ANA SAYFA İLETİŞİM BİLGİLERİ BAĞLANTILAR SİTE HARİTASI E-POSTA GİRİŞİ ÜYE GİRİŞİ TMMOB
eski.mmo.org.tr ENGLISH
AKM ML MK EKM

05 Mayıs 2024 Pazar    

EİM-MEDAK MİEM PBK

 TMMOB GAP VE SANAYİ KONGRESİ YAPILDI

    Yayına Giriş Tarihi: 01.09.2008  Güncellenme Zamanı: 01.09.2008 16:02:57  Yayınlayan Birim: GENEL MERKEZ  
 

TMMOB adına Odamız sekreteryalığında 23-24 Eylül 2005'de Diyarbakır'da gerçekleştirilen TMMOB GAP ve SANAYİ Kongresinin açılış konuşmalarını, Odamızın Diyarbakır Şube Başkanı İ.Semih OKTAY, Oda Yönetim Kurulu Başkanı Emin KORAMAZ ile TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet SOĞANCI yaptılar.

TMMOB adına Odamız sekreteryalığında 23-24 Eylül 2005‘de Diyarbakır‘da gerçekleştirilen TMMOB GAP ve SANAYİ Kongresinin açılış konuşmalarını, Odamızın Diyarbakır Şube Başkanı İ.Semih OKTAY, Oda Yönetim Kurulu Başkanı Emin KORAMAZ ile TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet SOĞANCI yaptılar.
Protokol konuşmaları ise Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Kutbettin ARZU, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman BAYDEMİR ve Diyarbakır Vali Yardımcısı Ahmet AYDIN tarafından yapıldı.

Oda Yönetim Kurulu Başkanımız Emin KORAMAZ ve TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı‘nın "TMMOB GAP ve Sanayi Kongresi"ni Açış Konuşmaları yazının devamındadır.

TMMOB MAKİNA MÜHENDİSLERİ ODASI
Yönetim Kurulu Başkanı Emin KORAMAZ‘ın
"TMMOB GAP ve Sanayi Kongresi"ni
Açış Konuşması
(23.09.2005 Diyarbakır)



Oda Yönetim Kurulu Başkanı Emin KORAMAZ, Oda faaliyetleri hakkında bilgi verdikten sonra, Diyarbakır Şubemiz yürütücülüğünde 1999 yılından beri 2 yılda bir düzenlediğimiz GAP ve Sanayi Kongresi‘nin bu dönem TMMOB adına düzenlendiğini belirttikten sonra, geçmiş kongrelerde yapılan saptama ve dile getirilen önerilere değindi.

Oda Başkanı, geçmiş kongrelerde özetle;

· "Bölge sanayisinin ciddi bir gelişme sağlayamadığı, bölgedeki işletmelerin hedef pazarının bölge ve yurtiçi pazarlar olduğu, bölgedeki firmaların aile kökenli olup, yeni girişimlerin süreç içinde tutunamadığı, varlığını sürdüren firmalarda mühendis ve teknik eleman istihdamının önemli bir yer tuttuğunu;

· Proje ile ulaşım politikalarının paralellik arzetmediğini;

· Ülke elektrik ihtiyacının % 25‘inin bölgedeki üretimden karşılanmasına karşın elektrik kilovat/saat fiyatının Türkiye ortalamasının üzerinde olduğunu, bölgede kişi başına tüketilen enerji miktarının ülke ortalamasının altında bulunduğunu ve bundan bölge sanayisinin olumsuz etkilendiğini, mobil santrallerin halk sağlığını tehdit ettiğini;

· Tarımsal sulama için gerekli planlama ve kaynak transferinin yapılması gerektiğini, toprak mülkiyetinin küçük bir azınlığın elinde toplandığını, bölge ve ürün bazında tarım politikalarının geliştirilmesi, mayınlı bölgelerin temizlenerek organik tarımın teşvik edilmesini, çayır-mera alanları oluşturulmasını, hayvancılığın teşvik edilmesini;

· Okur-yazar oranı düşüklüğünü, cinsiyet ayrımcılığının yaygınlığını,

· İstihdama yönelik kamu yatırımlarının bulunmamasını, kamu ve özel girişimlerin verimli kılınması için kamunun eğitim ve teknoloji desteği vermesi gerektiğini;

