB Sanayi Kongresi 2007"yi
Açış Konuşması
(14.12.2007)


Sayın Birlik Başkanım,
TMMOB'ye Bağlı Odaların Sayın Başkan ve Yöneticileri,
Kamu Kurumlarının Sayın Yöneticileri,
Sayın Hocalarım, Sayın Katılımcılar, Sevgili Basın Mensupları,
Hepinizi Makina Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Sanayi Kongresi 2007'ye hoş geldiniz.
TMMOB adına geleneksel olarak iki yılda bir Odamızca düzenlenen sanayi kongreleri Odamız açısından dönem içerisinde gerçekleştirdiğimiz bölgesel ve sektörel etkinliklerimizin finali niteliğindedir.
Odamızca bu Kongre öncesinde enerjiden tesisata, tekstil teknolojilerinden iş güvenliğine, uçak ve havacılıktan endüstri mühendisliğine, kaliteden kaynağa, makina tasarımından tıbbi cihaz teknolojilerine, marka yönetiminden bakım teknolojilerine, otomotiv sanayinden bölgesel sanayileşme ve çevre sorunlarına kadar uzanan bir çerçevede ülkemizin 18 ilinde 24 adet kongre, kurultay ve sempozyum gerçekleştirilmiştir. Bu etkinliklerde sunulan bildiriler, panel konuşmaları ve sonuç bildirgeleri kitaplaştırılarak ilgililerin ve kamuoyunun kullanımına sunulmuştur.
Katılımcı sayısı yirmi bini aşan bu etkinliklerden süzülen görüşler 68 bin üyemizin bilgi birikimini yansıtmaktadır. Her biri 1,5 yılı aşan yoğun çalışmaların ürünü olarak gerçekleşen, örgüt yöneticilerimizin, çalışanlarımızın, konusunda uzman üyelerimizin ve yüzlerce bilim insanımızın emeği ve öz verisi ile yoğrulmuş bu çalışmaların bir tek amacı vardır. Bu amaç ülkemizin sanayileşmesi, kalkınması ve demokratikleşmesidir. Halkımızın mutlu ve çağdaş bir yaşam sürmesidir.
Bütün bu etkinliklerde sunulan çalışmaların ve kongremizde ortaya çıkacak sonuçların, ülkemizde kamu yararına ve halkımızın refahına yönelik sanayi politikalarının şekillenmesine ve bu anlamda toplumsal bir bilinç oluşturulmasına katkı sunmasını diliyorum.
Sevgili Katılımcılar,
Kongremizin bu dönemki teması "Geçmişten Geleceğe Sanayileşme, Planlama ve Kalkınma, Türkiye İçin Model Önerileri" olarak belirlenmiştir.
Sanayi Kongrelerimize raporlarla gelmeyi gelenekselleştirmiş bulunuyoruz. 2003 Sanayi Kongresi'ne "Makina İmalat Sanayii Sektör Araştırması" adlı bir rapor sunmuştuk. 2005 Sanayi Kongresinde ise Odamız çalışma gruplarınca "KOBİ'lerin Sanayideki Yeri ve Önemi" konulu bir rapor ile "Organize Sanayi Bölgeleri, Küçük Sanayi Siteleri, Endüstri Bölgeleri, Teknoparklar" konulu bir rapor sunulmuştu. Bu raporları güncelleyerek 2008'in ilk yarısında kamuoyu ile yeniden paylaşacağız.
Bu kongremize de iki raporla katılıyoruz. Bunlardan ilki "TMMOB Sanayi Kongrelerinde Önerilenler ve Sanayide Gerçekleşenler"in karşılaştırılmalı bir sunumudur. Diğeri de "Ülke Örnekleri ile Kalkınma ve Sanayileşme Modelleri" Oda Raporudur. Bu kapsamlı çalışmalar, sizlere verilen dokümanlar arasında bulunmaktadır.
Birinci raporumuzda Sanayi Kongrelerimizin önermeleri ile sanayideki uygulamalar arasındaki yakınlık ve mesafeler ile ülkemizin yakın dönem sanayi politikaları etrafındaki farklılaşan yönelimlerine göz atmış olacağız. İkinci raporumuzla da planlama, sanayileşme, kalkınma üçlüsünün Arjantin'den Çin, İrlanda'ya dek farklı örnekleri ayrıntılı bir şekilde irdelenmektedir. Bu kapsamdaki bir çalışma Türkiye'de ilk kez yapılmaktadır.
Yine Kongremizde Üst Birliğimiz TMMOB tarafından sunulacak "Planlamanın Sonu: 9. Kalkınma Planı" adlı raporla planlamada gelinen nokta ilgili oturumda ayrıntılı olarak irdelenecektir.
