ANA SAYFA İLETİŞİM BİLGİLERİ BAĞLANTILAR SİTE HARİTASI E-POSTA GİRİŞİ ÜYE GİRİŞİ TMMOB
eski.mmo.org.tr ENGLISH
AKM ML MK EKM

27 Nisan 2024 Cumartesi    

EİM-MEDAK MİEM PBK

 16 NİSAN 2015 TARİHİNDE VIII. ULUSAL İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ KONGRESİ TAMAMLANDI

    Yayına Giriş Tarihi: 24.04.2015  Güncellenme Zamanı: 27.04.2015 15:03:02  Yayınlayan Birim: ADANA ŞUBE  
 

Güncellenme Zamanı: 24.04.2015 15:24:10

TMMOB Makina Mühendisleri Odası Adana Şube`nin düzenlediği VIII. Ulusal İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kongresi, 16-18 Nisan 2015 tarihlerinde, Çukurova Üniversitesi Mithat Özsan Amfisinde gerçekleştirildi.

 

Üç gün süren kongrenin açılış konuşmaları MMO Adana Şube Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin ATICI, MMO Yönetim Kurulu Başkanı Ali Ekber ÇAKAR, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet SOĞANCI tarafından yapıldı.

MMO Adana Şube Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin ATICI açılışta şunları söyledi:

Sayın Birlik Başkanım, Sayın Oda Başkanım,

Sayın Konuklar, Değerli Katılımcılar, Değerli Basın Mensupları,

TMMOB Makina Mühendisleri Odası Adana Şube Yönetim Kurulu ve şahsım adına sizleri saygıyla selamlıyorum. "VIII. Ulusal İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kongresi" ne, hoş geldiniz.

"Çalışmak" insanların temel ihtiyaçlarının karşılanması, gündelik bireysel ve toplumsal yaşamın yeniden üretilebilmesi için bir zorunluluktur. Sınıfsız ilkel toplumlarda insanı insan yapan en önemli şeylerden biri olan ilk aletlerin ortaya çıkmasıyla (ki ilk mühendislik faaliyetleridir) yaşamın sürdürülebilmesi için gerekli eylemler, yoğunlaşmıştır. Tarım devrimi, ve kentlerin ortaya çıkması, kültürün gelişip yaygınlaşması, ticaretin gelişmesiyle çalışma yaşamı da karmaşıklaşmaya başlamıştır. Sınıflı toplumsal yapıların ortaya çıkması, bireysel ve toplumsal gündelik yaşamın üretilmesi için gerekli olan "çalışma" eylemini, toplumsal işbölümüne dayanan "İş"e dönüştürmüştür.

Sanayi devrimi ile beraber "İş" in ve çalışma hayatının etrafında verilen mücadeleler, çalışma saatlerinin kısaltılması, çocuk işçiliğin aşamalı olarak kaldırılması, çalışma koşullarının düzeltilmesi, işçilerin sendikalarda örgütlenmesi, bunla bağlantılı olarak hemen ardından kurulan siyasal partiler içinde yaşadığımız modern toplumun temellerini oluşturan dönüm noktalarıdır.

Bugün sanayi devrimi sonrası içinde yaşadığımız toplumun örgütlenmesi "İş"in etrafındadır. Ekonomik, toplumsal, siyasal hayatın belirleyeni de "İş‘tir. Hem bireylerin gündelik yaşamları, hem de her türlü insan topluluğunun gücü, etkinliği ve yaşamı bunun etrafında belirlenir.

Tam da bu noktada İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği konusu tüm dünyada önemli bir problem olarak karşımıza çıkan, bütün çalışanları ilgilendiren, çalışma yaşamının en temel unsurlarından biridir.

Bilim, teknoloji ve sanayileşme toplumsal gelişim ve değişimin temel dinamikleri ise ve bilim teknolojiyi, teknoloji ise katma değeri yüksek sanayileşmeyi geliştirerek, refah toplumunu ve ülke demokrasisinin düzeyini yükseltiyor ise güvenlik ve sağlık da sosyal ilerlemenin en temel öğelerindendir. Hiçbir şey insan hayatından daha değerli değildir. Sağlıklı ve güvenli ortamda çalışma hakkı en temel insan haklarından biridir. 

Ülkemizdeki yaygın kanının aksine, sanayileşme ve kalkınmanın bedeli; iş kazalarından ve meslek hastalıklarından gereği gibi korunamayan, işsiz kalma ve işini kaybetme korkusu yaşayan, örgütlenmeleri engellenen, sosyal güvenliğinden endişe duyan bir çalışan kesim yaratmak değildir.

İnsanın refahı, mutluluğu, sağlığı ve güvenliğinden ödün veren bir sanayileşme ve kalkınma anlayışı benimsenemez.

Son birkaç yılda Davutpaşa, Tuzla, Kemalpaşa, Dursunbey, Ostim, İvedik, Elbistan`da, Kozan Ergenuşağı, Esenyurt, Gaziantep OSB, Zonguldak Kozlu, Samsun Bakır İşletmesi ve Mecidiyeköy‘de ve Soma‘da ve Ermenek‘te çok sayıda insanımızın hayatını kaybettiği "iş cinayetleri", aslında yapısal sorunlara işaret etmektedir.