· Üreticilerin örgütlenmesi ve desteklenmelerinin gerektiğini, zorunlu göçlere maruz kalan köylülerin ön koşulsuz köylerine geri dönüşlerinin sağlanarak üretim sürecine dahil edilmelerini;

· Projenin sahipsiz bırakıldığını ve bitirilmesi için özel bütçe gerekliliğini, proje ve master planlarda meslek örgütlerinin ve ilgili kesimlerin katılımlarının sağlanmasını;

· Toplumsal refah ve huzurun sağlanması ve sosyal yaşamın yeniden düzenlenmesinin ancak barışçıl demokratik bir ortamda olabileceğini ve dolayısıyla ülke demokrasisinin istikrarlı bir zemine oturması için yapısal reformların gerçekleştirilmesini, Güneydoğuda yaşanan şiddet politikalarının ortaya çıkardığı tüm olumsuz koşulların ortadan kaldırılmasını; insan hakları ihlallerinin durdurulmasını, faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmasını, bölgenin özgün sorunlarına ilişkin insani, demokratik, çözümlere yönelinmesi gerektiğini hep ifade ettik" dedi.


Emin KORAMAZ konuşmasına şöyle devam etti: "Ancak siyasal iktidarlar bölge sorunlarına karşı üretmiş olduğumuz çözüm önerilerine karşı kulaklarını tıkadılar ve herhangi bir adım atmadılar. Bu duyarsız tavırlar bugün de sürmekte ve bölgenin ekonomik, sosyal ve kültürel sorunlarına karşı çözüm üretilmemektedir.
Ancak Odamız bu etkinlik ve önerilerdeki meşruiyet ve isabetlilikten hareketle çalışmalarını sürdürmektedir.
Kongremizde ana başlıkları itibarıyla Sanayileşme, Bölgesel Kalkınma ve GAP, GAP Sonrası Sanayileşmenin Bölgeye Etkileri, GAP ve Tarım, GAP‘ta Enerji ve Doğal Kaynaklar ile bağlantılı konuları değerli akademisyenler ve katılımcılarla birlikte ayrıntılı olarak irdeleyecek ve bölgenin geleceğine katkıda bulunmaya çalışacağız.
Sevgili katılımcılar,
Ülkemiz ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin genel bazı sorunları ile GAP‘ın, içinde yaşadığımız genel süreçlerle yakın bağları bulunmaktadır. Bu nedenle bu genel bağlam üzerinde biraz durmak istiyorum.
Savaş ve işgallerin eşlik ettiği küreselleşme olgusu son 15 yıldır özellikle gelişmekte olan ülkelerin ekonomisini her düzeyde etkilemekte, giderek sıklaşan aralıklarla devam eden ekonomik krizler toplumsal ve politik dengeleri bozmakta ve sanayi yatırımları azalmaktadır. Başını ABD‘nin çektiği emperyalist tekeller orta ve uzun vadeli rekabet/paylaşım politikalarında stratejik alanlara yayılmak, dünya enerji, petrol ve su kaynakları rezervlerini kontrol altında tutmak için tüm dünyayı bir savaş alanına çevirmiştir. Azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki tüm artı değer ve zenginliklere el konulmakta, özelleştirme uygulamaları ile geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerin sanayisi, tarımı, ormanları, madenleri, kamusal varlıkları ve kültürel mirasları talan edilmektedir.
Küreselleşen sermayenin ihtiyaçları devletin sosyal nitelikli görevlerden arındırılmasını, emek piyasalarının kuralsızlaştırılmasını (esnekleştirilmesini) ve sermayenin önündeki ulusal engellerin kaldırılmasını beraberinde getirirken aynı zamanda ulus devletlerin yeniden yapılandırılmasını da tercihten öte zorunlu kılmaktadır. Bu zorunluluk aynı zamanda yerel yönetimlerin de yeniden yapılandırılmasını gündeme getirmektedir.

