ANA SAYFA İLETİŞİM BİLGİLERİ BAĞLANTILAR SİTE HARİTASI E-POSTA GİRİŞİ ÜYE GİRİŞİ TMMOB
eski.mmo.org.tr ENGLISH
AKM ML MK EKM

25 Nisan 2024 Perşembe    

EİM-MEDAK MİEM PBK

 ULUSLARARASI DOĞALGAZ KONGRESİ VE SERGİSİ 2007 YAPILDI

    Yayına Giriş Tarihi: 01.09.2008  Güncellenme Zamanı: 01.09.2008 15:55:08  Yayınlayan Birim: GENEL MERKEZ  
 

Güncellenme Zamanı: 01.09.2008 15:57:58

Odamız tarafından düzenlenen Uluslararası Doğalgaz Kongresi ve Sergisi 2007 Ankara Sheraton Hotel'de yapıldı.

Odamız tarafından düzenlenen Uluslararası Doğalgaz Kongresi ve Sergisi 2007 Ankara Sheraton Hotel‘de yapılan kongrenin açılış konuşmaları, Kongre Yürütme Kurulu Koordinatörü Oğuz Türkyılmaz, Oda Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, Botaş Genel Müdürü Saltuk Düzyol ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Bekir Aksoy tarafından yapıldı.

Oda Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz ve TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı‘nın açılış konuşmaları yazının devamındadır.
TMMOB Makina Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu Başkanı Emin KORAMAZ'ın
"Uluslararası Doğal Gaz Kongresi 2007"yi
Açış Konuşması
( 03.05.2007)