Sorunlara kalıcı çözümler bulmak istiyorsak yine "İş‘e yani ülkemizin sanayileşme ve kalkınma politikalarına dönmemiz gerekiyor.  Ucuz işgücüne dayalı ve katma değeri düşük, emek yoğun, kaynak yoğun süreçlere dayanan, işçi sağlığı ve iş güvenliğinin bir maliyet unsuru olarak görüldüğü ve bu yüzden iş kazalarının giderek arttığı, bir sanayileşme modelinden vazgeçilmelidir. Araştırma geliştirmeye kaynak ayıran, katma değeri, artı değeri yüksek ürünlere yönelen bir sanayileşme modeli, bağımsızlığı ve gelişkin bir sanayi toplumunu, refah devletini, demokrasisi daha güçlü bir ülkeyi ve insanına çalışanına değer veren bir toplumu beraberinde getirecektir.

Kongre için bize bu ortamı sağlayan Ç.Ü. Rektörlüğüne,

Delege katılımı ile destek veren tüm firma, kurum ve kuruluşlara,

Açılış kokteylimizi düzenleyen Seyhan Belediye‘sine ve değerli Başkanına,

İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanındaki teknolojileri Kongre katılımcılarıyla paylaşmak için sergi açan tüm firma, kurum ve kuruluşlara, Şube Yönetim Kurulumuz adına teşekkür ediyorum.

 "VIII. Ulusal İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kongresi"nin düzenlenmesinde bizlere destek ve katkılarını esirgemeyen;

Oda Yönetim Kuruluna,

Kongre Düzenleme Kuruluna,

Kongre Danışmanlar Kuruluna,

Kongre Yürütme Kuruluna,

Bir yıldır bu Kongrenin mutfağında özveriyle çalışan Kongre Sekreterimiz Elif DOĞRUYOL‘ a ve tüm Şube çalışanlarımıza, Şube Yönetim Kurulumuz adına teşekkür ediyorum.

Üreterek Büyüyen, Paylaşarak Gelişen, Bağımsız, Sanayileşmiş, Demokratik bir ülke ve İnsanına Çalışanına Değer Veren Bir Toplum yolunda hepinizi tekrar selamlıyorum, hoş geldiniz.

MMO Yönetim Kurulu Başkanı Ali Ekber ÇAKAR şunları söyledi:

Sayın Birlik Başkanım,

Sayın Konuklar, Değerli Katılımcılar, Değerli Basın Mensupları,

TMMOB Makina Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu ve şahsım adına sizleri saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum. VIII. Ulusal İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kongresine hoş geldiniz.

Konuşmama, İstanbul‘da tır parkında, Ostim‘de, Elbistan‘da, Davutpaşa‘da, Soma‘da, Torunlar inşaatta, Ermenek‘te ve bütün iş cinayetlerinde yitirdiğimiz emekçileri saygıyla anarak başlamak istiyorum.

Değerli Katılımcılar,

İşçi sağlığı ve iş güvenliği sorunlarının doğru çözümlere kavuşturulmasına yönelik güvenlik önlemlerinin geliştirilmesi, mesleğimiz ve Odamızın temel görevleri arasındadır. Odamız uzmanlık alanlarımızla ilgili tüm dallarda olduğu gibi işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda da geliştirici, iyileştirici çalışmalara katkıda bulunmayı en önemli görevlerinden biri olarak görmektedir.

16 yıldan bu yana düzenlediğimiz işçi sağlığı, iş güvenliğine yönelik sempozyum ve kongrelerin, mevzuat ve uygulamalar açısından ülkemizde bu konu üzerine duyarlılıkların yerleşmesinde önemli bir rolü bulunmaktadır. Etkinliklerimizde şekillenen bütünlüklü öneriler ve Oda Raporumuz bu alanda önemli açılımlar sağlamış ve bu konuda çalışma yapan kesimler için önemli bir başvuru kaynağı olmuştur.

Odamız, tüm mesleki uygulama alanlarımızda olduğu gibi, bu alanda çalışacak üyelerimizin bilgi ve deneyimlerinin geliştirilmesini; lisans eğitiminin meslek içi eğitimlerle desteklenmesini ve yaşam boyu eğitimi zorunlu görmektedir. Üyelerimiz ve ilgililerin kullanımına yönelik olarak kongrelerimizin bildiri, panel kitaplarının yanı sıra iş güvenliği, periyodik kontroller, kaldırma iletme makinaları, basınçlı kaplar, yangın güvenliği, iş makinaları ve ilgili konularda yüzlerce kitap basımı gerçekleştirilmiştir.

Değerli Katılımcılar,

Çalışma temel bir haktır. Ancak bu hakkın kabulü tek başına bir anlam ifade etmemektedir. Bu hakkın kullanımı, aynı zamanda işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri eşliğinde gerçekleşmesi ve insanca yaşama hakkının gerekliliklerini karşılayacak bir içerikte anlamlanmalıdır.

Yaşam hakkının sağlıklı çalışma ve yaşama hakkı ile bütünleşmesi, her şeyin odağına insanın yerleştirilmesi gerektiği açıktır. İş kazalarının yüzde 98‘inin önlenebilir nitelikte olduğu düşünüldüğünde, iş kazalarının ve meslek hastalıklarının büyük oranda ortadan kaldırılması için bu insancıl yaklaşımın her alanda benimsenmesi, üretim ve çalışma koşullarının bu yaklaşımla yeniden düzenlenmesi, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin sağladığı olanakların bu alana yönelik kullanılması gerekmektedir. 