Sevgili Katılımcılar,
Bizce planlama, sanayileşme ve kalkınma birbirinden ayrılmaz bir üçlüdür. Bu kavramlar yalnızca sanayideki teknolojik gelişmeler veya üretim sürecinde dar anlamdaki bir sanayileşme ile eşleştirilerek tanımlanamaz. Sanayileşme ve kalkınmayı "sosyal kalkınma" anlayışı içinde, planlı bir yaklaşımla, tarım, çevre, enerji, bilim, teknoloji, istihdam, sağlık, eğitim, gelir, bölüşüm ve tüm diğer alanlara yönelik politikalarla bir bütünlük içinde tanımlamak gerekmektedir.
Oysa ülkemizde özellikle 24 Ocak 1980 kararları ile başlayan süreçte 1982 Anayasasına da yansıtıldığı üzere kalkınma planlaması devletin temel ve öncelikli görevi olmaktan çıkarılmış ve salt ekonomik bir hüviyete büründürülmüştür. Ekonomik ve sosyal kalkınmanın birlikte gerçekleştirilmesi ve bu amaçla sanayileşmeye öncelik verilmesi gibi uzun erimli hedeflerden uzaklaşılmıştır.
Dünya Bankası ile imzalanan 5 ayrı yapısal uyum kredi anlaşmasıyla ihracata yönelik sanayi modelinin yanı sıra özelleştirmeler, kamu yatırımlarının azaltılması, para/finans hareketlerinin alt yapısının hazırlanması, tarımda devlet tekelinin kırılması, sağlık, eğitim ve yerel yönetimlerde yeniden yapılanma gündeme girmiştir.
En özet haliyle söyleyeyim: 1980 sonrası uygulanan ekonomik politikalarla Türkiye genelinde sübvansiyonlar büyük ölçüde kaldırılmış, KİT yatırımları durdurulmuş, büyük ölçekli sanayi kuruluşları ile stratejik kuruluşlar özelleştirilmiş, sabit sermaye yatırımlarında gerileme yaşanmış, Gümrük Birliği hedefleri doğrultusunda tüm sektörlerde korumacılık asgariye indirilmiş, Türkiye sanayisi eşitsiz koşullarda küresel rekabete açılmıştır. Öz kaynaklardan çok ithal kaynaklar girdi olarak kullanılmış, küresel güçlerin dayattığı iş bölümü ile fason üretim ve taşeronlaşma egemen kılınmış, kaynak tahsisinin piyasalar yoluyla sağlandığı bir sanayi modeline geçilmiştir.
Diğer yandan "küreselleşme-yerelleşme" şeklinde ifade edilebilecek bir süreç, kalkınma ve planlama yaklaşımlarını dışlayıcı bir içerikle ve yeni "uyum yasaları" eşliğinde ülkemize dayatılmıştır. Bunun izlerini planlamanın evrildiği noktadan da anlayabiliriz.
1996–2000 yıllarını kapsayan 7. Beş Yıllık Kalkınma Planı merkezi plandan bölgesel projelere geçme eğilimini yansıtmış, 2001-2005'e ilişkin 8. Plan ise AB ile işbirliği doğrultusunda bölgesel programların uygulanmaya başlanması ve bölgesel "kalkınma ajansları"nın kurulmasını öngörmüştür.
Burada dikkat çeken nokta, merkezi planlardaki merkezi kaynak aktarımının yerini, "yerel dinamiklere ve içsel potansiyele dayalı gelişmeler"e bırakmasıdır. Bir anlamda "her koyun kendi bacağından asılır" denilerek ülkemizin ve bölgelerimizin kaderi ulusal ve uluslararası güç ve piyasalara terk edilmektedir. Kalkınma Ajanslarının altyapıyı geliştirme gibi bir görevlerinin bulunmaması, ajanslarla ilgili düzenlemelerin kamu denetimini dışlaması ve Kamu İhalesi Yasasını devre dışı bırakmasıyla sanayi ve çevre, tamamen serbest piyasa faktörlerinin etkisi altında tam bir talan ve rant alanına dönüşecektir.
Önce ertelenip sonra 2007–2013 için 7 yıllık olarak hazırlanan 9. Planda ise kalkınma değil "gelişme eksenleri" öngörülerek bu yaklaşım daha da somutlanmıştır.
Kısacası Türkiye'nin 1960–1980 arası kalkınmasını sağlayan plan/planlama, kalkınma, sosyal devlet kavram ve yaklaşımları tasfiye edilmiş, kalkınma sonucunu vermeyen bir "sürdürülebilir büyüme" benimsenmiştir.


