ANA SAYFA İLETİŞİM BİLGİLERİ BAĞLANTILAR SİTE HARİTASI E-POSTA GİRİŞİ ÜYE GİRİŞİ TMMOB
eski.mmo.org.tr ENGLISH
AKM ML MK EKM

27 Nisan 2024 Cumartesi    

EİM-MEDAK MİEM PBK

 'II. ULUSAL TIBBİ CİHAZLAR İMALATI SANAYİ KONGRESİ VE SERGİSİ-TİSKON' SAMSUN'DA GERÇEKLEŞTİRİLDİ

    Yayına Giriş Tarihi: 01.09.2008  Güncellenme Zamanı: 01.09.2008 15:28:10  Yayınlayan Birim: GENEL MERKEZ  
 

Güncellenme Zamanı: 01.09.2008 15:28:46

İki gün süren “II. Ulusal Tıbbi Cihazlar İmalatı Sanayi Kongresi ve Sergisi” 19-20 Ekim 2007 tarihlerinde Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Kongre ve Kültür Merkezinde yapıldı.

İki gün süren "II. Ulusal Tıbbi Cihazlar İmalatı Sanayi Kongresi ve Sergisi" 19-20 Ekim 2007 tarihlerinde Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Kongre ve Kültür Merkezinde yapıldı. Kongrenin açılış konuşmaları, MMO Samsun Şube Başkanı Kadir GÜRKAN, MMO Yönetim Kurulu Başkanı Emin KORAMAZ, Samsun Ticaret Odası Başkanı Adnan SAKOĞLU, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ferit BERNAY, Kamu İhale Kurumu'ndan Hicabi ECE, TBMM Sağlık Komisyonu Üyesi Erzurum Milletvekili Muzaffer GÜLYURT ve Samsun Valisi Hasan Basri GÜZELOĞLU tarafından yapıldı. Açılış konuşmalarının ardından "Türkiye'de Tıbbi Cihaz İmalatı Sanayi Envanteri Çalışması" ve "Envanter Projeksiyon Çalışmasının Yorumlanması"na ilişkin birer sunum yapıldı ve ardından sergi açılışı yapıldı. Kongrede "Türkiye'de ve Dünyada Tıbbi Cihaz İmalatı Sanayinin Mevcut Durumu", "Tıbbi Cihaz Sektöründe Mevzuat ve Uygulamalar", "Tıbbi Cihaz Sanayinde Teknoloji", "Tıbbi Cihaz Sanayinde Mühendisliğin Önemi ve Tasarım" başlıklı oturumlar ile "Ülkemizde Tıbbi Cihaz İmalatı Sanayinin Sorunları ve Çözüm Önerileri" ve "Tıbbi Cihaz Sanayinde İnovasyon" konulu iki ayrı panel düzenlenecek.
MMO Samsun Şube Başkanı Kadir GÜRKAN, kongrenin açılışında, "Tıbbi Cihazlar konusundaki dışa bağımlılığımız, sağlık hizmeti maliyetlerinin yüksek olmasının en önemli nedenlerindendir" dedi ve mevcut durumu şöyle özetledi: "Uluslararası planda ileri teknoloji ürünü tıbbi cihazlar, az sayıda büyük ve tekel konumdaki firmalar tarafından üretilmektedir. Bu cihazları üreten firmalar aynı zamanda bilgisayar, elektronik ve diğer alanlarda da üretim yapmakta ve AR-GE'ye yeterli kaynak ayırmaktadırlar. Üretici firma sayısının azlığı bu tekellerin pazar koşullarını istedikleri gibi belirlemelerine yol açmaktadır.
Tekelleşmiş büyük firmalar inovasyon yoluyla gelişen küçük firmaları üretici olsun, pazarlamacı olsun satın alarak ele geçirmekte, bu yolla rekabeti ortadan kaldırarak tıbbi cihazların yanı sıra bu cihazlara yönelik sarf malzemesi ve yedek parça satışı yoluyla büyük kârlar elde etmektedirler."
TMMOB Makina Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Emin KORAMAZ ise açılışta yaptığı konuşmada özetle şunları söyledi:
"Sağlık, insan yaşamının en temel gereksinimidir. Bu nedenle ülkelerin bütçelerinde sağlık harcamalarına ayırdıkları pay ve sağlıkla ilintili sektörlere verdikleri önem ülkelerin gelişmişliğinin, uygarlık düzeyinin ve ülke insanına verdiği değerin de önemli bir göstergesidir.
Ne yazık ki, tüm geri bıraktırılmış ülkelerde olduğu gibi, ülkemiz bütçelerinde de sağlığa ayrılan pay çok düşüktür. Bütçemizden sağlık harcamalarına 2005'te % 3,5, 2006'da % 4, 2007 yılında yalnızca % 3,3 gibi çok düşük bir pay ayrılmıştır.