"Sosyal devlet", "refah devleti", "sosyal hukuk devleti", "güvenceli çalışma" gibi kavramların geçerliğinin bulunduğu önceki dönemlerde; çalışma hakkı, güvenceli çalışma, sendikal örgütlenme ve iş yasalarına verilen önem, bir yanıyla ülke ve toplumların gelişmişlik düzeyleriyle, ama esasen, bu uğurda verilen mücadeleler ve dünya konjonktürü ile doğrudan ilintili idi. Sanayileşmesini tamamlayamamış ve demokrasi kültürü gelişmemiş bizim gibi ülkelerde ise bu konular üzerine eleştiri, öneri, denetim sistematiği oldukça sorunludur. Çalışanların sağlığı ve güvenliği, yeni liberal iktisadi dönüşüm süreciyle birlikte çok daha açık biçimlerde, "maliyet" yaklaşımı altında vahşi sömürü ve azami kâr unsuruna tabi kılınmıştır. Bugün 21. yüzyıl Türkiye‘sinde başta madenler olmak üzere birçok sektördeki çalışma koşulları, adeta 18.-19. yüzyılların çalışma koşullarının Türkiye topraklarında yaşanan halidir.

Hızlı gelişen bilim ve teknoloji ile kalkınma süreci ve sanayileşme, kuşkusuz toplumlara ve ülke ekonomilerine birçok fayda sağlamıştır. Ancak insanın çalışma yaşamı ve güvenliği için aynı başarının yakalandığını söylemek güçtür. Zira sömürü ve bugün her boyutuyla gördüğümüz maliyet-verimlilik-azami kâr kıskacı, çalışma yaşamını, çalışma hakkını ve güvenliği bire bir belirlemektedir.

Sanayileşmenin ve kalkınmanın bedeli asla; iyi eğitilmiş işgücünden ve gerekli önlemlerden kaçınma olmamalıdır. Yeterli ölçüde beslenen, iş kazaları ve meslek hastalıklarından gereği gibi korunan, işsiz kalma-işini kaybetme korkusu yaşamayan, örgütlenmeleri engellenmeyen, sosyal güvenliğinden endişe duymayan, kısaca insanın refahı, mutluluğu, sağlığı ve güvenliğini esas alan bir kalkınma, sanayileşme ve çalışma yaşamı yaklaşımı benimsenmelidir. 

Sağlıklı ve güvenli ortamlarda yaşama ve güvenceli çalışma hakkının en temel hak olarak benimsenmesi gerekmektedir. Bu hakkın kullanımında işyerlerinin çalışanların beden bütünlüğü ile sağlığını bozucu etkilerden arındırılması esastır. Bu hakkın korunması ve kullanımında devlet asli sorumludur. Bu noktada Soma, Torunlar Center, Ermenek katliamlarının da işaret ettiği en önemli unsur, denetimdir, etkin kamusal denetimdir. Ancak denetimi sadece yasal düzenlemelere aykırı davranış ve durumları tespit etmek, soruşturmak ve raporlamak şeklinde algılamamak gerekir. Denetim olgusunu bir baskı aracı veya yöntemi olarak değil, nedensellikleri birleştirip sentezleyen, aksayan yönlerin nedenlerini-niçinlerini tespit eden, bunlara uygun önlemlerin zamanında alınmasını sağlayan, planlamanın yapıldığı dinamik bir süreç olarak algılamak gerekiyor.

Değerli Konuklar,

İşçi sağlığı ve iş güvenliği, iş güvenliği mühendisliği ve işyeri hekimliği konularına uzanan değişimlerin altyapısı, 1980 sonrası neo liberal döneme damgasını vuran, 2000‘li yıllarda yoğunlaşan esnek ve fason üretim, taşeronlaştırma, serbestleştirme, özelleştirme, kısaca esnek ve taşeron üretim-istihdam politikalarında kök bulmaktadır.

2003 yılından bu yana çalışma yaşamıyla ilgili yapılan tüm düzenlemeler emeğin, mühendisliğin aleyhine ve işçi sağlığı ve iş güvenliği normlarının dışında, tamamen sermaye güçlerinin lehine olmuştur. 4857 sayılı İş Kanunu, 4947 sayılı torba kanun, 5763 sayılı İş Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, 5920 ve 5921 sayılı İş Kanunu, İşsizlik Sigortası Kanunu ve Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunlar, 6009 sayılı torba kanun, 6111 sayılı torba kanun, Ulusal İstihdam Strateji Belgesi, 6331 sayılı iş güvenliği kanunu ve son torba kanun ile çalışma yaşamı, esnek üretim ve esnek çalışma temelinde yapılandırılmıştır. Yeni çalışma türleri devreye sokulmuş, geçici istihdam, taşeronluk, kısmi süreli çalışma, telafi çalışması, çağrı üzerine çalışma, uzaktan çalışma, serbest zaman uygulaması, denkleştirme süresi vb. uygulamalara geçilmiştir. İş güvencesi kaldırılmış, işler taşeronluk uygulamasıyla bölünmüş; işçilerin tamamen sermaye güçlerinin belirlediği koşullarda çalışmasının önü açılmıştır.