Değerli Katılımcılar,
Sıkça sözü edilen ekonomik büyüme hangi sektörlerde olmaktadır. Toplumun geniş katmanlarını nasıl etkilemektedir. İşçinin, çiftçinin, memurun, esnafın, çeşitli meslek gruplarının reel geliri ne ölçüde artmıştır? Aslında bu soruların yanıtları "büyüme"nin içeriğini de belirleyecek önemdedir.
Örneğin biz makina mühendislerinin ağırlıklı olarak çalıştığı Makina İmalat Sektörünün büyüme oranlarında ciddi bir düşüş görülmektedir. 2002'de % 21,3 olan büyüme oranı 2006'da % 13,1 olarak gerçekleşmiştir.
Sektör ihracatı 2002'de % 2,1'den 2006'da % 5,7'e çıkmış, ancak ihracat artış hızı yıllara göre düşüş göstermiştir.
Makina sektörü ithalatı ise 2002'de % 6,5 iken 2006'da iki katını aşarak % 13,9 olmuştur. İç piyasadaki ithal makina oranı da 2002'de % 40 iken, sürekli artarak 2006'da % 53'e ulaşmıştır.
Sanayi sektörlerinin geneline baktığımızda da durum çok farklı değildir. GSMH artış hızı, 1991 sonrasında ithalat artışının gerisinde kalmıştır. Sanayi üretiminin özellikle ihracata yönelik bölümünde, hammaddelerinin önemli bir bölümü ithalatla karşılanmaktadır. İthal hammadde girdi oranı imalat sanayi ortalaması 2002 yılında % 60,1 iken bugün % 73'lere çıkmıştır. Yani ihracatımız da daha hızlı bir şekilde artan ithalata bağımlı kılınmıştır.
Bu durum genel mali tabloya da birebir yansımaktadır. Cari işlemler açığı 2007 yılında 40 milyar dolara çıkacağı tahmin edilmiş olup GSMH'mızın % 10'una karşılık gelmektedir. Bu açık sürekli büyüyen dış borçlarla kapatılmakta, ekonomi sıcak para ile döndürülmektedir. Ülkemiz sıcak paranın ve spekülatif sermayenin boyunduruğu altına sokulmuştur.
Borsaya 1.000$ olarak gelen para hiçbir katma değer yaratmadan bir yıl sonra 1.470$ olarak geri dönmekte, "yüksek faiz -değerli YTL" kıskacıyla ülke kaynakları spekülatörlere aktarılmaktadır.
İmalat sanayi ihracatının teknolojik açıdan sınıflandırılmasında ise 1980'den günümüze kaynak yoğun ürün % 65,2'den % 16,1'e düşmüş, emek yoğun ürün 22,7'den 43,8'e çıkmıştır. Bilim-teknoloji yoğun ürünler ise % 0,2 düzeyinde sabit kalmıştır. Bu son derece olumsuz bir tablodur. Ülkemizde uygulanan sanayi politikaları, bilimi ve teknolojiyi dışlayarak, ucuz işgücünü sanayinin tek temel rekabet aracı haline getirmiştir.
Yine övünülerek bahsedilen doğrudan yabancı sermaye yatırımları ise ağırlıkla bankacılık, sigortacılık, inşaat, ulaştırma, ticaret, hizmet ve turizm sektörlerinde yoğunlaşmaktadır. Bu yatırımlar üretici olmayıp rantı büyük, kârı fazla olan alanları oluşturmaktadır. Özellikle İstanbul boyutunda Ortadoğu ve AB sermayesi yatırım yapmaktadır. Bu yatırımlar için imar planları değiştirilmekte, belediye hizmetleri getirilmekte ve kentsel dönüşüm projeleri ile mahalleler ortadan kaldırılmakta, uluslararası sermaye ve yerli ortaklarına yeni rant alanları yaratılmaktadır.
2006 yılında sanayi sektörlerine yapılan doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının miktarı yalnızca 1,9 milyar $ olup toplamın % 9'unu oluşturmaktadır. Bunun da yeni yatırımlara oranı % 20'yi geçmemektedir. Ancak bu kontrolsüz yatırımlarla banka sermayesinin yaklaşık % 42'si ile sigorta sermayesinin yaklaşık % 54'ü yabancı sermayenin eline geçmiştir. Dolayısıyla bütün ekonomik programlarda belirtilen sanayi için yabancı yatırımın cezbedilmesi hususu da ülkemizin lehine işlememektedir.
Yine sıkça bahsedilen ekonomik büyüme istihdama da yansımamaktadır. 2002–2006 yılları arasında sanayide % 16 oranında bir istihdam düşmesi söz konusudur. Sanayide çalışanlar, bu sektörde yaratılan katma değerden daha az pay almaktadırlar. Biz mühendislerin, sanayi katma değeri içindeki ücretlerinin toplam içindeki payı da son 10 yıl içerisinde % 35,2 oranında azalmıştır. Yine mühendislik ücretleri, Birleşmiş Milletler geçim standartları endeksine göre son on yıl içinde % 56,8 oranında düşmüştür. Diğer bir deyişle mühendisler katma değerden daha az pay almaktadırlar ve görece on yıl içinde yoksullaşmışlardır.