Türkiye OECD ülkeleri içinde % 6 ile sağlığa GSMH'dan en az pay ayrılan ülke sıralamasındadır. Bu pay 2006 yılı için Almanya'da % 16, Fransa'da % 15, Hollanda'da % 15, İtalya'da % 12'dir. ABD'de bu oran % 19, Japonya'da % 18'dir.
Mal ve hizmet üretimi süreçlerinin uluslar arasılaştığı ve ticaretin tamamen serbestleştiği küresel ekonomide en önemli rekabet gücü teknolojik yetkinliktir. Bir ülkenin bilim ve teknoloji alanında yetkinleşmesi ise bu konuda o ülke devletinin vereceği doğrudan ve dolaylı desteklerle birebir ilintilidir. Bugün teknoloji üretiminin % 95'i gelişmiş ülkelerde yapılmaktadır. Gelişmiş ülkelerde on bin nüfus başına düşen araştırmacı sayısı 110–120, gelişmekte olan ülkelerde en fazla 40, Türkiye'de ise 7,5 kişidir.
Bu nedenledir ki, gelişmiş ülkeler bütçelerinde sağlık dahil tüm üretken yatırımlar için ayırdıkları yüksek meblağlarla kendi araştırıcı–üretici firmalarını doğrudan ve dolaylı olarak desteklemekte; bizim gibi ülkelere ise yeniden yapılandırma programları ile kamunun sağlık alanından çekilmesini ve bu alana verilen desteklerin azaltılmasını zorunlu tutmaktadırlar.
Dünya genelinde, elektronik, kimya ve makina sektöründe çalışan firmalar, "tıbbi cihaz ve malzeme üretimi" alanında yıllık işletme gelirlerinin % 7,5–8'ini Ar-Ge'ye ayırmaktadır. Çoğu orta büyüklükte işletmeler olan Türkiye'deki firmalarda ise bu oran % 0,8 civarındadır.
Bu faktörler bütün üretici sektörlere ve tıbbi cihazlar sektörüne de yansımakta; uluslararası tekeller bizim gibi ülkelerdeki pazar ve rekabet koşullarını diledikleri gibi yönlendirme, küçük firmaları ele geçirme olanağı vermektedir. Bir başka ifadeyle taptıkları "rekabet" olgusu bile ihlale uğramaktadır. Yine bu tekeller, tıbbi cihazlarla birlikte bu cihazlarda kullanılan yedek parça, sarf malzemesi alanında da büyük pazarlar edinmektedirler.
Yukarıda belirttiğim verilerde somutlanan eşitsizlikleri yaratan en önemli faktör küreselleşme olarak adlandırılan uluslararası sermaye lehine işleyen egemenlik süreçleridir. Küreselleşme süreçleri, özellikle gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerini her düzeyde etkilemekte, emek, üretim ve sağlık piyasalarının kuralsızlaştırılması (esnekleştirilmesi) dayatılmakta, özelleştirme uygulamaları ile ülkelerin sanayisi, tarımı, ormanları, madenleri, kamusal varlıkları, eğitim ve sağlık alanları ile kültürel mirasları talan edilmektedir.
IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü/Hizmet Ticareti Genel Anlaşması ve AB ile uyum yasaları bu sürecin başlıca aktörleridir. DTÖ anlaşmaları kapsamında gündeme gelen ve kısa adı GATS olan Hizmet Ticareti Genel Anlaşması işte bu çerçevede sanayiden mühendisliğe, eğitim ve sağlığa dek birçok alanın uluslararası sömürüye açılmasına hizmet etmektedir ve ne yazık ki ülkemiz adına bu anlaşmaya koşulsuz imza atılmıştır.
Bu bağlamda Gümrük Birliği ile Avrupa Birliği'nin etkilerine de değinmek gerekiyor. GB ve AB ile yeni pazar imkânları elde edeceği yanılsamasını yaşayan sanayimiz, geçen 12 yıl içerisinde 70 milyar ABD dolarından daha fazla değerde AB teknolojisi ve altyapısına yatırım yapmış; ancak ülkemiz ithal makina ile dolmuştur. Bu süreçte mühendislik ve eğitimli işgücü unsurları da ihmal edilmiştir.
Türkiye eşitsiz koşullarda Avrupa Birliği ile aynı ticaret politikasını uygulamakta; Gümrük Birliği'ne dahil olduğu için ülkemiz gelişmiş ülke kabul edilerek, üçüncü ülkelere en yüksek gümrük indirimini uygulamak zorunda kalmıştır. Bu kapsamda 2005 tarihinde yapılan düzenlemelerle 768 ürün çeşidinin ithalatında "TSE standardı aranması zorunluluğu" kaldırılmıştır.