Değerli katılımcılar,

GAP işte bu politikalardan doğrudan etkilenmektedir. "Küreselleşme-yerelleşme" şeklinde ifade edilebilecek bir süreç, bölgesel kalkınma dahil kalkınma ve planlama yaklaşımlarını dışlayıcı yeni "uyum yasaları" eşliğinde ülkemize dayatılmıştır. Bunun doğrudan bir sonucu, ülkemizin her köşesinin ve özellikle büyük bir proje olan GAP‘ın un ufak edilerek tamamen piyasa güçlerine terk edilmesi olacaktır.
Sevgili katılımcılar,
Basınımızdaki GAP ile ilgili haber ve makalelerin bir kısmı, "GAP‘ı gaptırma" esprisi eşliğinde çıkmaktadır. Doğrudur, ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
Onyıllar önce dünyanın en büyük 8. projesi olan GAP‘ın bugünkü durumuna ilişkin şimdi sıralayacağım hususları, Türkiye ve GAP bölgesinin stratejik konumu eşliğinde değerlendirmek gerekiyor.
GAP‘ta enerji üretimi dışındaki hiçbir hedefin tutturulamaması hazindir. Enerjide % 74, ulaşım ve haberleşmede % 38, imalatta % 40, sulamada % 13, tarımda % 21, turizmde % 27, kamu hizmetlerinde % 87, genel gerçekleşme oranında ise % 52 civarında adım atılması düşündürücüdür.
GAP bir planlama eşliğinde kurgulanmış ancak ülkemizdeki egemen sermaye birikim modeli, yıllar içinde onu yatırım ve planlama politikalarının dışlandığı bir ortamda el yordamıyla yürür ve giderek tasfiye olmaya mahkum kılmıştır.
Projenin tamamlanma yılının 2005‘ten 2010‘a ertelenmesine karşın, projenin tamamlanması için takriben 16 milyar dolarlık bir kaynak gerektiği, bu kaynağın aktarılmadığı ve aktarılmayacağı bilinmektedir. Her yıl ortalama 30 bin hektar alanın sulamaya açıldığı düşünüldüğünde, Projenin 2010‘da değil ancak 2040‘larda bitirilebileceği bir başka gerçektir. Öte yandan GAP İdaresi‘nin mevcut ödeneklerle projenin ancak 19 yılda tamamlanabileceğini öngörmesi, GAP‘a ilişkin kamuoyunun duyduğu kaygıları doğrulamaktadır.
Projenin tamamlanmamasının işsizliğin yüksek olduğu bölgede istihdamı olumsuz yönde etkilediği açıktır. GAP‘ın istihdam yaratacak olması iddiaları, projenin aksaması ve hızlı göç gerçeğinin altında ezilmiştir.
GAP‘a yapılması gereken yatırım tutarının ancak yarısının (16-17 milyar dolar) gerçekleşmiş olması, onun neden geciktiğini de gözler önüne sermektedir. Bu noktada bölgeye yatırım yapmadığı için özel sektöre yüklenip, devletin yatırım yükümlülüklerini askıya almasının, planlamacı yaklaşıma ve projenin kurgusuna tamamen ters olduğu görülmelidir.
Değerli katılımcılar,
Bölgenin sulanabilir topraklarında sulama açısından % 13‘lük bir gerçekleşme olmuş; % 7‘si inşa, % 25‘i ihale, % 55‘i ise planlama aşamasındadır. Yanlış ve fazla sulama ile 30 bin hektarın kurumuş olması ayrıca kaydedilmelidir. Bu husus, bölgede çölleşme, bataklık, tuzlanma, erozyon ve kanalizasyon tehdidi yaratmaktadır.
Su politikalarının ülkemiz ve bölge açısından önemi yanı sıra uluslararası stratejiler açısından taşıdığı stratejik öneme karşın, sulamadaki başarısızlık dolayısıyla, sulamanın AB kontrolüne verilebilecek olması, ülkemiz ve bölgenin çok yönlü emperyal çıkar ve amaçların cirit attığı bir alan olmasına da neden oluşturabilecektir.
AB‘ye yönelik "uyum yasaları" uyarınca, GAP İdaresi‘nin ortadan kalkacaktır. GAP Bölge Kalkınma İdaresi‘nin görev süresinin 2007 yılı sonunda bitecek ve ondan sonra aynı uyum yasaları gereğince bölgede kurulması planlanan 3 kalkınma ajansının devreye girecektir.Bu durum, GAP‘ın, Proje birikiminin parçalanması ve uluslararası ekonomik etken ve çıkarlara açılması anlamına gelecektir. Öte yandan devreye girecek kalkınma ajanslarının altyapıyı geliştirme gibi bir görevlerinin bulunmaması, projenin geleceği açısından ayrıca uyarıcı olmalıdır. Kalkınma ajanslarıyla ilgili düzenlemelerin kamu denetimini dışlaması ve Kamu İhalesi Yasasını devre dışı bırakmasıyla, GAP bölgesi ve projesi tamamen serbest piyasa faktörlerinin etkisi altında tam bir talan ve rant alanına dönüşecektir.
Bölgede yabancılara yapılan arazi satışları ile İsrail‘in Proje bölgesine ilgisi, dikkat edilmesi gereken orta ve uzun vadeli bir olgu olarak ayrıca değerlendirilmelidir.
Değerli katılımcılar,
Evet, GAP elden gidecek gibi görünmektedir. Ama ülkemizin genel durumu da böyle değil midir? O halde umutsuzluk ve karamsarlığa yer vermemek, yapıcı görüş ve önerilerimizi bir sistematik içinde dile getirmeye, yaymaya ve taleplerimizin yaşam bulması için mücadele etmeye devam etmek gerekmektedir.
Ülke planlaması ve kalkınması ile bölge planlaması ve kalkınması üzerine temel yaklaşımlarımızı korumak ve geliştirmek görevi önümüzde durmaktadır. Ülkemiz ve bölgelerimizin kalkınması, sanayinin gelişmesi, toplumsal refah ve huzurun sağlanması ve sosyal yaşamın yeniden düzenlenmesi, ancak barışçı, demokratik bir ortamda mümkündür.
Son günlerde ülkemizde hızla şiddet ve linç kültürünün egemen olduğu bir toplumsal psikoloji geliştirilmeye çalışılmaktadır. Bu ortamın emperyalist çevrelerin çıkarları doğrultusunda kışkırtılması da söz konusudur. Toplumu şoven yaklaşımlarla etnik kökenleri üzerinden birbirine düşman etmeye ve şiddet uygulamalarını meşrulaştırmaya yönelik gelişmeler karşısında, barışı, demokrasiyi ve halkların kardeşliğini her zamankinden daha fazla sahiplenmeliyiz.
Makina Mühendisleri Odası olarak, bir kez daha hoşgörü, özgürlük, eşitlik ve kardeşliğe vurgu yapma gereğini duyuyor, ülkemizi bir iç savaş ortamına sürüklemeye yönelik girişimleri kınıyor, sorunun çözümünün baskıcı ve dayatmacı politikalardan değil demokrasiden geçtiğini birkez daha ifade ediyoruz."