Yani sözü edilen büyüme ithalat ve rant kesimlerinin büyümesidir. Sıcak para, düşük kur, yüksek faiz ve yanlış ithalat politikalarına dayalı ekonomik büyümenin nimetleri en üstteki % 10'u bulan kesimler tarafından paylaşılmaktadır. Zira istihdam azalmakta, işsizlik artmakta, çalışanların reel gelirleri düşmektedir. Yoksulluk sınırındaki 15 milyon insan ile 5,6 milyon işsiz insan görmezden gelinmektedir.
Değerli Katılımcılar,
Ülkemizde işletmelerin çoğu KOBİ boyutlarında, küçük ölçekli, geri teknoloji ile çalışan ve fason üretime ağırlık veren firmalardır. Ana şirkete veya ihracat yapılan dış firmaya bağımlı bir durumdadırlar. Bağımsız bir tedarik ve pazarlama sistemleri bulunmamaktadır. Yönetim ve organizasyon zaafları vardır. Rekabet güçleri düşüktür. Özgün ürün ve tasarıma yönelik bir yetenekten yoksundurlar. AR-GE harcamaları şirket cirolarının % 0,5'i seviyesindedir. Şirketlerde hizmet içi eğitim yok denecek düzeydedir.
Sanayi KOBİ'lerinin % 46,5'inde mühendis çalıştırılmamakta, % 22,3'ünde ise yalnızca bir mühendis istihdam edilmektedir. Bu durum küresel rekabet koşullarında zorlu bir mücadele veren KOBİ'lerin taşeronlaşmasını daha da hızlandırmaktadır.
Oysaki küresel rekabette ayakta kalabilmek için AR-GE alt yapısının oluşturulması, yeni ürün geliştirme faaliyetlerini yürütecek Mühendislik Birimlerinin kurulması gerekmektedir. Bu konu bir devlet politikası olarak ele alınmak zorundadır.
Sevgili Katılımcılar,
Türkiye küresel güçlerin bize biçmiş olduğu fason üretime yönelik taşeronlaşmış sanayi işletmelerinden oluşmuş bir yapılanmayı kabul edecek midir?
Yoksa Türkiye sanayi elbisesini yeni bir modele göre, sanayileşme ve sosyal kalkınma hedeflerine yönelik bir biçimde mi oluşturacaktır?
Ülkemizin kaynakları, küresel güçlerin baskısından bağımsız bir şekilde değerlendirildiğinde, Türkiye küresel rekabette yer alabilecek potansiyellere sahiptir. Bilimi ve teknolojiyi esas alan, AR-GE ve inovasyona ağırlık veren, dış girdilere bağımlı olmayan, istihdam odaklı ve planlı bir kalkınmayı öngören sanayileşme politikaları uygulandığında, durum değişecektir. Böylece sanayi yatırımlarında daha rasyonel seçimler yapılabilecek, ülkenin doğal kaynakları daha iyi değerlendirilebilecek, emek ve kaynak yoğun üretimden ileri/yüksek teknoloji yoğunluğu olan bir üretim ve sanayi yapısına ulaşılabilecektir.
Planlama, sanayileşme ve kalkınmada halkçı, toplumcu bir model ve bağımsız bir siyasi irade ile bunu gerçekleştirmek olanaklıdır.
Değerli Katılımcılar,
Ben Odamızın inandıklarını ve inanarak yapmaya çalıştıklarını özetle sizlerle paylaştım.
Biliyorum ki bir kişi, bir grup inanıyorsa bu sadece bir düştür.
Pek çok kişi birlikte inandığında bu yeni bir geleceğin başlangıcıdır.
Sanayileşen, üreten bir Türkiye için inançlarımızı, düşlerimizi paylaşmanız ve gerçekleşmesine katkıda bulunmanızı diliyoruz.
Sanayi Kongremizin bu yönde duyarlılıklar geliştireceği ve Türkiye'nin sanayileşmesine katkı sağlayacağı inancıyla sözlerimi tamamlıyor ve Kongremizin gerçekleşmesinde emeği bulunan Düzenleme ve Yürütme Kurulları ile Birlik Başkanım Sayın Mehmet Soğancı, Sanayi Kongresi Yürütme Kurulu Üyesi Sayın Yavuz Bayülken, Kongre Sekreteri Sayın Emin Uysal ve Oda çalışanlarına, Kongrede bildiri sunacak ve panelde yer alacak iktisatçı ve akademisyenler ile bütün konuşmacılar ve bütün katılımcılara, Oda Yönetim Kurulu adına içtenlikle teşekkür ediyor; Kongremizin başarılı geçmesini diliyorum.