İthalatın kontrolsüzlüğü sonucunda kırsal kesim başta olmak üzere, birçok bölgede cihaz sıkıntısı çekilmektedir. Serbest ithalat rejimi dolayısıyla ikinci ve hatta üçüncü el tıbbi cihazlar kolaylıkla ithal edilmektedir. Gerek bu durum, gerekse yeterli servis ve bakım hizmetlerinin bulunmayışı sonucunda ülkemizin bir cihaz hurdalığına dönüştüğü de tespit edilmelidir. Hastanelerdeki tıbbi cihazların bakım, onarım ve kalibrasyonunu denetleyecek biyomedikal mühendislik birimlerinin yeterli olmaması da bununla bağlantılı bir konudur.
Yine AB bağlamında ülkemizi ilgilendiren bir husus da sektörün yakından bildiği CE işareti konusudur. CE işareti zorunluluğu taşıyan bir makinanın AB üyesi ülkelere ve ilgili mevzuat uyumunu gerçekleştirmiş AB aday ülkelerine ihracatı gerçekleştirilemez durumdadır. Türkiye'de, ilgili yönetmeliklerin yayımlanarak zorunlu uygulamaya girmesiyle bu yönetmelikler kapsamında üretim yapan sanayici ve ithalatçıların, CE İşareti taşımayan makinaları piyasaya arz edememeleri söz konusudur. İhracatçı firmalar için CE işareti zorunluluğu bulunmakta ancak akredite yerli kuruluş olmaması nedeniyle AB ülkelerindeki akredite kuruluşlara önemli miktarlarda döviz ödenmektedir. Bu rakamın da 10 milyar dolara ulaşacağı tahmin edilmektedir. Bütün bu etkenler sonucunda ülkemiz tıbbi cihaz, alet ve sarf malzemesinde büyük oranda dışa bağımlı kılınmıştır. Tıbbi cihazların neredeyse tamamı, tıbbi alet ve sarf malzemelerinin büyük kısmı ithal edilmektedir. Tıbbi alet ve sarf malzemesi üreten yerli firmalarımız vardır. Ancak bunların birçoğu yabancı büyük firmalarla rekabet edebilecek durumda değildir.
Tıbbi alet ve malzemelere yönelik küçük ölçekli de olsa yerli üretim bulunmakta ancak yerli ürünlere güvensizlik ve genel ekonomik politikalardan ötürü KOBİ niteliğindeki yerli üretim bir türlü belirleyici olamamaktadır.
Türkiye tıbbi cihaz, alet ve sarf malzemelerinde büyük çapta ithalat yaparak, dışa bağımlı bir yapı sergilemektedir. Tıbbi cihaz, alet ve yedek parça üretimi yapan firmalar genellikle KOBİ niteliğinde olup hammadde yönünden ortalama % 60 gibi yüksek bir oranda dışa bağımlıdır. Tıbbi cihazdaki bağımlılık oranı ise % 85 ile yine yüksek bir seviyededir. Yerli üretim ise % 15'tir. Genel olarak düşük katma ürünler imal edilmektedir. Her biri kendi alanlarında bir zincir oluşturan (elektrik-elektronik, kimya, tıbbi malzemeler v.s.) dallarda uluslararası tekeller ile rekabet oldukça zor görünmektedir.
Dış Ticaret İstatistiklerine göre tıbbi cihaz ve malzeme ithalatı 2005 yılında 510, 2006 yılında ise 920 milyon doları bulmaktadır. İhracat ise 2006'da sadece 65 milyon dolardır. İthalatı yüksek katma değerli ileri teknoloji ürünlerini kapsamakta olan bu cihazların yıllık yedek parça ihtiyacı 100 milyon dolara ulaşmaktadır. Ayrıca ülkeye ikinci ve üçüncü elden cihazlar da girmektedir. İhracatın ithalatı karşılama oranı % 14 civarındadır. Buradan da bir kez daha söylenebilir ki Türkiye bu alanda dışa bağımlıdır ve uygulanan sanayi politikaları ve ekonomik programlar bu bağımlılığı pekiştirmektedir.
Sektörde 2.000 civarında firma üretimde bulunmakta ve üretimleri imalat sanayinin % 0,83'ünü, istihdamın da % 0,81'ini oluşturmaktadır. Sektördeki firmaların % 57,39'u teknolojik yenilik yapmaksızın üretim yapmaktadırlar.