Sayın Müsteşarım,
Sayın Birlik Başkanım,
Kamu Kuruluşlarının Sayın Genel Müdürleri ve Yöneticileri,
Kongremize Türkiye Dışından Katılan Sayın Konuklarımız,
TMMOB'ye bağlı Odaların Sayın Başkan ve Yöneticileri,
Enerji ve Doğal Gaz Sektöründe Örgütlü Kuruluşların Sayın Başkan ve Yöneticileri,
Kongremizi Destekleyen Kurum, Kuruluş ve Firmaların Sayın Temsilcileri
21 Üniversitemizin Sayın Akademisyenleri, Sayın Delegeler,
Değerli Basın Mensupları, Sektörel Yayınların Değerli Temsilcileri,
TMMOB Makina Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Uluslararası Doğal Gaz Kongresi'ne hoş geldiniz.
Odamız her çalışma döneminde meslek ve uzmanlık alanlarımızla ilgili gelişmeleri ve sorunlarımızı tartışmaya açmak, görüş ve önerilerimizi yetkililere iletmek, kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla Kongre, Kurultay ve Sempozyum düzeyinde bir dizi etkinlik düzenlemektedir.
Bildiğiniz gibi enerji biz mühendislerin varlık nedeni olan sanayinin, üretimin ve kalkınmanın en temel girdisidir. Günümüzde enerji üretim ve tüketim miktarları yanı sıra birim enerji ile yaratılan ekonomik değer ülkelerin gelişmişliğinin en önemli göstergelerinden biri haline gelmiştir.
Bu nedenle bu dönem içinde yapmayı planladığımız 26 ayrı kongre, kurultay, sempozyum etkinliklerinin 6'sı enerji konuludur. Bunlar: Uluslararası Doğalgaz Kongresi, Enerji Verimliliği Kongresi, Güneş Enerjisi Sistemleri Sempozyumu, Rüzgar Enerjisi Sempozyumu, Yeni ve Yenilenebilir Enerji Kaynakları Sempozyumu, III. LPG-CNG Kongresi ve TMMOB adına Jeofizik, Jeoloji, Kimya ve Maden Mühendisleri Odaları ile birlikte düzenleyeceğimiz Jeotermal Kongresi'dir.
Kongre, kurultay ve sempozyum etkinliklerimiz yanı sıra Enerji Çalışma Grubumuz her dönem yeni ve yenilenebilir enerji kaynakları ve doğal gaz temin ve tüketim politikaları konularında Oda Raporları yayınlamaktadır. Enerji ile ilgili birçok çalışmada referans olarak gösterile bu raporlar bu Kongrede yapılacak tartışmaların da katkısıyla güncellenecek ve kamuoyu ile paylaşılacaktır.
Yine enerji konusu Odamızın eğitim ve belgelendirme çalışmalarında önemli bir yer tutmaktadır. Uzmanlık ve Belgelendirme Yönetmeliğimiz uyarınca doğal gaz sektöründe hizmet verecek üyelerimiz eğitime tabu tutulmakta ve belgelendirilmektedir. Belgelendirme faaliyetleri için Oda merkezinde kurduğumuz Personel Belgelendirme Kuruluşumuz, ilgili AB standardı kapsamında TÜRKAK'a akredite ettirilmiştir Yine Odamızda Jeotermal Enerji Uygulamaları, Güneş Enerjisi Sistemleri, Isı Yalıtımı ve Enerji Yönetimi ile Doğal Gaz konularında kurslar ve seminerler düzenlenmektedir. Bu konularda zengin bir yayın faaliyetimiz de bulunmaktadır.
Enerji sektöründe ilgili kurum ve kuruluşlarla yakın işbirliği içinde olan Odamız bu dönem Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi Yönetim Kurulu'nda da temsil edilmektedir.
Sevgili Katılımcılar,
Şimdi uluslararası bağlamdan hareketle ülkemizdeki doğal gaz ve enerji politikalarına ilişkin somut duruma değinmek istiyorum.
Bildiğiniz gibi uluslararası enerji politikalarında petrolün yanı sıra doğal gaz da önemli bir yere sahiptir. Bir çok avantajı nedeniyle doğal gaz dünyanın en gözde enerji kaynaklarından biri haline gelmiş, boru hatları dünyanın dört bir tarafına uzanarak ülkeler arasındaki siyasi ve ekonomik işbirliklerini artırmıştır. Ama bir yandan da boru güzergahlarının rotası ciddi bir rekabet alanı olmuştur.
Hemen yanı başımızda dünyanın önemli ekonomilerinin yer aldığı Avrupa'da, doğal gaz tüketimi 2005 yılında 535 milyar m³ iken, üretiminin sadece yarısı kadar bir bölümü olan 270 milyar m³'ü kendi kaynaklarından karşılanabilmiştir. Doğal gaz rezervlerindeki azalma trendine karşı Avrupa piyasasında özellikle de çevresel nedenlerle doğal gaza olan talebin artması, piyasadaki arz açığının nereden, nasıl ve en güvenilir şekilde karşılanabileceği konusundaki arayışları gündemde tutmaktadır.
Rusya'nın arzdaki ağırlığı, "güvenlik" endişesini artırmakta, Orta Asya ve Ortadoğu'daki kaynaklara yönelik arayışları artırmaktadır. Bu bağlamda, petrol ve doğal gaz boru hatları için transit bir ülke olmanın yanı sıra bir enerji terminali olma niteliğiyle Türkiye'nin jeopolitik önemi artmaktadır.
Bulunduğumuz coğrafyanın Kafkaslar, Ortadoğu ve Orta Asya'nın yoğunlaştığı sıcak bir bölgede yer alması hem risk hem de bazı "avantajları" beraberinde getirmektedir. Risklerin akılcı yönetimi ve avantajların ülke çıkarları doğrultusunda hızlı ve etkili şekilde değerlendirilmesi, önümüzdeki yıllarda, diğer faktörlerle birlikte Türkiye'nin dünyadaki siyasi konumunun belki de belirleyicisi olabilecektir. Ancak, acaba Türkiye şu andaki siyasi tercihleri, bağlantıları ve de yönetim kabiliyetleri ile buna muktedir midir? Bu çok önemli bir sorudur.
Zira enerji kaynaklarının kullanımı ve bu kaynaklar üzerindeki hakimiyet kavgası günümüzde doruk noktaya ulaşmıştır. Doğalgaz, su, petrol gibi enerji kaynakları, başlı başına birer ekonomi politik ve ülkelerin egemenliği, bağımsızlığı konusuna dönüşmüştür. Yalnızca Afganistan ve Irak işgallerini anımsamak bile bu açıdan yeterlidir.
