Oturum Başkanlığını MMO İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Sekreteri Melih YALÇIN‘ın yaptığı kurultayda; "Üniversite Mühendislik Eğitimi" konu başlığıyla İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Barış ÖZERDEM, "Meslek Örgütlerinin Üniversite Sanayi Arasındaki Rolü" konu başlığıyla MMO İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet ÖZSAKARYA, "Devrimci Özne Olarak Mühendislerin Özgünlüğü" konu başlığıyla Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet ÖNCÜ, "Öğrencilerin Çalışma Yaşamına Bakışı ve Beklentileri" konu başlığıyla MMO İzmir Şubesi Öğrenci Komisyonu adına DEÜ Makine Mühendisliği 3. sınıf öğrencisi İrfan İnanç YILDIZ sunumlarını yapmışlardır. Panelden elde edilen veriler ışığında aşağıda belirtilen görüş ve önerilerin Öğrenci Üye Kurultayına taşınmasına karar verilmiştir. Türkiye‘deki mevcut eğitim sistemi "işsiz üniversite mezunları" üretmektedir. Son 2 yılda 30‘a yakın "yeni" üniversite açılması, kontenjanların plansız bir şekilde arttırılması ve puan barajının düşürülmesi işsiz üniversiteli sayısını daha da artıracaktır. Böylece mühendislik fakültelerinden mezun olanlar vasıfsız mühendisler hatta ara teknik elamanlar haline dönüşecektir. Bunun yerine ülke sanayinin gerek duyduğu elemanları yetiştirmeli, gereksinim doğrultusunda eğitim kadrosu, kütüphane, derslik, laboratuar, yurt altyapısı nitelik ve nicelik yönünden yeterli hale getirilmelidir. Gelişmekte olan ülkelerin gelecekleri, sermaye gruplarının baskılarıyla ortaya çıkan özelleştirme ve rant ekonomisini egemen kılma uygulamalarıyla ipotek altına alınarak maalesef karartılmaktadır. Uluslararası sermayenin istemlerine uygun olarak enerjiden haberleşmeye, eğitimden sağlığa, tarımdan sosyal güvenliğe kadar tüm alanlarda IMF patentli sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda yapısal değişim programları uygulanmaktadır. Bunun sonucunda da, ülkemizde giderek artan bir hızla sanayi yatırımı azalmakta, çiftçi tarladan uzaklaşmakta, işsizlik oranı büyümekte, çıkan krizlerin sık ve dayanılmaz boyutları yoksullaşma sürecini kronik hale getirmektedir Ülke sanayisinin, teknolojiyi ithal ederek montaja dayalı üretim modeli yerine; toplumsal ihtiyaçları dikkate alarak üretim yapan bir anlayışa sahip olması gerekmektedir. Üniversiteler ise sanayinin taleplerini karşılamanın yanında toplumun ihtiyaçlarını da karşılayacak eğitim yapmalıdır. Yetişen mühendislerin sadece çalışma hayatında değil toplumsal yaşamda da faydalı ve verimli olmaları ancak bu şekilde, sağlıklı bir üniversite-sanayi-toplum ilişkisi ile sağlanması gerekmektedir. Kapitalist üretim sistemi, özünde verimsiz ve mühendislik esaslarına aykırı bir sistemdir. Bugün içinde bulunduğumuz sistemde işsizlik oranları yükselmekte, büyüme oranları sıfıra doğru gitmektedir, demek ki özel girişimcilik dünyanın en verimsiz sistemidir. Kamudan özel sektöre geçildiğinde toplumsal kayıplar ortaya çıkmakta ve bu toplumsal sabotaj olarak nitelendirilmektedir. Mühendis, toplumsal anlamda devrimci bir özne olmalıdır. Bu yüzden daha önce hiç denenmemiş ve hiç akla gelmeyen bir şekilde herhangi bir sorunu nasıl çözebileceğini düşünen ve sürekli olaylara bu şekilde yaklaşan bir birey olmalıdır. Devrimci özne olmak bu noktada, üretimin baltalandığını, verimsiz bir üretim sisteminin olduğunu görüp, buna karşı örgütlenebilmek demektir. Bu TMMOB‘nin 1965‘lerden başlayıp, 1980‘lere kadar süren dönemde, örgütsel olarak geçirdiği dönüşümü içerisinde ifade edilmiştir. Yani, mühendisliğin sorumluluklarının ve