Tıbbi cihaz ve malzemelerin ülke içinde dağılımı bölge ve kentlere göre oldukça dengesizdir. Bu tip cihazların % 70'i İstanbul, İzmir, Ankara, Adana, Bursa, Eskişehir ve Gaziantep gibi büyük illerde toplanmıştır. Yalnızca İstanbul'da MR ve Doppler v.s. tipi cihazların bulunduğu tıbbi merkezlerin sayısının tüm İngiltere'dekinden fazla olduğu ifade edilmektedir. Türkiye'nin yalnızca 28 kentinde modern tıbbi cihazların olduğu hastane, klinik, laboratuar veya tıbbi merkez bulunmamaktadır.
Ayrıca sağlık hizmetlerinde "sosyalleştirme" adı altında Sosyal Sigorta (Eğitim Araştırma) hastaneleri üniversite hastaneleri ve devlet hastaneleri birleştirilmiş ancak, özel hastanelere aktarılan hasta sayısı ile hizmet önemli ölçüde özelleştirilmiştir. Sonuçta, insanlarımıza, hastalara ve ilgili sektöre büyük bedellere mal olan bir işleyiş söz konusudur.
Bu sorunların aşılması için güçlü kamu destek ve teşviki verilmesi; AR-GE alt yapısının oluşturulması; Odalar-meslek kuruluşları-üniversite-sanayi işbirliğinin kurularak geliştirilmesi; gerekli yasal düzenlemelerin yapılması ve nihayet ulusal tıp teknolojisi sanayisinin oluşum ve gelişmesine çalışılmalıdır.
Yerli üreticilerin yabancı üreticilerle rekabet edebilir hale gelmesi, ihracatın ithalata bağımlı kılınmaksızın artırılması, yerli üretim artışı sayesinde sağlık hizmeti maliyetlerinin azaltılması sağlanmalı ve nihayet kamunun yeniden sosyal devlet uygulamalarına yönelmesi gerekmektedir.
Standartları belirlenmiş üretim ve sağlık hizmetleri ağı oluşturulması; tıp teknoloji ve uygulamalarının halka indirilerek yaygınlaştırılması; engellilerin toplumsal yaşama adapte edilmesi; işgücü kaybının önlenmesi; ekonominin her boyutta güçlendirilmesi; insanlarımızın kaybolan gelecek ve güven duygusunun oluşturulması, sektörümüzün ısrarla vurgulaması gereken sosyo-ekonomik politikalar olmalıdır.
Sektörün yüksek teknolojiye dayalı olması nedeniyle ilk yatırımların yüksekliği ve yetersiz know–how, yerli üretimin aşması gereken sorunlardır. Bu noktada, oluşması gereken ulusal tıp teknolojisi sanayimizin, büyük sanayi üretimi hedefinin bulunması gerektiğine vurgu yapmak istiyorum. Aynı şekilde tedavi, teşhis ve sağlığı korumada yaygınca kullanılan ve bugün büyük ölçüde ithal edilen tıbbi alet ve sarf malzemede de yerli üretime yönelmek hedeflenmelidir.
Ülkemizin bu alanlardaki dışa bağımlılığı ile sağlık alanında yapılan düzenlemeler arasında birebir bağlar bulunduğunu görmek ve buradan hareketle kapsamlı bir sağlık politikası oluşturulması gerekmektedir. IMF, Dünya Bankası, Hizmet Ticareti Genel Anlaşması ve AB ile uyum yasalarının bütün sektörlerimizi nasıl olumsuz bir şekilde etkilediği görülmeli; sosyal güvenlik ve sağlık alanında uluslararası kuruluşların dayattıkları düzenlemelerle insan sağlığının ticarileştirilmesine karşı çıkılmalıdır. Ancak böylelikle üretici sektörlerdeki yerli üretimin geliştirilmesi, dışa bağımlılığın azaltılması ve ortadan kaldırılması istemleri, ülkemiz ve insanımız lehine bir bütünlük ve anlam kazanmış olacaktır."

Tüm »

01.09.2008 tarihinden itibaren 3257 defa okunmuştur.

 
SAYFA ÜSTÜ
ÖNCEKİ SAYFA

COPYRIGHT © 2024 TMMOB MAKİNA MÜHENDİSLERİ ODASI
MEŞRUTİYET CADDESİ No:19 KAT:6-7-8 KIZILAY / ANKARA
TEL: 0850 495 0 666   FAKS:(+90) 312 417 86 21
E-POSTA:

Key İnternet Hizmetleri