Bu uluslararası konjonktür içinde Türkiye'de sadece doğal gaz değil, enerji sektörünün tamamıyla ilgili olarak ülkemizin yakın geleceği için; gerek enerji arzı güvenliği ve halkın enerjiyi en ucuz ve sağlıklı şekilde kullanabilmesi, gerekse verimlilik ve çevre faktörlerini göz ardı etmeyecek yeni yaklaşım ve çözümlere acilen ihtiyaç duyulmaktadır.
Değerli Katılımcılar,
Bu noktada doğal gazda başlıca dört parametreye dikkatinizi çekmek istiyoruz.
İlki serbestleştirme uygulamalarının sonuçları ve yaşanan sorunlar.
İkincisi Rusya'ya ve İran'a olan bağımlılık ve yapılan anlaşmaların Türkiye aleyhine hükümler içermesi.
Üçüncüsü doğal gaz piyasasının yeniden yapılandırılmasına bağlı olarak teknik şartnameler ve kent içi doğal gaz dağıtım ve uygulamalarına ilişkin sorunlar.
Dördüncüsü de kent içi doğal gaz uygulamalarında yetkilendirmeye ilişkin sorunlardır.
Ülkemizde enerji sektöründe neo liberal düzenlemeler 1984 yılında başlamış özelleştirme, küçültme–parçalama ve serbestleştirmelere geçilmiştir. Bu sürecin sonunda enerji maliyetleri sürekli artmış, elektrik üretimi ağırlıklı olarak doğal gaza dayandırılmış, Türkiye elektriği pahalı üreten ülkelerden biri haline gelmiş, enerji alanında dışa bağımlılığı artmıştır.
TEK'in faaliyet gösterdiği 20 yıllık süre içerisinde elektrik enerjisi üretimi 1970 yılına göre 7,2 kat artmış, özelleştirme ve serbestleştirme uygulamalarının yoğunlaşmasından günümüze ise elektrik üretimi ancak 2,8 kat artış gösterebilmiştir.
Anımsayalım, 2006 Temmuz'unda Bursa'da bir santralde çıkan arıza sonrası bazı özel kesim elektrik üreticilerinin zarar ettikleri gerekçesiyle üretimi durdurmalarıyla, birçok il saatlerce karanlıkta kalmıştı. Şimdi vurgulayarak belirtmek istiyorum: Bu olay özelleştirmelerin tamamlanamamış olmasının avantajlarına işaret etmiştir. Zira kamu santralleri olan Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy'ün kontrol yetkisi hala kamunun elindedir ve böyle bir kesinti sırasında devreye alınabilmişlerdir.
Bir kamu hizmeti olan elektrik, termik santralleri, doğalgaz santralleri, trafoları, dağıtım şebekeleri ile birlikte bir bütündür. Bu bütünün parçalanmış olması ülkemize yarar değil, zarar getirecek ve hemen birkaç yıl sonra kamunun yeniden yatırım yapması bir zorunluluk olarak kendini dayatacaktır.
Aynı husus doğal gaz için de geçerlidir. Doğal gazı kullanmak kamusal bir haktır ve kentsel dağıtım hizmetleri özel şirketler eliyle verilse de kamusal bir hizmet söz konusudur. Doğal gaz sistemi de ülke girişlerindeki ölçüm istasyonları, iletim ve dağıtım şebekeleri, bu şebekelerdeki kompresör istasyonları, basınç düşürme ve ölçüm istasyonları, pig istasyonları, vana grupları v.b. birçok bileşenden oluşur. Bu faaliyetlerde bir planlama, eşgüdüm ve denetim zorunludur. Sistemin parçalar haline bölünmesi, her bir parçanın, ithalat, iletim, toptan satış, dağıtım, depolama v.b. faaliyetler üzerinden özelleştirilmesi ve çok sayıda özel şirket eliyle gerçekleştirilmesi, eşgüdümü zorlaştıracak, planlamayı güçleştirecektir.
Değerli Katılımcılar,
Şimdi ise Rusya'ya ve İran'a olan bağımlılık ve yapılan anlaşmaların Türkiye aleyhine hükümler içermesi konusuna değinmek istiyorum.
Doğal gazda Rusya ve İran'a aşırı bağımlılığın tehlikeli sonuçlarını geçtiğimiz yıl Rusya ile Ukrayna arasındaki gaz kesintisinde ve İran'ın kış nedeniyle gaz akışını durdurması dolayısıyla yaşamıştık. Sadece bu örnekler bile doğal gaz temin kaynaklarının çeşitlendirilmesinin önemini göstermektedir.
Öte yandan başta Rusya olmak üzere çeşitli ülkelerle yapılan doğal gaz alım sözleşmeleri, "ticari sır" içerdikleri gerekçesiyle sürekli gizli tutulmakta ve kamuoyundan saklanmaktadır.
Bu sözleşmelerin eksiksiz uygulanmaları halinde, "Al ya da Öde" koşulları Türkiye'yi milyarlarca dolarlık ödeme yükümlülüğü ile karşı karşıya bırakabilecektir. Bu nedenle ve anlaşmalardaki yüklü alım yükümlülüklerinden dolayı yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretimine yeterli yatırım yapılmamıştır. Yerli linyit yakıtlı termik santraller düşük kapasitede çalıştırılmış ve ilave kapasite artışlarına izin verilmemiştir.
Böylece ülkemiz elektrik enerjisi üretiminde % 45 oranında doğalgaza bağımlı kılınmıştır. Üretimde "Yap İşlet Devret" ve "Yap İşlet" modelleri ve yüksek fiyatlı yüzde yüz alım garantili sözleşmelerle enerji maliyetleri sürekli artmaktadır. YİD ve Yİ uygulamalarının sakıncaları açık seçik bir şekilde ortaya çıkmışken, şimdi Elektrik Piyasası Yasasında yapılan değişiklikle elektrik üretim ve dağıtım tesislerinin özel sektöre devredilmesi gündeme getirilmiştir.
Değerli Katılımcılar,
Üçüncü olarak doğal gaz piyasasının yeniden yapılandırılmasına bağlı olarak teknik şartnameler ve kent içi doğal gaz dağıtım ve uygulamalarına ilişkin sorunlara değineceğim.