İşçi sağlığı ve iş güvenliği politikaları piyasanın acımasız koşullarına terk edilmiştir. İş güvenliği mühendisliği ve işyeri hekimliği uygulamaları daha yerleşmeden geriletilmiş, mevzuat tüm yargı kararlarına karşın piyasa ihtiyaçlarına göre düzenlenmiştir. İş kazalarının ve iş cinayetlerinin sürekli olarak artması, kısaca işçi sağlığı ve iş güvenliği politikalarındaki yapısal sorunların tamamı, sermayenin azami kâr, azami sömürü politikalarından kaynaklanmaktadır.

Bu politikalardan dolayı taşeron çalışan işçi sayısı üç kat artmıştır. İşsizlik oranı çift hanelere çıkmıştır. İşçi statüsünde çalışanların çok büyük bir bölümü asgari ücrete mahkûm edilmiştir. Çalışma süreleri artmıştır. Çalışma koşulları ağırlaşmıştır. Kamuya ait birçok işyeri özelleştirilmiştir. Sendikalı işçi oranı azalmıştır. İş kazaları ve iş kazaları sonucu ölümler artmıştır.

Değerli Katılımcılar,

Bilimler der ki, işçi sağlığı ve iş güvenliği çok disiplinlidir. İşçi sağlığı ve güvenliği hekimlik hizmetidir. Mühendislik hizmetidir. Hekimler, mühendisler, mimarlar, işyerlerinde işçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanmasında önemli bir işleve sahiptir. Mühendis ve mimarların işçi sağlığı ve güvenliği konusunda eğitimleri ve işyerlerinde verdikleri hizmetin denetlenmesi de önemlidir. Eğitim ve denetimde hekim ve mühendis-mimar-şehir plancılarının örgütleri de rol üstlenmelidir. Ancak hükümet; TTB ve TMMOB‘yi, işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin kararların alınmasında, üyelerinin eğitilmesinde, üyelerinin işyerlerinde bu alana ilişkin yaptığı faaliyetlerinin denetlenmesinde hep devre dışı bıraktı.

İş kazaları ve meslek hastalıkları sorunu, sermayenin azami kâr hırsı ve çalışma yaşamına yönelik politikaların emek aleyhine oluşmasından dolayı önümüzdeki dönemde önemi artarak sürecektir. Küreselleşme ve neo liberal serbestleştirme, özelleştirme, sendikasızlaştırma, taşeronlaştırma, esnek istihdam politikaları ile kamu idari yapısı, personel rejimi ve kamusal denetim alanlarında gerçekleşen dönüşüm ve tasfiye sonucu bu alanda nice olumsuz gelişme ve olay yaşanacaktır.

İşçi sağlığı ve iş güvenliğine yönelik mevzuat düzenlemeleri, piyasa aktörlerinin çıkarları doğrultusunda hazırlanmıştır. İşyeri hekimi ve iş güvenliği mühendislerinin eğitimlerini özel kuruluşlara bırakan, alanın ehli mühendislik örgütlerinin verdiği sertifikaları görmezden gelen, hizmet sunumunu ve eğitim aşamasını taşeronlara devreden, işyeri ortak birimlerini tasfiye ederek işçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetlerinin özel sektör eliyle yürütülmesini hedefleyen, idari yargı kararlarını görmezden gelen bir anlayışla oluşturulan mevzuat bu alanda süregelen krizi devam ettirecektir. 

Gerek 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası‘nın gerekse onun üzerinde yapılan yeni değişikliklerin iş kazaları, iş cinayetleri ve meslek hastalıklarını önleyici bir yönü bulunmamaktadır.

Bu koşullarda tek çare mücadele etmek, örgütlenmek ve mücadelelerin sonuç alıcı olmasını sağlamaktır.

Dileğimiz, mevzuat çalışmalarında, ilgili emek ve meslek kuruluşlarının görüşlerinin dikkate alınması ve tüm çalışanlar için sağlık ve güvenlik politikalarının oluşturulmasıdır; ancak bu konuda da umut verici gelişmeler yaşanmamaktadır.

Değerli Katılımcılar,

Odamız işçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuatındaki tüm olumsuzlukların giderilmesini, iş kazaları ve meslek hastalıklarına yönelik önleyici yaklaşımlar geliştirilmesini, iş güvenliği mühendisliğinin çalışma yaşamının sorunlarını çözmeye katkı koyacak şekilde yaşama geçirilmesini, işçilerimizin ve tüm çalışanlarımızın yaşamlarının güvenceye alınması mücadelesini sürdürecektir. Bu mücadelenin bir parçası olan İşçi Sağlığı ve Güvenliği Kongremizin bu sorunların açıklıkla tartışılacağı ve çözüm önerilerinin geliştirileceği birer kürsü olacağını söylemek isterim.

Ulusal İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kongremizin, örgütlenme özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırıldığı, çalışanların geleceklerinden kaygı duymadığı; insanların birbirlerine saygı gösterdiği; bizlerin ve çocuklarımızın iş ve işsizlik kaygılarının olmadığı; işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin toplumsal bilinç ve duyarlılıkların geliştiği; sosyal devlet anlayışının hakim kılındığı; çalışanların sorunlarıyla ilgili konularda söz ve karar sahibi olduğu, özgürce yaşayacağımız insanca bir gelecek ütopyasına katkıda bulunmasını diliyorum.