Oda Başkanı, konuşmasını, Kongreye emeği geçenlere teşekkür ederek ve Kongrenin başarılı geçmesini dileyerek tamamladı.

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı da şunları söyledi:

Sayın Valim, Sayın Belediye Başkanım, Sevgili konuklarımız, Sevgili meslektaşlarım, Örgütümüzün çeşitli kademelerinde görev yapan ve yan yana yürüdüğüm sevgili yönetici arkadaşlarım, Sevgili Basın mensupları,

Hepinizi Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği adına ve TMMOB Başkanı sıfatıyla şahsım adına saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

MMO yürütücülüğünde TMMOB tarafından düzenlenen Gap ve Sanayi Kongremize hoş geldiniz. Örgütümüzün bu kongresine katılımınızdan dolayı çok büyük bir onur duyduğumu ifade ediyorum.

Bu etkinliğimizin düzenleyicilerinin, bilgiyi bizimle paylaşacak bilim insanlarının ve uzmanların, görüşlerini bizimle paylaşacak katılımcıların ellerine sağlık diyorum. Yüreklerine, beyinlerine sağlıklar diliyorum. Bu etkinliğin gerçekleşmesinde emeği geçen arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Düzenleme Kurulu‘na, Yürütme Kurulu‘na Odama, Şubemize teşekkür ediyorum.

Bilim insanlarının, uzmanların yoğun emekle hazırladıkları bildiriler, siz katılımcıların katkıları ve bunların sonucunda hazırlanacak etkinlik sonuç bildirisinin ilgililerince ve siyasal iktidarca önemsenmesi gerektiğini ifade ediyorum. Örgütümüz bu görüşlerin takipçisi olacaktır. Bunu biliyorum.