 Mehmet Soğancı
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı
Sanayi Kongresi 2007
14–15 Aralık 2007 Ankara

Sayın Bakan,
Türkiye'nin aydınlık yüzü çok sevgili bilim insanlarımız,
Kamu kurumlarının, emek ve meslek örgütlerinin, demokratik kitle örgütlerinin çok değerli başkanları, yöneticileri,
Örgütümün çeşitli kademelerinde görev yapan sevgili yönetici arkadaşlarım, mesai arkadaşlarım,
Sevgili meslektaşlarım,
Sevgili konuklarımız,
Sevgili basın mensupları,

Hepinizi Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yönetim Kurulu adına saygıyla selamlıyorum. Sanayi Kongresi 2007 etkinliğimize hoş geldiniz.

Ben öncelikle burada hepimizin buluşmasını sağlayan arkadaşlarıma, Yürütme Kurulumuza, Düzenleme Kurulumuza, görüşlerini bizimle paylaşacak bilim insanlarına, uzmanlara, Makina Mühendisleri Odamızın Sevgili Yöneticilerine, Oda çalışanlarına, emeği geçen tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Sevgili Arkadaşlar,

Hepimiz biliyoruz: mühendislik, bilim ve teknolojiyi insanla buluşturan bir meslek. Bizim örgütümüz TMMOB; odağında, öznesinde insanın olduğu bir mesleğin uygulayıcılarının örgütü. İnsan odaklı olmasından dolayı, bizim mesleğimiz onurlu bir meslek ama bir o kadar da sorumlulukları olan bir meslek.

Biz, bir yandan insana karşı işlenmiş suçlara karşı çıkıyoruz, öte yandan da insana olan sorumluluklarımızı biliyoruz ve sorumluluklarımızın gereklerini yerine getirmeye çalışıyoruz. Bir yandan üyelerimizin bilimsel temele dayanan çalışmalarını, bilim insanlarının çalışmaları ile birleştiriyor, örgütümüzün deneyimlerinin süzgecinden geçiriyoruz. Bu şekilde ülkenin sorunlarını tespit ediyor, çözüm önerilerini sunuyoruz. Meslek alanlarımız üzerinden Türkiye gerçeklerini ortaya koyuyoruz. Bir yandan da üyelerimizin haklarının elde edilmesine, taleplerinin gerçekleşmesine yönelik çabalarda bulunuyoruz. Öte yandan da mesleki denetimin vazgeçilmez ön koşulu olarak gördüğümüz bir çalışmayı, üyelerin uzmanlaşması ve belgelenmesine yönelik çalışmaları da sürdürüyoruz. Biz, sorunlarımızın, toplumun ve halkın sorunlarından ayrı tutulamayacağını da biliyoruz. Sıkıntılı, sancılı, sorunlu bir ülkede yaşıyor olmanın tüm sonuçları mühendis kimliğimizle birlikte, yurttaş kimliklerimiz dolayısı ile yine bizi buluyor. Bunun için yazdıklarımızın sonunda, kamuoyuna duyurularımızın sonunda mutlaka "kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz" diyoruz.

İşte bu kongre ve benzerleri bu çabalarımızın gerçekleşmesine yönelik çalışmaların önemli bir kesişme noktasını oluşturuyor.

TMMOB ve bağlı odaları iki yıllık çalışma dönemlerinde iki yüzü aşkın etkinlikle kamuoyu önüne çıkıyor. Sadece TMMOB adına bağlı odaların sekreteryalığında gerçekleşen etkinlikler bu dönem 22‘ye ulaşacak. 

Çevre Sempozyumu, Mühendislik, İstihdam ve Ücretlendirme Sempozyumu, AB Süreci Karşısında Emek Sempozyumu, Yerel Yönetimlerde Dönüşüm Sempozyumu, Enerji Sempozyumu, Coğrafi Bilgi Sistemleri Kongresi, Türkiye‘de Özelleştirme Gerçeği Sempozyumu, Denizcilik Sorunları Sempozyumu, Jeotermal Kongresi, Afet Sempozyumu gerçekleştirildi. Bugün başlattığımız bu etkinlikten sonra bu dönem İklim Değişimi Sempozyumu ile Su Politikaları Kongresi de gerçekleştirilecek.

Kente yönelik olarak da İKK‘larımız aracılığı ile Bursa, İstanbul, Ankara, Kocaeli Kent Sempozyumlarını gerçekleştirdik. Önümüzdeki günlerde de Denizli‘de, Eskişehir‘de, Adana‘da Kent Sorunları Sempozyumlarını gerçekleştireceğiz. Mart‘ta da Bodrum Yarımadasının Çevresel ve Yapısal Geleceği Sempozyumu gerçekleştirilecek

TMMOB, mesleki, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda ülkemizdeki mühendisleri, mimarları ve şehir plancılarını temsil etmek, onların hak ve çıkarlarını halkımızın çıkarları temelinde korumak ve geliştirmek, mesleki, sosyal ve kültürel gelişmelerini sağlamak ve mesleki birikimlerini toplum yararına kullanmalarının zeminini yaratmakla yükümlüdür. Bu amaçla, TMMOB mesleki alanlarıyla ilgili gelişmelerin ve politikaların sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel boyutlarını derinlemesine kavramak, yorumlamak ve toplumu bilgilendirmek zorundadır. Bu nedenle de TMMOB, bu politikaların toplum yararına düzenlenmesi için öneriler geliştirir, bunların yaşama geçirilmesi için mücadele eder ve bunların gereği olarak en genel anlamda bağımsız ve demokratik bir Türkiye‘nin yaratılması yönündeki çalışmalarını bütünsel bir anlayışla ve etkinleştirerek sürdürür.