Sözlerime son verirken, ev sahibimiz Çukurova Üniversitemizin Rektörlüğüne, Odamız adına kongrenin gerçekleştirilmesini sağlayan danışma, düzenleme, yürütme kurulları ile kongre sekreteryasına, panele ve özel oturumlara katılacak, bildiri sunacak tüm konuşmacılara, tüm delege ve izleyicilere, Adana Şube Başkanımız nezdinde Şube Yönetim Kurulumuz ve çalışanlarına, Oda Yönetim Kurulumuz adına içtenlikle teşekkür ediyor, etkinliğimizin başarılı geçmesini diliyor, saygılar sunuyorum. "

 

TMMOB Başkanı Mehmet SOĞANCI ise şunları söyledi:

"Değerli Konuklar, Sevgili Arkadaşlar,

Hepinizi Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yönetim Kurulu adına sevgiyle, saygıyla, dostlukla selamlıyorum. Makina Mühendisleri Odamızın düzenlediği 8. İşçi Sağlığı ve Güvenliği Kongresi‘nde aranızda bulunmaktan büyük bir onur duyduğumu öncelikle belirtmek isterim. Burada bizleri buluşturan arkadaşlarıma, Düzenleme ve Yürütme Kurulumuza, görüşlerini bizimle paylaşacak bilim insanlarına, uzmanlara, Makina Mühendisleri Odamıza ve Adana Şubesi‘nin yöneticilerine, çalışanlarına, emeği geçen tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Birliğimiz, mesleki, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda ülkemizdeki mühendis, mimar ve şehir plancılarını temsil etmektedir. Onların hak ve çıkarlarını halkımızın çıkarları temelinde korumak ve geliştirmek, mesleki, sosyal ve kültürel gelişmelerini sağlamak ve mesleki birikimlerini toplum yararına kullanmalarının zeminini yaratmakla görevlidir. Bu anlayışla TMMOB meslek alanları üzerinden Türkiye gerçeklerini okumak ve toplumu bilgilendirmek, bu politikaların toplum yararına düzenlenmesi için öneriler geliştirmek ve bunların yaşama geçirilmesi için mücadele etmek zorundadır.

Örgütümüz iki yıllık bir çalışma döneminde buna benzer ikiyüzü aşkın bir etkinlikle kamuoyu önüne çıkmaktadır. Bilim insanları ve konunun uzmanları ve tarflarıylea birlikte oluşturduğumuz bu etkinliklerimizin sonuçlarını da hiç eğilip bükülmeden ilgili ilgisiz her yere her kese ulaştırıyoruz. Bu günkü etkinliğimiz İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği üzerine. Ülkemizin bu gününde bu konuyu sorunları ve çözümleri ile birlikte ortaya koymaya hepbirlikte çalışacağız.

Ne bugünkü Türkiye? Hangi ortamda biz İş Sağlığı ve İşçi güvenliğini konuşuyoruz?

Bizim durduğumuz yerden bakıldığında bugünkü Türkiye için parlak sözler söylemek çok olası olmuyor:

Bugünkü Türkiye, sanayisizleşmenin, yatırımsızlığın, plansızlığın; fason ve taşeron üretimin,  üretiminin ithal girdiye bağımlı olduğu; tarımın tasfiye edildiği, yeraltı-yerüstü varlıklarının ve bütün ülkenin imara ve rant talanına açıldığı bir ülke.

Bugünkü Türkiye, siyasal temsil, parlamento, kamu yönetimi, hükümet, iktidar erklerinin alışılagelmiş biçimlerini dışlayan bir tarzda yönetilmekte ve "Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa Türkiye de öyle yönetilmelidir" sözlerinin rahatlıkla sarf edilebildiği, demokrasinin hiçe sayıldığı bir ülke haline gelmiştir.

Bugünkü Türkiye, "kutsal dava", "kutsal yürüyüş" ve bu kapsamda "demokrasi dahil siyasal değerlerin restorasyonu"nun sözünün edilebildiği bir ülke haline gelmiştir.

Bugünkü Türkiye, merkezi kamu yönetimi ve yerel yönetimlerin artık mafyavari rant ilişkileriyle belirlendiği, Sayıştay raporları ile belgelendiği üzere iktidar harcamalarının tamamen denetim dışı kaldığı bir ülke haline gelmiştir.

Bugünkü Türkiye, kalkınma, sanayileşme, planlama, kent, imar ve çevre politikalarının dinamik gücü olan mühendislik, mimarlık, şehir planlama disiplinlerinin tasfiye edildiği; bilim ve tekniğin önermelerinin yerini rantın ve gericiliğin mimari çirkinliğinin aldığı bir ülke haline gelmiştir.

Bugünkü Türkiye, basın özgürlüğünün, haberciliğin temel gereklerinin dışlandığı ve cezalandırıldığı bir ülke haline gelmiştir.

Bugünkü Türkiye, kitle hareketlerinin devlet şiddeti ve ölümle cezalandırıldığı, polisin ağır silahlarla donatıldığı, "kamu düzeni ve güvenliği" söyleminin polis şiddetini meşru kılmaya çalıştığı, yeni "iç güvenlik" yasası ile polis zorunun yasal güvenceye kavuşturulduğu bir ülke halini almıştır.

Bugünkü Türkiye, üniversitelerin özel güvenlik aygıtları ve karakollarla kuşatıldığı, rektörlerinin cumhurbaşkanına bağlı olduğu, yedek işgücü ve işsizlik depolarına ucuz işgücü hazırlayan bir ülke olmuştur.