İlgili yasaya göre doğal gaz piyasasının en önemli aktörlerinden biri, kentsel doğal gaz dağıtım lisansı alan şirketlerdir. Doğal gaz dağıtım lisansı verilen kentlerde şebeke yapımı, konutlara gaz verilmesi, sanayi tesislerinin doğal gaza dönüştürülmesi v.b. uygulamalarda düzenleyici teknik şartnamelerin hazırlanması ve uygulanması görev, yetki ve sorumluluğu kentsel gaz şirketlerine devredilmiştir. Kentsel Doğal Gaz dağıtım şirketlerinin tümü için geçerli olacak, ülke çapında zorunlu uygulaması olan İç Tesisat, Servis Hattı, Şebeke Yapım ve Endüstriyel Tesis Doğal Gaz Dönüşüm şartnameleri yoktur. Bu durumda, her kent ve şirketin uygulamaları farklı olabilmektedir.
Her kentte farklı uygulamalar olduğu gibi, kentsel gaz şirketlerinin uygulamaları da yeterince denetlenmemektedir. Bu sakıncalı uygulamaya bir an önce son verilmesi ve ülke genelinde geçerli, tüm gaz şirketleri için bağlayıcı olacak ortak teknik şartname ve düzenlemelerin yürürlüğe konması için Odamızın yapmış olduğu çağrılara ve ortak çalışma önerilerine kulak verilmelidir. Bu düzensizliğin bir an önce giderilmesi ve ülke çapında geçerli olacak yapım şartnameleri ve uygulama birliğinin tesisi zorunludur.
Bu amaçla Odamız bu Kongreye son derece hazırlıklı olarak gelmiş bulunmaktadır. Ulusal düzeyde zorunlu olarak uygulanacak uygulama standartları ve ilgili şartnamelerle ilgili olarak: "Binalarda İç Tesisat Şartnamesi", "Endüstriyel Tesislerde İç Tesisat Şartnamesi", "Kentsel Doğal gaz dağıtım Şebekeleri Ve Servis Hatları Şartnamesi" Odamız çalışma gruplarınca hazırlanarak sizlere dağıtılmıştır. Önerilerimizi bu kongrede sizlerle paylaşarak, görüş ve önerilerinizi alacağız. Kongrede dile getirilen görüş ve önerilerin ışığında Odamızın son şeklini vereceği bu şartnameleri onaylaması ve yayınlaması için Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu'na sunacağız.
Değerli Katılımcılar,
Dördüncü husus olan yetkilendirme konusuna gelirsek, mevcut durumu kısaca aktarmak istiyorum.
Bildiğiniz gibi Doğal Gaz Sertifikalandırma Yönetmeliği'ne göre, İç Tesisat ve Servis Hatları Sertifikası alacak firmalar bünyelerinde ‘Doğal Gaz İç Tesisat Mühendis Yetki Belgesi"ne sahip bir makine mühendisi bulundurmak zorundadır. Bu firmalarda çalışan mühendisler doğal gaz uygulamalarına ilişkin proje ve teknik uygulama sorumluluklarını üstlenmektedir. 6235 sayılı TMMOB Yasası uyarınca Resmi Gazete'de yayımlatılarak yürürlüğe sokulan "TMMOB Makine Mühendisleri Odası Serbest Müşavirlik Mühendislik Büroları Tescil ve Mesleki Denetim Yönetmeliği"ne göre bu hizmetleri sürdürecek bürolar Odamızdan Serbest Müşavir Mühendis Büro Tescil Belgesi almak zorundadır.
6235 sayılı TMMOB Yasası mühendislerin sicillerinin tutulması, mesleki uygulama ve meslek etiği açısından denetlenmesi görevini Odamıza vermiştir. Odamız Büro Tescil Belgesi uygulaması ile ülke genelinde üyelerinin hizmet sicilini tutmaktadır. Bu uygulama ile bir mühendisin birden fazla firmada çalışıp çalışmadığı, disiplin cezası alan üyelerinin mesleki faaliyette bulunup bulunmadığı, hizmetlerin mesleki standartlara uygunluğu, KDV Yasası uyarınca Odamız tarafından belirlenen asgari ücretlere uygun davranılıp davranılmadığı konuları takip edilebilmektedir.
Ancak bazı kentsel gaz dağıtım şirketleri defalarca uyarmamıza rağmen, "İç Tesisat ve Servis Hatları Sertifikası" almak için başvuran firmalardan Makina Mühendisleri Odası SMM Büro Tescil Belgesi istememekte ısrar etmektedir.
Doğal Gaz Piyasası Yasası ve bu Yasaya bağılı olarak çıkarılan Yönetmelikler, bu sektörde hizmet veren kuruluşların diğer yasa ve yönetmeliklerden kaynaklanan sorumluluklarını ortadan kaldırmamaktadır. Bu husus, EPDK'nın bir yazısı ile Odamıza da bildirilmiştir. Ticari bir faaliyet yanında doğal gaz dağıtımıyla ilgili kamusal bir hizmeti de yerine getiren gaz dağıtım şirketlerinin bu hususta duyarlı olması gerektiğini, burada bir kez daha hatırlatıyorum.
Değerli Katılımcılar,
Odamızın konuya ilişkin yılların birikimiyle oluşturduğu bir dizi kapsamlı öneriler bulunmaktadır. Arkadaşlarımız bunları dile getirecekler ve bu Kongrenin katkılarıyla sonuç bildirgesini en doyurucu bir biçime getirecek ve kamuoyuna sunacağız. Kongre esnasında sorularınızla, yorumlarınızla azami katkılarınızı bekliyoruz. Ben şimdi bazı satırbaşı önerilerle konuşmamı tamamlayacağım.
Kamusal planlama, kamusal üretim ve yerli kaynak kullanımını reddeden özelleştirme politikalarından vazgeçilmeli, kamunun eli kolu bağlanmamalı, kamusal planlama esas olmalı ve kamu eliyle yatırımlar yapılabilmelidir.
Ülkemizin enerji politikalarında temel kıstas kamusal planlamaya dayalı temiz, ucuz, bol ve yerli enerji olmalıdır.
Rusya ve İran'a bağımlılığımızın azaltılmasına yönelik çalışmalar yürütülmeli, başka ülkelerden kaynak çeşitlendirmesine gidilmeli, yerli doğal gaz arama ve üretim faaliyetleri desteklenmeli, doğal gaz depolama tesis yatırımlarına öncelik verilmelidir.