Sevgili Arkadaşlar,

TMMOB yıllardır üzerine düşeni yapmış, yerel ve merkezi iktidarları, meslek alanları ile ilgili ve sürekli olarak, bugünkü gibi topladığı kongrelerin sonuç bildirileri ile uyarmıştır. Bu etkinliklerimizde bilim insanlarının ve uzmanların yoğun emek harcayarak oluşturduğu bilgi erişilebilir ve ulaşabilir hale geliyor. Bilgi bu etkinliklerimizde paylaşılıyor. Bizce paylaşılan bilgi en değerli bilgi oluyor. Görüşler, bilimin ve tekniğin ışığında çalışmalarını sürdüren TMMOB'nin 50 yıllık birikiminin süzgecinden geçiriliyor ve sonuçları kamuoyuna duyuruluyor. Ama ne yazık ki, bu duyurulan sonuç bildirilerinde yazılanlar her zaman sadece yerel ve merkezi iktidarların "uyarılması" şeklinde oluyor.

Sevgili arkadaşlar,

TMMOB ortamında 1962'den bu yana düzenlenmekte olan ve bu kez on altıncısı düzenlenen bu Sanayi kongremizin ana başlığı "Geçmişten Geleceğe Sanayileşme, Planlama ve Kalkınma Türkiye İçin Model Önerileri".

TMMOB ortamında Sanayi Kongreleri 1962, 1964, 1972, 1974, 1976 tarihlerinde Makina Mühendisleri Odası yürütücülüğünde gerçekleştirildi. Bir süre verilen aradan sonra; gene Makina Mühendisleri Odası yürütücülüğünde düzenli bir şekilde sürdürüldü.

"1987'de 1980 Sonrası Sanayiinin Durumu, 21. Yüzyıla Girerken Türkiye Sanayi,
1989'da Bilimsel ve Teknolojik Gelişmeler, Sanayide Uygulamaları ve Etkileri,
1991'de Bilim ve Teknolojideki Olağanüstü Gelişmeler ve Ekonomilerin Uluslar arasılaşması Sürecinde Türkiye Sanayiinin Konum ve Geleceğinin Saptanması,
1993'de Türkiye'nin Sanayi ve Teknoloji Politikaları ve Uluslararası Rekabet Hedefleri, 1995'de Rant Ekonomisinden Üretim Ekonomisine,
1997'de Toplu Bakış" başlıkları ile yapıldı.
1999'da Küreselleşme ve Sanayileşme,
2001'de Mühendisler ve Sanayileşme,
2003'de Küreselleşme ve AB Süreçlerinin Ülke Sanayii ve Mühendislerine Etkileri,
2005'de de Sanayileşme, İstihdam, Refah,
başlıkları konulan Sanayi Kongreleri düzenledik.

Bu kongrede de Türkiye'de sanayileşmenin gelişimi yeniden ele alınırken, bir yandan da Planlama ve Kalkınma boyutlarına değinilecek ve Türkiye'de yaşananlara dair tespitlerde bulunulacak.

Sevgili Arkadaşlar,

Oda Başkanımın sözlerine ilave olarak ve 2007 Sanayi Kongresi'nin girişi olarak da 2005 Sanayi Kongresi Sonuç Bildirisini bu noktada sizlerle paylaşmak istiyorum:

Uluslararası kuruluşların dayattıkları yeni liberal politikaların, Avrupa Birliği'ne adaylık sürecinin de baskısıyla tek seçenek olarak sunulmaya devam edildiği bir ortamda toplanan Sanayi Kongresi, bugüne kadar izlenen ve sermaye kesimlerinin kollanmasına yönelik politikaların yerine, ekonominin ve sanayinin ülke ve halkımızın çıkarları doğrultusunda planlanmasını savunmakta ve Sanayileşme-İstihdam-Refah ilişkisini bu kapsamda yeniden gündeme getirmektedir.