Bugünkü Türkiye, "Türkiye‘nin konumu itibariyle biz icat yapamıyoruz, buluş yapamıyoruz. Tarım ülkesiyiz biz. Ara teknik eleman ülkesiyiz biz"; "tarımın köylünün elinden alınması gerekiyor", "tutturmuşlar laiklik elden gidiyor, diye!.. yahu bu millet istedikten sonra laiklik tabii elden gidecek!.. sonra nedir bu laiklik Allah aşkına?.. bu ne menem şey?", "hem laik hem Müslüman olunmaz.. ya Müslüman olacaksın ya laik", vb. vb. sözler sarf edenlerin yönettiği Osmanlıcı, İslamcı, şizofrenik bir ülke görünümü almıştır.

Bugünkü Türkiye, "düşünmezsen Kürt sorunu yoktur", "kardeşim ne Kürt sorunu ya? Artık böyle bir şey yok" diyenlerin Kürt sorununda "çözüm süreci" yürüttüğü, "açılım" yaptığı, Türk-İslam sentezini Kürt-İslam sentezi üzerinden güçlendirmeye ve onu da "ümmet" arkaikliğine tabi kılmaya çalıştıkları bir ülke haline gelmiştir.

Bugünkü Türkiye, kadın emeği, kimliği ve bedeninin bir bütün olarak sömürüldüğü, nesneleştirildiği, kadın cinayetlerinin ve toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin arttığı, çocukların her tür istismara uğradığı, sokaklarında Türkiyeli-Suriyeli kadın ve çocukların dilenci yapıldığı, istismar edildiği bir ülke haline gelmiştir.

Bugünkü Türkiye, anti-demokratik seçim barajı, anti demokratik siyasi partiler ve seçim yasalarının meşruiyet kazandığı bir diktatörlük ülkesi haline gelmiştir.

Bugünkü Türkiye, istisnaların kaide/kural, olağanüstü hallerin olağan hal olarak anlaşıldığı bir ülke haline gelmiştir.

Bugünkü Türkiye, modern cumhuriyetin, laikliğin, demokrasinin, parlamenter temsili rejimin, kuvvetler ayrılığının, yargı bağımsızlığının, Danıştay ve Yargıtay‘ın, basın, örgütlenme, toplanma, tüm demokratik hak ve özgürlüklerin yok edilmesine yönelik, hukuka aykırılıklarla dolu bir ortamda emek sömürüsü cenneti ve işçi katliamlarının mekânı olmuştur.

İşte bizim açımızdan böyle ifade edilen bugünkü Türkiye‘de İşçi sağlığı ve İş Güvenliği konusunu hepbirlikte konuşacağız. İşçi sağlığı ve iş güvenliği konusu; insan odaklı bir mesleğin uygulayıcılarının örgütü olan TMMOB‘nin önemli çalışma alanlarından, mücadele alanlarından birini oluşturuyor. Bu kongrede de uzmanlar konuyu tüm yönleriyle tartışacaklar.

TMMOB‘nin konuya ilişkin yaptığı tüm çalışmalarının sonunda dile getirdiği "işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili düzenlemelerin sorunlu olduğu" her yıl artan iş kazaları ile kendini göstermektedir. Öyle ki artık, yalnız biz değil medya bile "iş kazası" yerine "iş cinayeti" sözünü kullanmaktadır. İşçi sağlığı ve iş güvenliğinde temel amaç; çalışanların sağlığına zarar verebilecek hususların önceden belirlenerek gereken önlemlerin alınması, iş kazası geçirmeden, meslek hastalıklarına yakalanmadan, sağlıklı ve güvenli bir ortamda çalışmalarının sağlanması, çalışanların ruhsal ve bedensel bütünlüğünün korunmasıdır.

İşyerinde sağlık ve güvenlikle ilgili şartları sağlamak işverenin öncelikli ödev ve sorumluluğudur. Çalışanlar da bu doğrultuda alınan tedbir ve talimatlara uymakla yükümlüdürler. İlgili düzenlemeleri hazırlamak ve uygulanmasını denetlemek ise elbette devletin görevidir. Bu ise ancak tarafların uzlaşma içerisinde işçi sağlığı ve iş güvenliğinin önemine inanmaları ile mümkündür.

Ne yazık ki, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu da, sorunun merkezine inen ve ona göre çözümler üreten bir yasa değildir, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iş cinayetleri ve ölümler artarak devam etmektedir. Bu yasadaki en önemli sıkıntılardan biri iş yerinde "kaza‘‘ olduğunda, sorumlu tutulacak kişilerin yine aynı işyerinde ücretli olarak çalıştırılan mühendisler olmasıdır. Yasa, iş kazalarında işverenlerin sorumluluğunu ortadan kaldırmaya yönelik bir düzenleme olarak karşımıza çıkmaktadır. İş kazaları ve meslek hastalıklarının önüne geçilebilmesi için işyerlerinde "önce insan, önce sağlık, önce iş güvenliği" anlayışı yerleştirilmelidir. Yaşanan her olaydan sonra söylendiği gibi "ölümler kader" değildir. Aksine cinayetleri sorumluları işyerinde gerekli tedbirleri almayan işverenler ve gerekli denetimleri yapmayan ilgili bakanlıktır.