Mevcut doğal gaz alım anlaşmalarını "takrir–i müzakere", yani yeniden görüşme konusu yapılmalı, anlaşmalarda fiyat, alınmayan gazın bedelinin ödenmesi, ödemelerin nakit olarak yapılması, gazın üçüncü ülkelere satılmasının önlenmesi v.b. ülkemiz aleyhine şartlar iptal edilmelidir.
Bina ve endüstriyel tesisler iç tesisatlarında ve kentsel doğal gaz dağıtım şebekeleri ve servis hatları yapımında, Odamız tarafından hazırlanan şartnameler, EPDK tarafından ülke çapında zorunlu uygulanacak şekilde yürürlüğe konulmalıdır.
Doğalgaz imalatları ve tesisatlarında ihtisaslaşmış ve Odamız tarafından eğitilmiş, belgelendirilmiş ve yetkilendirilmiş makina mühendislerinin istihdamı zorunlu olmalıdır.
Değerli Katılımcılar,
Odamız adına Kongrenin gerçekleştirilmesini sağlayan Düzenleme ve Yürütme Kurullarına, Kongrede bildiri sunacak ve panellerde yer alacak konuşmacılara, delege ve izleyiciler ile katkıda bulunan kurum ve kuruluşlara, Kongremize bildiri sunarak ve panelist olarak katılarak destek veren Elektrik, Harita ve Kadastro, Jeofizik, Jeoloji Maden, Petrol, Mühendisleri Odası'nın Başkan ve yöneticilerine, Türkiye dışından gelen özel konuklarımıza, Kongre Sekreterlerimiz Işık Ekin YILMAZ, Emin UYSAL, Oda Enerji Verimliliği Danışmanı Tülin KESKİN, OYK Üyeleri Ahmet ENİŞ, Barış LEVENT, Osman TEZGİDEN, Şuayip YALMAN ve Oda Enerji Çalışma Grubu Başkanı Oğuz TÜRKYILMAZ'a Oda Yönetim Kurulumuz adına içtenlikle teşekkür ediyorum.
Etkinliğimizin başarılı geçmesi dileğiyle hepinizi selamlıyorum.