Ülkemiz ve sanayimiz aleyhine gelişen küresel güçlerin yarıştığı rekabetin sanayileşmeyi büyük çapta etkilediği günümüzde yalnızca sanayi üretimi ile kalkınma, refah ve tam istihdam gerçekleşemeyecektir. Zira küreselleşme, içinde yaşadığımız döneme damgasını vuran kapitalizmin çok uluslu şirketler aracılığıyla dünya boyutunda kurduğu ekonomik egemenliğin son aşaması olarak, gelişmiş ülkeler lehine mal, hizmet ve sermayeyi ülkeler arasında olağanüstü bir hızla dolaştırarak, gelişmekte olan ülkelerin ekonomisini, sanayisini ve çalışanlarını büyük çapta etkilemekte, politik ve toplumsal dengeleri bozarak, gelir dağılımını kötüleştirmektedir. Spekülatif sermaye olağanüstü boyutlara ulaşarak verimli sermaye yatırımlarını önlemekte, işsizliği artırarak nedeni olduğu ekonomik krizlerin yıkıcı etkileri ile çalışanları yoksullaştırmaktadır.

Ülkelerin kalkınmasında sanayileşme en önemli kriterlerden biridir. Bugün de Türkiye'nin gelişmiş bir ülke olmasının yolu, sanayileşmede izlenecek doğru politikalardan, teknolojide yenilikçi çalışma ve AR-GE‘den geçmekte, kaynakların doğru ve etkin kullanımı ile yatırımların ülke boyutunda gerçekleştirilmesiyle mümkün görülmektedir. Türkiye sanayisinin ayakta kalabilmesi ve rekabet gücünü artırabilmesi, yeni teknolojileri kullanabilir ve üretebilir hale gelmesine bağlıdır.

AB ile müzakere sürecine girmiş olan Türkiye için çok önemli konulardan biri de Gümrük Birliği'ne, sanayiye ve sanayileşmeye ilişkin dosyalardır.

Türkiye, AB'ye aday ülkeler arasında Gümrük Birliği'ni gerçekleştiren tek ülke olarak istisnai bir duruma sahiptir. Türkiye, AB'nin gümrük birliğine girdiği tek büyük ülke olarak eşitsiz koşullarda Avrupa Birliği ile aynı ticaret politikasını uygulamaktadır. Bu durumdan tüm sanayi sektörlerimiz olumsuz etkilenmektedir. Korumacılık oranlarının düşürülmesi, önemli ihracat sektörlerimizde bile krizin yaşanmasına neden olmuş, atıl kapasite ve artan maliyetlerle bunalım derinleşmiştir. Tek taraflı anlaşmaların Türkiye sanayisine zarar verdiği bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Gümrük Birliği ile AB'de yeni pazar imkanları elde edeceği yanılsamasını yaşayan sanayimiz, geçen 10 yıl içerisinde 50 milyar ABD dolarından daha fazla değerde AB teknolojisi ve altyapısına yatırım yapmış; bu yatırımlar makro bir programa, planlama ve fizibiliteye dayanmadığı için sonuç olumsuz olmuş, ölü yatırımlara dönüşmüştür. Birçok alt dala aşırı yatırım yapılırken, bazı dallara ise hiç yatırım yapılmamış, ülkemiz ithal ve ikinci el makina ile dolmuştur.

Kongredeki bu saptama ve değerlendirmelerden hareketle, Sanayi Kongresi 2005, aşağıda sıralanan gerekliliklere vurguyla dikkat çeker ve bu konuların takipçisi olacağını ilan eder.

Küreselleşmenin emeği baskı altına alan stratejisine karşı, en azından belirli ilkelere sahip çıkılması gerekmektedir.

• İstihdamın bir hak olarak kabulü,
• Çalışma saatlerinin en aza düşürülmesi,
• Çalışmanın doğayı tahribinin en aza indirilmesi,
• Her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılması,
• Sadece fırsat eşitliğinin değil eşitliğin kendisinin bir değer olarak kabulü,
• Üretimin hem işçiler hem de çevre hakkını içerecek biçimde maksimum demokratik kontrolü,
• Tüketimin eğitim, sağlık, ulaşım ve rekreasyonu da içerecek biçimde toplumsallaştırılması,
bu ilkelerin en önemlileridir.