Hepimiz biliyor ki; mühendislik, bilim ve teknolojiyi insanla buluşturan bir meslek. Bizim örgütümüz TMMOB; odağında, öznesinde insanın olduğu bir mesleğin uygulayıcılarının örgütü. İnsan odaklı olmasından dolayı, bizim mesleğimiz onurlu bir meslek ama bir o kadar da sorumlulukları olan bir meslek. Dolayısı ile bu mesleğin örgütünün, TMMOB nin de sorumlulukları ona göre fazlalaşıyor.

Biz, bir yandan insana ve insanlığa karşı işlenmiş suçlara karşı çıkıyoruz, öte yandan da insana ve insanlığa olan sorumluluklarımızı biliyoruz ve sorumluluklarımızın gereklerini yerine getirmeye çalışıyoruz. Bir yandan da üyelerimizi haklarının elde edilmesine, taleplerinin gerçekleşmesine yönelik çabalarda bulunuyoruz.

Biz yanlış yapınca, yaptığımız binalar yıkılıyor, kazanlar patlıyor, trenler devriliyor, tarladan ürün alınamıyor, ormanlarımız, yer altı ve yer üstü kaynaklarımız yağmalanıyor, yatırımlar boşa gidiyor. Mühendisler sıfır hata ile çalışmak zorundalar. Bunlar biliniyor.

Öte yandan, sorunlarımızın, toplumun ve halkın sorunlarından ayrı tutulamayacağını da biliyoruz. Sıkıntılı, sancılı, sorunlu bir ülkede yaşıyor olmanın tüm sonuçları mühendis kimliğimizle birlikte, yurttaş kimliklerimiz dolayısı ile gene bizi buluyor. Bunun için yazdıklarımızın sonunda, kamuoyuna duyurularımızın sonunda mutlaka "kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz" diyoruz.

Biz çalışmalarımızı, kesişme noktaları çok olan iki ana eksende yürütüyoruz:

Birincisi: Mesleğimiz ile ilgili alanlarda, enerjiden ormana, ziraattan, kentleşmeye, sanayileşmeden, yer bilimlerine kadar tüm mühendislik alanlarında, ülke gerçeklerini tanımlamaya çalışıyoruz. Sorunları tespit ediyor, bunlara karşı aydınlık bir Türkiye için çözüm yollarını öneriyoruz.

İkincisi: Mesleki denetimin vaz geçilmez ön koşulu olarak gördüğümüz bir çalışmayı, üyelerin uzmanlaşması ve belgelenmesine yönelik çalışmaları, meslek içi eğitim çalışmalarını sürdürüyoruz.

İşte bu kongre ve benzerleri bu çabalarımızın gerçekleşmesine yönelik çalışmaların önemli bir kesişme noktasını oluşturuyor. Bu çalışmalarda bilim insanlarının ve uzmanların yoğun emek harcayarak oluşturduğu bilgi erişilebilir ve ulaşabilir hale geliyor. Bilgi bu etkinliklerimizde paylaşılıyor. Öte yandan meslek alanı ve sektör ile ilgili ülke gerçekleri ve sorunlar yapılan panellerde, açık oturumlarda konunun tarafları bir araya getirilerek, ortaya konuluyor.

Bu anlayışlarımızla bu etkinlikten sonra, bağlı odalarımızın etkinlikleri dışında Urfa‘da Toprak Reformu Kongresi, Ankara‘da Öğrenci Üye Kurultayı, Mühendislik Eğitimi Sempozyumu, Enerji Sempozyumu, Su Politikaları Sempozyumu ve Sanayi Kongresi etkinliklerimizi gerçekleştireceğiz. Her birinize, şimdiden bu etkinliklerimizden ilginizi çekene katılımınız için çağrıda bulunuyorum.

Sevgili katılımcılar

Sevgili başkanım Emin Koramaz‘ın Gap ve Sanayi için yaptığı özlü değerlendirmenin üzerine belki de şunları söylemek doğru olacak.

Gap ve Sanayi başlıklı bir konunun anlaşılması ve bu etkinlikte olduğu gibi sorunların ortaya konulmasında öncelikle nasıl bir dünya ve Türkiye sorusunu ve bunu yanıtlarını da vermek gerekiyor.

TMMOB dünyaya ve Türkiye‘ye nasıl bakıyor ve neleri öneriyor, neleri talep ediyor?