Sevgili Arkadaşlar

Çalışma hayatının yeniden düzenlemesi, çalışma şartlarının iyileştirilmesi, işçi ölümlerinin durdurulması için mücadele etmek, kendini emekten yana konumlandıran TMMOB‘nin tarihi görevidir. Bu görevi yerine getirme bilinciyle TMMOB; iş cinayetleri ve işçi ölümlerini ülkemizin sosyo-ekonomik ve demokrasi sorunları ile birlikte bir bütün olarak ele almakta, insanca çalışma koşullarının oluşturulmasını insanca yaşama hakkı ve talepleri ile birleştirmektedir.

Ne yapılmalıdır? Esnek ve kuralsız çalışmayı, işçileri başka işverenlere kiralamayı, taşeronlaştırmayı yasal hale getiren, fazla mesai ücretlerini, sendikal hak ve yetkileri budayan 4857 sayılı İş Yasası ve ilgili mevzuat, öznesi "insan" olan çağdaş bir yapıya kavuşturulmalıdır.

50‘den daha az işçi çalıştırılan iş yerlerinde de İş Sağlığı ve Güvenliği Kurullarının kurulması gereklidir. İşçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetleri bütün iş yerlerini ve tüm çalışanları kapsamalı; sektör ve kurum farkı gözetmeksizin tüm işyerleri için geçerli olmalıdır. Kurulların eğitilmiş ve yetkilendirilmiş kişilerden oluşturulması sağlanmalı ve tarafların eşit sayıda temsil edildiği demokratik yapılar olarak düzenlenmeli, tavsiye değil yaptırım gücüne sahip kurullara dönüştürülmelidir. İşçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetlerinin sunumu için belirli işçi sayısı aranmamalı; uygulamalar devlet memurları, kendi hesabına çalışanlar, tarım kesimi gibi yaptığı iş ve çevresinden etkilenen tüm çalışma hayatını kapsamalıdır.

"İş Güvenliği Mühendisliği" kavramı, TMMOB‘nin belirlediği şekilde tanımlanmalı, 50‘den fazla işçi çalıştıran sanayi işletmelerinde "tam zamanlı" iş güvenliği mühendisi çalıştırılması zorunlu hale getirilmelidir. İşçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetlerinin kamusal bir hizmet olarak algılanması sağlanmalıdır. İşçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda çalışma koşulları arasındaki nedensel ilişkileri araştıracak ve bilimsel araştırma yapacak kurumlar oluşturulmalı, eğitim kurumları bu konuda özendirilmelidir. Eğitim ve öğretim müfredatı, orta öğrenimden başlanarak işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunu da içerecek şekilde yeniden düzenlenmeli, bütün okullarda işçi sağlığı ve iş güvenliği eğitimi verilmeli, üniversitelerin ilgili fakültelerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği kürsüleri kurulmalıdır.

İşçi sağlığı ve iş güvenliği eğitimine önem verilmeli, eğitim almamış çalışana işbaşı yaptırılmamalıdır. Eğitimler, ilgili meslek örgütleri tarafından verilmeli, bu eğitimler özerk olmalıdır. İşçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri, işyeri mekânı, teknoloji, üretimde kullanılan hammadde, üretilen ürün, ergonomi, çalışanların sağlığının korunması v.b. konular proje aşamasında planlanmalıdır. Üretim sürecinde kullanılan ekipmanlar ve kişisel koruyucular, ilgili standart ve mevzuata uygun olarak üretilmelidir. Bu konuda zorunlu standartlar oluşturulmalı; üretim, satış ve kullanım sırasında mutlaka denetim yapılmalıdır. Standart dışı malzemelerin piyasaya girişi ve sunumu engellenmeli ve bu konuda bir denetim ağı oluşturulmalıdır.

Meslek hastalıklarına ilişkin çalışmalar geliştirilmeli, meslek hastalıkları hastaneleri işlevine uygun olarak yapılandırılmalı ve yaygınlaştırılmalıdır. İş kazası araştırmaları gerçekçi ve güvenilir olmalıdır. İşyerlerinde kaza ve meslek hastalıklarına ait bilgiler bir veri tabanında toplanmalı, bu bilgilerden ölçme ve değerlendirme amaçlı yararlanılmalıdır. Sigortasız ve sendikasız çalıştırma önlenmeli, kayıt dışı ekonomi kayıt altına alınmalıdır.

Sevgili Arkadaşlar

Bu kongrede değinmeden geçemeyeceğim. Tarihimizin en büyük işçi katliamı tam 11 ay önce Soma‘da yaşandı. Soma‘da 13 Mayıs günü yaşanan bu facianın, bu katliamın sebebi, uygulamaya konulan özelleştirme, taşeronlaştırma, rodevans, örgütsüzleştirme, sendikasızlaştırma, köleci çalışma sistemi, kamu madenciliğinin yok edilmesi ve kamu kurumlarında uzun yıllar sonucu elde edilmiş olan madencilik bilgi ve deneyim birikiminin dağıtılması gibi neoliberal politikalardır. Soma‘da yaşanan kaza değil cinayettir. 301 maden emekçisinin ölümü kader değil katliamdır. Somada yaşanan facianın sebebi, madenciliği, mühendisliğin bilim ve tekniğinden uzaklaştıran ve mühendisi işverenin insafına bırakan yanlış madencilik politikalarıdır.