TMMOB ve bağlı Odalarının tüm karşı çıkış ve uyarılarına karşın tek yanlı olarak imzalanan Gümrük Birliği Anlaşmasının ve ardından uygulanan teslimiyetçi politikaların ülkemizi getirdiği yer ortadadır. Bu nedenle:
• Tam üyelik müzakere süreçleri tamamlanıncaya kadar GB anlaşması mutlaka askıya alınmalıdır.
• Aynı yanlış politikalar AB'ye üyelik müzakere süreçlerinde sürdürülmemelidir. İçinde bulunduğumuz bilgi kirliliği ve yönlendirme ortamına ivedilikle son verilerek, tarama konusu olan 35 başlıktaki müktesebat değişikliklerinin ülkemiz geleceğine etkileri tüm alanlarda ve tüm sektörlerde tartışmaya açılmalı, izlenmesi gereken politikalar oluşturulmalıdır.
• Küreselleşme süreç ve politikalarının ekonomik, siyasal, toplumsal, kültürel vb. tüm düzlemlerde yıkım ve tahribatlarına karşı durabilmek için ülkemiz öncelikle ve stratejik ön görüyle tüm alanlarda ve tüm sektörlerde kendi ulusal politikalarını oluşturmalıdır.
• Bilim ve teknolojide yetkinleşmeli ve bunu ülke ölçeğinde toplumsal ekonomik faydaya dönüştürmeli, bu amaçla ulusal bir strateji belirlenmelidir.
• Yıllardır uluslararası para kuruluşlarının güdümünde uygulanan ekonomik ve sosyal politikalarla, üretimi yatırımı, sanayileşmeyi, bilimi, teknolojiyi, mühendisi, insanı dışlayan uygulamalar terk edilmeli; kamu yararını gözeten planlama yönelimi benimsenmelidir.

Bu amaçla,
• Bir Sanayi Envanteri çıkarılarak ülke sanayisinin maddi ve ekonomik varlığının durum tesbiti yapılmalı ve kaynakları buna göre en rasyonel biçimde kullanacak, destek ve teşvikler saptanmalıdır.
• Sanayi katma değerini, ekonominin tüm sektörleriyle dengeli bir biçimde artırarak yüksek katma değerli ürünleri ihraç edebilecek alt sektör ve teknolojiler desteklenmeli ve teşvik edilmelidir.
• Mühendislik alt yapısı, AR-GE ve teknolojik gelişmenin, küresel rekabette önemli bir rol oynamasından hareketle bilim ve teknoloji seferberliği başlatılmalıdır.
• Ülkemizde mühendislik hizmetinin niteliğinin yükseltilmesi için; temel eğitimden başlayarak üniversite, oradan da meslek içi eğitime ve işletmelerin nitelikli kadro istihdamına kadar uzanan ulusal yol haritası çizilmelidir.
• Bölgeler arası dengeyi kuracak ve gelir dağılımını adil bir biçimde kalkınmada öncelikli yörelere yayacak politikalar oluşturularak, organize sanayi bölgeleri ve küçük sanayi siteleri bu önceliğe göre geliştirilmelidir.
• Sanayinin gelişmesini ve ekonomik büyümeyi en geniş toplumsal tabana yayacak, refah ve istihdam sağlayacak, kamu yararına bir yatırım ve üretim planlaması yapılmalıdır.

Sevgili arkadaşlar,

Bitirirken şunları da söylemeliyim:

TMMOB'nin sözü insana dairdir, yaşama dairdir ve aydınlık gelecek günlere dairdir. Siyasi karar vericilerin bunu bu şekilde algılamaları gerekmektedir. TMMOB insana dair görevlerini yapmaya devam edecektir.

Hepinize saygılar sunuyorum.


 
 
 

Destekleyenler

 
 
  
 
 

ETKİNLİK İÇERİĞİ

 
TMMOB SANAYİ KONGRESİ 2017
TMMOB SANAYİ KONGRESİ 2015
TMMOB SANAYİ KONGRESİ 2013
TMMOB SANAYİ KONGRESİ 2011
TMMOB SANAYİ KONGRESİ 2009
TMMOB SANAYİ KONGRESİ 2007
TMMOB SANAYİ KONGRESİ 2005
TMMOB SANAYİ KONGRESİ 2003
TMMOB SANAYİ KONGRESİ 2001
TMMOB SANAYİ KONGRESİ 1999
TMMOB SANAYİ KONGRESİ 1997
TMMOB SANAYİ KONGRESİ 2015
TMMOB SANAYİ KONGRESİ 1995
TMMOB SANAYİ KONGRESİ 1993
TMMOB SANAYİ KONGRESİ 1991
TMMOB SANAYİ KONGRESİ 1989
TMMOB SANAYİ KONGRESİ 1987
TMMOB SANAYİ KONGRESİ 1976
TMMOB SANAYİ KONGRESİ 1974
TMMOB SANAYİ KONGRESİ 1972
TMMOB SANAYİ KONGRESİ 1964
TMMOB SANAYİ KONGRESİ 1962
TMMOB SANAYİ KONGRESİ 2009’A DOĞRU KRİZ VE SANAYİ SEKTÖRLERİNİN DURUMU SEMPOZYUMU

ETKİNLİKLER

SAYFA ÜSTÜ
ÖNCEKİ SAYFA

COPYRIGHT © 2024 TMMOB MAKİNA MÜHENDİSLERİ ODASI
MEŞRUTİYET CADDESİ No:19 KAT:6-7-8 KIZILAY / ANKARA
TEL: 0850 495 0 666   FAKS:(+90) 312 417 86 21
E-POSTA:

Key İnternet Hizmetleri