Dünya küreselleşmenin yıkıcı etkisi ile şekilleniyor. Sermayenin sınırsız hareketliliğini ifade eden küreselleşme çağında, sermaye fiili ve ideolojik olarak yaşamın bütün gözeneklerinde tahakküm kuruyor. Küreselleşme ile dünya kaos ortamına sürükleniyor; ülkeler, bölgeler, şehirler, mahalleler arasındaki eşitsizlikler gün geçtikçe artıyor, yoksulluk, açlık ve işsizlik yaygınlaşıyor, şiddet günlük yaşamın her noktasında boy gösteriyor, ABD Ortadoğu‘yu kan gölüne çevirdi, işgal derinleşerek devam ediyor. Uygulanan neo-liberal politikalar dünyayı bir karabasana sürüklüyor. İdeolojilerin sonu, kapitalizmin sonsuzluğunun ilan edildiği dönemde, egemenlerin tüm dünyaya sunduğu refah, demokrasi ve özgürlük vaadini yoksulluk, savaş, işsizlik ve açlık yalanlıyor.

Türkiye‘nin küreselleşme sürecine eklemlenmesi ‘Türkiye çağ atlıyor‘ reklamları ile başlamıştı. Gerçek olan ise Türkiye‘nin çağ atladığı değil, dünyayı sermayenin ihtiyaçlarına uygun olarak yeniden düzenleyen ‘küreselleşme çağına‘ eklemlenmesiydi. Sermayenin dünyayı içselleştirdiği, sınırları, kuralları kendi lehine ortadan kaldırdığı, bütün alanlara etkin ve doğrudan müdahale ettiği bir dönem Türkiye‘de de yaşanmaya başladı. Türkiye açısından son dönem yapılan yasal düzenlemeler bu durumun son hamlesi olarak gerçekleşiyor. Bir yandan kamu hizmetleri paralı hale getirilirken, diğer yandan da kamu kurumlarının mülkiyeti sermayeye devrediliyor. Yaşanan durum medyada tartışıldığı gibi verimlilik, işletmecilik tartışmaların ötesinde ‘sermaye lehine bir dönüşümü ifade ediyor‘. Özelleştirmenin ve ticarileştirmenin yaratacağı toplumsal etki ise kısa vadede oluşacak işsizlik üzerinden tartışılarak, geçici kimi çözümlerle geçiştirilmeye çalışılıyor. Oysa yaşanan durumun toplumsal sonuçları daha derin olacak, uzun yıllardır uygulanan neo-liberal politikalarla yoksullaşan halk bu uygulamalarla eğitim, sağlık gibi en temel insani haklardan bile yararlanamayacak duruma gelecek, yoksulluk derinleşecek, toplumsal dışlanma yaygınlaşacak .

Üretimin yerini finans hareketlerinin aldığı, sosyal devletin ortadan kaldırıldığı, devlet-yurttaş ilişkisinin sermaye-müşteri ilişkisi olarak yeniden tanımlandığı, tüm hizmetlerin paralı hale getirildiği günümüzde, yaşam gün geçtikçe güvencesizleşiyor .

Türkiye‘nin politik yönelimlerinden, çalışanların ücretlerine kadar her şey IMF, Dünya Bankası ve AB ile kurulan ilişkiler çerçevesinde belirleniyor. Finans kapitalin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik hazırlanan bütçe, rant, faiz ve dış borç ödemeye endeksleniyor. Ekonomik istikrar, büyüme, enflasyonun tek haneli rakamlara inmesi gibi sürekli gündemde olan gelişmeler halkın yaşamına yansımıyor. AKP, ‘ekonomi büyüyor ama kimse bizden iş istemesin‘ diyor. IMF yetkilileri ise Türkiye‘nin gelişimin önündeki engel olarak ‘asgari ücretin yüksek olmasını‘ gösteriyor. Hükümet kamu çalışanları ile yaptığı toplu görüşmelerde sefalet ücretinde ısrar ediyor, IMF‘ye verilen sözlerin dışına çıkılamayacağı ifade ediliyor. AB kendi içinde tarımı desteklerken, Türkiye‘den tarıma desteği çekmesini, tarım alanlarının kısıtlanmasını istiyor. 2005-2006 yılı özelleştirmeler yılı olacak diyen AKP iktidarı, Türkiye‘nin en önemli kamusal varlıklarını ‘parayı veren düdüğü çalar‘ aymazlığı ile satıyor. Bütün bu politikalar Türkiye‘de yaşanan dönüşümün yönünü gösteriyor .