Mehmet Soğancı
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Açılış Konuşması

MMO Uluslar arası Doğalgaz Kongresi 2007
3–5 Mayıs 2007 Ankara
Açılış Konuşması



Değerli Konuklarımız,
Sevgili Arkadaşlarım,

Hepinizi TMMOB Yönetim Kurulu adına saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri, 14-29 Nisan mitingleri, 28 Nisan askerlerin e-muhtırası, 367 ile ilgili Anayasa mahkemesi kararı, Temmuz ayında yapılacak erken seçim, İstanbul'da 1 Mayıs günü –biz oradaydık- yaratılan devlet terörü. Bu kelimeler son bir aydır yaşananların kısa özeti. Evet, bizim ülkemiz sıkıntılı, sancılı ve sorunlu bir ülkedir. Bu yaşananlar ve yaşatılanlar tüm dünyayı bir karabasana sokan kapitalist küreselleşmenin ülkemize yansımalarıdır. Özetle de biz, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği olarak, "bu ülke bu halk bu yaşananlara müstahak değildir" diyoruz. Aydınlık bir Türkiye ve aydınlık bir gelecek için bir meslek örgütü sorumluluğumuzla ve öznesine insanı koyan bir çalışma anlayışı ile meslek alanlarımız üzerinden bu ülke için, bu halk için doğruları söylemeye devam ediyoruz. Sözlerime başlarken bunları ifade etmek durumundayım.

Sevgili Katılımcılar,

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve tüm birimlerinin gündeminde enerji sorunları ile çözüm yolları hep birinci sırada olmuştur. Çalışma dönemlerinde tüm birimlerimizde enerji tüm yanları ile tartışılmakta, biriktirilenler üyelerin ve kamuoyunun gündemine taşınmaktadır. Makina Mühendisleri Odamızın bu gün başlayan bu kongresi de, işte bu sözlerimizin yaşama geçirilmesinin bir örneğidir.

Oda Başkanımın bu kapsamlı değerlendirmesinin ardından enerji üzerine birkaç konuyu da ben vurgulamak istedim:

Dünya enerji tüketiminin 2005–2030 yılları arasında %50'den fazla artacağı, bu artışın sanayileşmiş ülkelerde %25 civarında olurken, -özellikle Asya, Orta ve Güney Amerika olmak üzere- gelişmekte olan ülkelerde iki kat olarak gerçekleşeceği öngörülmektedir.

Enerjinin ve elektrik enerjisinin yeterli, güvenilir, tüm toplumsal kesimler için erişilebilir bir şekilde temini ve bunun sürdürülebilir olması ülkelerin öncelikli konuları arasındadır. Bu anlamda enerjinin planlama ve yönetim boyutları önem kazanmaktadır. Özellikle, dünyada sık sık gündeme gelen enerji veya enerji hammaddeleri krizleri, ülkeleri, enerji politikalarını olası krizleri gözeterek planlamaya, kaynak kullanımında dikkatli olmaya ve ekonominin enerjiye olan bağımlılığını azaltacak önlemleri almaya yöneltmiştir. Bu çerçevede, ulusal kaynakların etkin, verimli ve rasyonel kullanımları ülkelerin enerji yönetimleri için hayati önem taşımaktadır.

Enerji üretimi halen büyük ölçüde petrol, doğalgaz, kömür gibi fosil yakıtlara dayalıdır ve bu durumun yakın gelecekte de süreceği öngörülmektedir. Özellikle petrol ve doğalgazın dünyada belirli bölgelerde yoğunlaşmış olması, bu kaynaklar açısından zengin olan bölgelerin ve buralardaki enerji kaynaklarının kontrolünü son derece önemli hale getirmektedir. ABD'nin bu yöndeki girişimlerini askeri güç kullanarak sürdürdüğü günümüzde enerji arz güvenliği, bir dış politika unsuru ve stratejik öneme sahip bir konu haline gelmiştir.

Avrupa Birliği'nin Rusya Federasyonundaki enerji kaynaklarına bağımlı olması, Rusya'nın dış ilişkilerinde enerji kaynaklarının önemli bir unsur olarak kullanılması, Rusya-Ukrayna arasındaki gerilimlerin doğalgaz naklini etkilemesi, AB üyesi ülkelerin ortak enerji politikası olması yönündeki beklentilere rağmen Polonya ve Ukrayna'yı dışarıda bırakarak Rusya ile Almanya'nın deniz üzerinden doğalgaz ulaştırılmasına olanak sağlayacak anlaşma yapmış olmaları, vb konular önümüzdeki dönemlerde de enerji kaynaklarının kontrolü konusunda uluslararası çatışma ve gerginliklerin gündeme geleceğinin, enerjinin uluslararası ilişkilerin önemli bir bileşeni olacağının göstergeleridir.