Türkiye‘de özellikle AKP iktidarı döneminde uygulanan politikalarla üretim; teknik bilgi ve alt yapı olarak yetersiz, deneyimi ve deneyimli uzmanı bulunmayan kişi ve şirketlere bırakılmıştır. Kamusal denetimin de yeterli ve etkin bir biçimde yapılamaması iş cinayetlerinin Soma‘da olduğu gibi katliama dönüşmesine neden olmuştur.

Bugüne kadar uyarılarımızın hiçbirini dikkate almayan hükümet; "Bu işin fıtratında var" diyerek bilim ve tekniğin karşısında olduğunu ilan etmiştir. Katliamın baş sorumlusu siyasi iktidardır.

Kuralsız ve denetimsiz çalışma yaşamına mahkum edilen emekçilerle birlikte mühendisler, mimarlar ve şehir plancıları da faciaların odağına konularak, sorumlu tutulmaya çalışılmaktadır. Bu ortamı yaratan gerçek sorumlular, devlet, hükümet, işyeri sahipleri bu şekilde kendilerini temize çıkarmaya çalışmaktadır. Bizlere düşen görev, gerçek sorumlulardan hesap sorulması için mücadele etmektir. Soma faciasında yaşamlarını kaybeden meslektaşlarımızın ve işçilerin ailelerinin haklarını savunmak, aynı zamanda bundan sonraki katliamların önüne geçecek, yeni can kayıplarının engelleyecektir.

Soma faciası bizlere bir kez daha göstermiştir ki; kuralsız, esnek çalışma dayatması, resmiyette olup fiiliyatta olmayan sendikal anlayışlar, resmiyette olup gerçekte olmayan denetimler sürdüğü sürece facialar son bulmayacaktır. Türkiye‘nin en büyük işçi katliamının yaşandığı Soma katliamının bugün başlayan davasında gerçek sorumluların ortaya çıkarılması ve hesap sorulması için bu davanın sonuna kadar takipçisi olacağız.

Hepimiz biliyoruz. TMMOB İş cinayetlerine karşı duyarlılığın artması için Kozluca faciasının yıldönümü olan 3 Mart tarihini İş cinayetleri ile mücadele günü olarak ilan etmiştir. Geçtiğimiz 3 Martta da diğer emek meslek örgütleri ile birlikte ülkemizin örgütlü olduğumuz her yerinde kitlesel basın açıklamaları yaptık.

İş Güvenliği ile ilgili olarak başlattığımız ve yeni meclisin oluşmasına kadar sürecek olan imza kampanyasında da "Kaza, Kader, Fıtrat Değil Cinayet" diyerek iş cinayetlerinin durdurulmasını ve somut taleplerimizi paylaştık. Bu kampanyamıza ilgi her geçen gün büyüyerek artmaktadır.

Ayrıca Soma katliamının yıldönümünde 13 Mayıs 2015 tarihinde başta Soma olmak üzere ülkenin her yerinde emek meslek örgütleri olarak kitlesel basın açıklamaları yaparak işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili gerçekleri kamuoyu ile paylaşacağız. 16 Mayıs 2015 Cumartesi günü Soma‘da hep birlikte bir miting yaparak Soma halkı ve maden emekçileri ile birlikte "Kaza Değil Cinayet, Kader Değil Katliam" gerçeğini bir kez daha dile getireceğiz.

İş cinayetleri kader değildir! İş cinayetleri engellenebilir, yeter ki bilimin ve tekniğin gereği yapılsın! Yeter ki; her çalışmanın öznesi insan olsun!

Hepinize saygılar sunuyorum."

 

Güncellenme Zamanı: 24.04.2015 15:24:39
Güncellenme Zamanı: 24.04.2015 15:25:02
Güncellenme Zamanı: 24.04.2015 15:25:32
Güncellenme Zamanı: 24.04.2015 15:26:25
Güncellenme Zamanı: 24.04.2015 15:25:58
Güncellenme Zamanı: 24.04.2015 15:27:29
Güncellenme Zamanı: 24.04.2015 15:28:14
Güncellenme Zamanı: 24.04.2015 15:29:13
Güncellenme Zamanı: 24.04.2015 15:27:48
Güncellenme Zamanı: 24.04.2015 15:26:59

Adana Şube Kaynaklı »

24.04.2015 tarihinden itibaren 1966 defa okunmuştur.

 

ŞUBE İÇERİĞİ

ÇEVRE ANALİZLERİ YETERLİLİK BELGESİ
BİLGİ EDİNME BAŞVURUSU
SIKÇA SORULAN SORULAR
 

TMMOB MAKİNA MÜHENDİSLERİ ODASI ADANA ŞUBE
GÜZELYALI MAH. ADNAN KAHVECİ BLV. NO : 37/A 01170 ÇUKUROVA - ADANA
TEL: (+90) 322 2326420   FAKS: (+90) 322 2326419
e-POSTA:

SAYFA ÜSTÜ
ÖNCEKİ SAYFA

COPYRIGHT © 2024 TMMOB MAKİNA MÜHENDİSLERİ ODASI
MEŞRUTİYET CADDESİ No:19 KAT:6-7-8 KIZILAY / ANKARA
TEL: 0850 495 0 666   FAKS:(+90) 312 417 86 21
E-POSTA:

Key İnternet Hizmetleri