Ekonomik göstergelerdeki iyileşmelerin temelinde üretim, yatırım, istihdam, teknolojik gelişmeler gibi nedenler yatmıyor. Gelişmeler ücretler üzerindeki baskıya, istihdamdaki daralmaya yani sermayenin emek üzerindeki daha etkin sömürüsüne dayanıyor .

Bu durumdan mühendisler, mimarlar ve şehir plancıları da olumsuz etkileniyor. Mühendisler, mimarlar ve şehir plancıları üretime, yatırıma dayalı bir ekonomik modelin, yani gelişmenin önemli yapı taşlarıdır. Bilim ve teknolojiyi toplumsal yararın hizmetine sunan mühendisler, mimarlar ve şehir plancıları toplumsal yararı göz ardı eden, sermayenin güvenilirliği, karı için düzenlenmiş rant ekonomisi içinde eriyor. Rant ekonomisinin yarattığı plansızlık ve karmaşa içinde mühendislerin, mimarların ve şehir plancılarının yaşam koşullarının yanında, mesleki kimlikleri de erozyona uğruyor .

Sermayenin çıkarları için yürütülmeye çalışılan bu değişim projesine karşı emek ve demokrasi güçlerine, emekten yana bir seçeneği hayata geçirmek için mücadele etmek düşüyor.

Yoksulluğa, sefalet ücretlerine, özelleştirmelere karşı TMMOB,

* Özelleştirmelerin durdurulmasını, Telekom‘un, Tüpraş‘ın ve diğer özelleştirilen kurumların satışının iptalini istiyoruz
* Kamu hizmetlerinin paralı hala getirilmesine karşı, eğitim, sağlık gibi en temel insan hakkı olan hizmetlerin herkes için ulaşılabilir, nitelikli ve parasız olmasını istiyoruz.
* Ranta, faize, borç ödemelerine odaklanan değil, halkın ihtiyaçlarını gözeten bütçe istiyoruz.
* Sözleşmeli çalışma, performans uygulaması gibi çalışma hayatını piyasa mantığı ile düzenleyen, esnek çalışma yöntemleri ile güvencesiz çalışmayı yaygınlaştıran uygulamalara karşı iş güvencesinin sağlanmasını istiyoruz.
* Asgari ücretin yoksulluk sınırının üstüne çekilmesini, çalışmayanları güvence altına alacak sosyal uygulamaların hayata geçirilmesini istiyoruz.
* Kamu çalışanlarının sözleşmeli personel uygulaması ile güvencesizleştirilmesine, sefalet ücretine mahkum edilmesine, örgütlenme hakkının önündeki engellere karşı, insanca yaşanacak bir ücret, iş güvencesi ve örgütlenme hakkının önündeki engellerin kaldırılmasını istiyoruz.
* Toplumsal eşitsizliğin her düzeyde yaygınlaşmış olmasına karşı, adalet ve eşitlik istiyoruz.
* Finans kapitalin hareketliliğine bırakılmış ekonomik gelişme yerine, üretime ve yatırıma dayalı ekonomik modelin hayata geçirilmesini istiyoruz.
* Yoksulluğun, işsizliğin ve eşitsizliğin tetiklediği toplumsal şiddetin önlenmesi, toplumsal dışlanmanın ortadan kaldırılması için sosyal politikaların geliştirilmesini istiyoruz.
* Kültürel kimliklerin baskı altında tutularak yok sayılmasına, her düzeyde milliyetçiliğin kışkırtılmasına, şiddetin çözüm yolu olarak sunulmasına karşı, sorunun demokrasi ve kardeşlik temelinde çözümünden yana taraf olduğumuzu ifade ediyor, barış istiyoruz.
* Türkiye‘nin IMF ve diğer uluslararası kurumlar eliyle yönetilmesine karşı, halkın her düzeyde yönetimine katılmasını, ülke yönetiminde halkın söz, yetki ve karar sahibi olmasını savunuyor, demokrasi istiyoruz.