Avrupa Birliğinin enerji temin politikalarında dördüncü arter olarak tanımlanan geçiş hattı da Türkiye'dir. Ülkemiz hem öz kaynakların kullanımında, hem de zengin enerji kaynaklarının, tüketimi yüksek Batı dünyasına ulaştırılmasında uluslararası geçiş yolu olma hususunda bağımsızlığını esas alan politikalar oluşturmak ve izlemek zorundadır.

Dünyada da, bir yandan hâkim güç odakları arasında zengin petrol ve doğalgaz rezervlerinin kontrolüne yönelik çatışma ve gerilimler artmakta, ABD tarafından dünyanın enerji kaynakları açısından zengin bölgelerinde askeri güç kullanımına gidilmektedir. Diğer yandan küresel ısınmaya ilişkin araştırmalar birbiri ardına yayınlanmakta, fosil yakıtların yerini alabilecek yeni enerji kaynaklarının, yeni enerji dönüşüm süreçlerinin ve enerji etkin teknolojilerin devreye sokulması yönündeki çalışmalar da ilerlemektedir. Ülkemizde de enerji sektöründe, hegemonik güçlerin politikalarına tabi olunması yerine bağımsızlığı öne koyan politikalar izlenmesi, enerji üretim ve dönüşüm süreçlerinde kökten sayılabilecek teknolojik değişim seçeneklerinin açık tutulması, bu konularda üniversiteler ve araştırma kurumları, ilgili sektörler ve yetişmiş eleman açısından hazırlıklı olunması önemlidir.

Dünya Bankası'nın, kamunun küçültülmesini amaçlayan yapısal uyarlama kredileriyle 1980'li yıllardan başlayarak gündeme getirilen neoliberal politika ve uygulamalar doğrultusunda, ülkemiz enerji sektöründeki kamu kuruluşları belirsizlik içine sokulmuş, planlama, koordinasyon, eleman, finans kaynakları vb açılardan geriletilmiş, üretime, teknik hizmetlere ve kamu hizmetlerine yönelik işlevleri yıpratılmış, buna karşılık siyasetçilerin ve firmaların müdahalelerine giderek daha açık hale getirilmiştir. Bu süreçte Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu/Kurumu'nun oluşturulması ve piyasa yasalarının yayınlanması gibi aşamalar geçirilmiş olup, günümüzde AB'ye uyum ve AB merkezli bölgesel platformlar çerçevesinde sektörde ticarileştirme uygulamaları sürdürülmektedir.

Yaklaşık yirmi yıldır sürdürülmekte olan "enerji sektöründeki özelleştirme ve liberalizasyon sürecinin enerji sektöründe ve ülke ekonomisinde doğrudan ya da dolaylı olarak yarattığı tahribat TMMOB ve bağlı odaları tarafından yıllardır dile getirilmektedir. Bugün bu tahribatın boyutları, soruşturmalar, çeşitli dava süreçleri, Sayıştay raporu, TBMM Araştırma Komisyonu Raporu vb belgeler sonucunda göreceli olarak açıklığa kavuşmuştur.

Türkiye, yeni liberal politikalar doğrultusundaki uygulamalarla enerji sektöründe ulusal ihtiyaçlarının tam tersine gelişen bir sürecin içine sokulmuştur. Ülke ihtiyaçlarına uygun programlar geliştirilmesi yerine, enerji sektöründe her türden uygulama "özelleştirme" amacına tabi kılınmış, sektördeki kamu kurumları bu politikaların yaşama geçirilmesi amacıyla nitelikleri ve işlevleri açısından geriletilmiştir.

Özel sektörün enerji alanına girmesi için önü açılan YİD, Yİ, otoprodüktör anlaşmalarıyla Türkiye'nin doğal gaza olan bağımlılığı hızla arttırılmıştır. Bunun yanına, özellikle ulaşım politikaları nedeniyle var olan petrol bağımlılığı da eklendiğinde Türkiye'nin enerji kaynaklarındaki dışa bağımlılığı kontrolsüz şekilde artmıştır.

Özelleştirme uygulamalarının öne çıktığı elektrik sektöründe kamu mali kaynakları yüksek fiyatlı özel sektör anlaşmaları ile özel sektöre tahsis edilmiştir. YİD anlaşmaları ihalesiz yapılan anlaşmalardır. Ölçüsüz biçimde önü açılan doğal gaz anlaşmaları ve özel sektör elektrik santralleri al ya da öde koşulludur. Son ekonomik daralma ile birlikte zorunlu alımlar nedeniyle kamu santralleri kapasitesinin çok altında çalışmaya zorlanmıştır.