çıkarlarının, toplumun çıkarlarıyla örtüştüğünü ve bunların birbirleriyle zıt olamayacağı açıktır. Bu durumda devrimci mühendis olmak emek lehine sınıfsal pozisyonunuzu değiştirmektir. TMMOB, mühendislerin ve bütün teknisyenlerin, işçi ve emekçi sınıflarının yanında sınıf bilinciyle mühendisliğin ne anlama geldiğini kendine ifade etmiş bir örgüt olarak tanımlamıştır. Üniversitelerin durumuna gelince, devlet üniversitelerindeki yetersizliğin temelinde üç ana neden vardır. Birincisi ülkemizde her konuda olduğu gibi istenen yere para bulunabilmekte ama üniversiteye bulunamamasıdır. İkincisi devlet üniversitelerinde ücret politikaları deneyimli teknisyen, öğretim elemanı istihdamını ve laboratuar çalışmalarını imkânsızlaştırılmasıdır. Üçüncüsü lise havasına büründürülmüş olan üniversitelerde kapasiteler üstü sınıflarda eğitim verilmeye çalışılmasıdır. İyi bir mühendislik eğitiminin amacı doğru bilgi ve çözüm becerisinin zihinde uzun süre kalacak şekilde öğrenciye verebilmektir. Bu amaçla gözlemsel öğrenimle teorik öğrenimin doğru bir şekilde harmanlanması gerekmektedir. Hangi meslek olursa olsun düşünme alışkanlığı kazanmamış ve sebep sonuç ilişkisini bilgiye bağlı olarak doğru kurmayan mühendisler gerçekte teknisyen seviyesinden öteye gidemezler. Öğrenci açısından, mühendislik fakültesi öğrencileri, gerek staj yaptığı gerekse de ileride çalışacağı kurumların gelişimine katkıda bulunmayı, monoton olmayan bir çalışma ortamını, yapılan işten keyif almayı, ekonomik ve sosyal rahatlık içinde yaşamayı, teknik bilgilerini verimli bir şekilde değerlendirebilecekleri organizasyonlarda yer almayı beklemektedirler. Fakat yaşanan krizler ve dayatılan ekonomik politikalar ile geleceğe güven içinde bakamayan mühendislik fakültesi öğrencilerinin büyük bir kısmı gelecek kaygısı taşımaktadır. Çalışma hayatı, bireysel mülk edinmenin ekonomik karşılığı olarak değil, bireysel ve toplumsal üretim-gelişim sürecinin bir parçası olarak algılanmalıdır. İlköğretimden başlayarak eğitim sürecinin bütün aşamalarında "rekabetçi" bir anlayışla yetiştirilen bireyler, çalışma hayatında da rekabetçi anlayışla davranmaktadır. Oysaki bunun yerine "dayanışmacı" , "paylaşımcı" bir anlayışın savunulması gerekmektedir. Bazı okullarda görecelilik gösterse de genel olarak bakıldığında tüm üniversitelerin ortalaması alındığında eksikleri bol olan, kısıtlı ve ezbere dayalı bir eğitim sisteminden geçerek, teknik alt yapısı da oldukça zayıf fakültelerden mezun olan mühendisler, hayatlarını devam ettirmek için iş bulmak zorunda olduklarından donanımlarını, entelektüel birikimlerini, yabancı dil bilgilerini kendi olanaklarıyla geliştirmek zorundadırlar. 12 Eylül dönemi neticesinde , sosyal alanlarda, demokrasi alanında, eğitim alanında alt-üst olmuş bir toplumun içerisinde; ezbere dayalı olan bir eğitim sistemiyle ve anti-demokratik yönetim biçiminde var olan bütün küresel kapitalizmin her türlü saldırısına açık olan bir ortamda siyasi iktidarların her türlü baskısına maruz kalan tüm bireyler gibi mühendisler de ülkemizde yok sayılarak, mühendislerin yerine mühendis yetkisiyle donatılmış, yasal düzenlemelerle çeşitli yetkiler tanınmış ara teknik elemanlar yetiştirmeye çalışılmaktadır. İş yaşamındaki mühendislerin meslek örgütlerine üye olması gerekliliği ile birlikte meslek örgütlerinde yapılan çalışmalarla mühendisler; hem eğitim sistemine hem de sanayi ve üretim politikalarına müdahale ederek emekten yana bir politika üretilmesine katkıda bulunmaya gayret göstermelidir. Taleplerimiz: MMO İZMİR ŞUBE ÖĞRENCİ ÜYE KOMİSYONU |