Bilimi ve teknolojiyi toplumla buluşturan bir mesleğin uygulayıcılarının örgütü olarak TMMOB, üretimden ve sanayileşmeden hızla uzaklaştırılan ülkemizin, yeniden üretim, yatırım, istihdam ve hakça bölüşüm temelinde politikalara döndürülmesini talep ediyor.

Üyelerinin sorunlarını toplumsal sorunlardan ayırt etmeyen, emekten ve demokrasiden yana tavrını ifade eden ve güçlendiren, toplumsal sorumluluğu gereği toplumsal muhalefetin içinde yer alan TMMOB, bugün de dünyada ve ülkemizde yaşananlara seyirci kalmayarak, savaşa karşı barışı, eşitsizliğe karşı adaleti, şiddete karşı kardeşliği, sömürüye karşı emeği savunmaya, başka bir Türkiye ve başka bir dünya mücadelesinde onurlu ve dik yürüyüşünü sürdürmeye devam edecektir.

Biz barış, eşitlik ve özgürlük istiyoruz

Biz, şiddet ve baskı politikalarında ısrar edenlerin, çok kimlikli çok kültürlü bir toplumsal modeli dışlayarak, barışın kalıcı hale getirilmesinden kaçınanların, iç ve dış politikada, gerilim yaratmaktan medet umanların, demokratikleşmeyi AB ile pazarlıkların sınırında tutup, hak arama mücadelesini anti-demokratik olarak görenlerin, yasal düzenlemelerdeki gelişmeleri bile hayata geçirmeyenlerin, barışın önünde en büyük engel olduğunu biliyoruz.

Biz, barışın, demokrasinin ve insan haklarının yerleşmediği bir ülkede emekçilerin haklarının korunmasının olanaklı olmadığını da biliyoruz.

Bugün barıştan yana olmak, emekten ve demokrasiden yana bütün güçlerle birlikte sermayenin yasalarla, bombalarla dünyada emekçilere karşı giriştiği savaşa karşı durmak demektir.

Bugün barıştan yana olmak, siyasal iktidarın çıkarmaya çalışacağı yasalara karşı ‘emek‘ten yana olmak demektir.

Bugün barıştan yana olmak, Kürt sorununun barışçıl çözümünde ısrarcı olmak demektir.

Biz, bütün dünyada ekilen nefret tohumlarına, halklar arasında yaratılan düşmanlığa karşı barış istiyoruz, bölge halklarıyla dostluk ve kardeşlik içinde yaşamak istiyoruz, halkların kültürel ve insani haklarına saygı gösterilmesini istiyoruz.

Biz, yayılmacı ve teslimiyetçi bir dış politika izlemeyen, savaşa, işgale ve talana ortak olmayan, demokratik, sosyal hukuk devleti niteliğine sahip, kimliği, kültürü, dili, dini, mezhebi, görüşü ne olursa olsun, eşit haklara sahip yurttaşlar olarak yaşayabileceğimiz, ülkemizin ve toplumumuzun bir daha savaş ve şiddeti yaşamaması için öncelikle demokratikleşmeye yönelik çözümlerin benimsendiği, bağımsız, demokratik ve barış içinde bir Türkiye istiyoruz.

Gelecek ona sahip çıkan ellerle şekillenecektir. Başka bir dünya yaratma umudu ve inancı; bizim ellerimizde başka bir dünyanın kurucu iradesine dönüşecektir. Sermayenin yaşama tüm gücüyle saldırdığı, emperyalistlerin dünyayı savaşla sınadığı bu dönemde bize düşen bir olmaktır, umudu diri tutmaktır ve kavgada birlikte olmaktır. Başka bir Türkiye, başka bir Dünya için, ellerimizi birleştirip emeğin ve özgürlüğün Türkiye‘sine uzanalım.

Gösterdiğiniz sabıra teşekkür ediyor, hepinizi saygılar sunuyorum.

Tüm »

01.09.2008 tarihinden itibaren 1505 defa okunmuştur.

 
SAYFA ÜSTÜ
ÖNCEKİ SAYFA

COPYRIGHT © 2024 TMMOB MAKİNA MÜHENDİSLERİ ODASI
MEŞRUTİYET CADDESİ No:19 KAT:6-7-8 KIZILAY / ANKARA
TEL: 0850 495 0 666   FAKS:(+90) 312 417 86 21
E-POSTA:

Key İnternet Hizmetleri