Doğal gaz alım anlaşmaları ve özel sektör elektrik anlaşmaları her yönüyle kamu kaynaklarının yağmalanması anlamına gelmiştir. Dünya Bankası ile başlayan, IMF, AB direktifleri ile devam eden "de-regülasyon" süreci, kamu kuruluşlarının içinin işlevsizleştirilmesi ortamı içinde sürdürülmüştür. "Yolsuzluklar" söz konusu sürecin bir uzantısıdır. Sıra "yeniden düzenleme" (re-regülasyon) sürecine geldiğinde, 2003 seçimleri sonucunda hükümet değişikliğinin de sağladığı fırsatla "yolsuzluklarla mücadele" öne çıkmış gibi gösterilmiştir. Ancak doğru olan bu aşamaları tek bir programın parçaları olarak görmek daha doğrudur. Nitekim bu hükümet döneminde de, Danıştay'ın YİD sözleşmeleriyle ilgili olarak verdiği yürütmeyi durdurma kararına uymak yerine, yargı kararını yok sayan bir yasa ile kamu zararına hükümler içeren sözleşmelerin sürdürülmesi yoluna gidilmiştir.

Özelleştirme ve liberalizasyon politikalarının ortaya çıkardığı belirsizlik, risk ve çözümsüzlükler göz önüne alındığında, enerji altyapısı gelişkin olmayan ve yatırım ihtiyacı olan ülkelerin, önemli ölçüde kendisinin belirleyici olamayacağı dış unsurlara bağımlı hale geldiği görülmektedir. Sürdürülen politikaların değiştirilmemesi durumunda, Türkiye'nin sanayileşme ve kalkınma politikalarının ulusal çıkarlara uygun biçimde çizilebilmesini güçleştiren bu durumun aşılabilmesi olanağı da bulunmamaktadır.

Evet, Küresel sermayenin açık, tek pazar hedefiyle örtüşen ve yine ulusal yürütmenin dışında "özerk" kurullarca şekillendirilen bir küresel enerji politikasına bütünleşmeye çalışan "garip" bir enerji sektörümüz var.

Oysa geçmişte ve günümüzde yaşananlardan ders çıkarmak, merkezi ve stratejik bir planlama ile geleceği kurgulamak gerekmektedir. Ülkenin enerji konusunda geleceği; günü -ve kendini- kurtarma peşinde olan siyasi karar vericilere, kendini doğası gereği- küresel sermayenin uygulayıcısı olarak gören üst kurul yöneticilerine, sadece kendi çıkarları penceresinden bakan belirli enerji kaynakları üzerine örgütlenen üretici derneklerine, OSB yöneticilerine, nükleer lobilere bırakılamayacak kadar önem arz etmektedir.

Ne yapılmalıdır?

IMF, DB gibi küresel sermaye kurumları ötelenerek; kamunun sanayi, ekonomi, ulaşım, tarım, çevre, dışişleri birimleri ile üniversitelerin ilgili birimleri, elbette ki TMMOB başta olmak üzere ilgili kuruluşlar bir araya gelerek, her bakımdan ülkeye özgün, ülke koşullarını gören bir noktadan merkezi ve stratejik bir planlamaya gidilmelidir. Bu planlama enerjinin üretim sürecinden dağıtım sürecine kadar süreklilik ve bütünlük göstermeli ve kamu eliyle doğal tekel yapısı içinde değerlendirilmelidir. Ve yine bu plan ve program gelecek dönemleri de bağlamalıdır.

TMMOB olarak biz bunları söylüyoruz. Diliyorum bu üç günlük etkinliğimizde bu söylediklerimiz üzerine de yorumlar yapılır.

Hepinize saygılar sunuyorum.


 
 
 
 
 
 
 

Güncellenme Zamanı: 01.09.2008 16:00:31
Güncellenme Zamanı: 01.09.2008 16:00:13
Güncellenme Zamanı: 01.09.2008 15:59:57
Güncellenme Zamanı: 01.09.2008 15:59:38
Güncellenme Zamanı: 01.09.2008 15:59:14
Güncellenme Zamanı: 01.09.2008 15:58:53
Güncellenme Zamanı: 01.09.2008 15:58:34
Güncellenme Zamanı: 01.09.2008 15:58:16
Güncellenme Zamanı: 01.09.2008 16:00:50

Tüm »

01.09.2008 tarihinden itibaren 2521 defa okunmuştur.

 
SAYFA ÜSTÜ
ÖNCEKİ SAYFA

COPYRIGHT © 2024 TMMOB MAKİNA MÜHENDİSLERİ ODASI
MEŞRUTİYET CADDESİ No:19 KAT:6-7-8 KIZILAY / ANKARA
TEL: 0850 495 0 666   FAKS:(+90) 312 417 86 21
E-POSTA:

Key İnternet Hizmetleri