ANA SAYFA İLETİŞİM BİLGİLERİ BAĞLANTILAR SİTE HARİTASI E-POSTA GİRİŞİ ÜYE GİRİŞİ TMMOB
eski.mmo.org.tr ENGLISH
AKM ML MK EKM

29 Mart 2024 Cuma    

EİM-MEDAK MİEM PBK

 TMMOB ÖĞRENCİ ÜYE KURULTAYI 2005 DÜZENLENDİ

    Yayına Giriş Tarihi: 01.09.2008  Güncellenme Zamanı: 01.09.2008 15:26:53  Yayınlayan Birim: GENEL MERKEZ  
 

Tarihinin bir ilki olarak "TMMOB Öğrenci Üye Kurultayı 2005" etkinliği 26 Kasım 2005 tarihinde Ankara'da gerçekleştirildi.

Tarihinin bir ilki olarak "TMMOB Öğrenci Üye Kurultayı 2005" etkinliği 26 Kasım 2005 tarihinde Ankara‘da gerçekleştirildi.

Kongre Sekreteri ve TMMOB Genel Sekreter Yardımcısı Ayşegül Bildirici‘nin Mevcut Durum Analiz raporunu sunmasından sonra, sırasıyla, Çevre Mühendisleri, Fizik Mühendisleri, Gıda Mühendisleri, Harita ve Kadastro Mühendisleri, İç Mimarlar, İnşaat Mühendisleri, Jeofizik Mühendisleri, Jeoloji Mühendisleri, Kimya Mühendisleri, Maden Mühendisleri, Makina Mühendisleri, Meteoroloji Mühendisleri, Peyzaj Mimarları, Şehir Plancıları, Tekstil Mühendisleri, Ziraat Mühendisleri Odaları öğrenci üyeleri odaları adına sunumları gerçekleştirdiler.

Kurultayın forum bölümünde 35 öğrenci, öğrenci üye örgütlülüğüne, TMMOB‘ye, üniversiteye dair kişisel görüşlerini dile getirdi. Forum bölümünde kolaylaştırıcı kurul olarak Baki Çınar (MMO Yönetim Kurulu Y. Üyesi), Meryem Kayan (Çevre M.O. Öğrenci Üyesi) Bahar Bedel (Gıda M.O. Öğrenci Üyesi), Başar Çağlar. (Kimya M.O. Öğrenci Üyesi), Gözde Yücesan (Peyzaj M.O. Öğrenci Üyesi) yer aldılar.

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı‘nın yaptığı kurultay açış konuşması yazının devamındadır. Kurultay açılışında TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı şunları da söyledi:

Sevgi arkadaşlar,

TMMOB nedir ne yapar?
Bu sorunun yanıtını elinizdeki broşürde 28 sayfada özetleyivermiş arkadaşlar. 1954 de başlayan bu serüveni arkadaşlar 8 sayfada özetleyivermiş.

Ben öncelikle biraz bu serüvenden söz edeyim isterseniz.

Sevgili arkadaşlar; tüm mühendislerin mimarların şehir plancılarının hepimizin kişisel tarihinde bu örgütle önemli anıları, ilişkisi olmuştur. Benim de kişisel ilişkim ilk olarak; 1975 yılında üniversitede, hazırlık sınıfında başladı. Şimdiki Odası yöneticisi arkadaşlarım, sizleri nasıl bulduysa, o tarihte de MMO‘nun Ankara Şubesinden yönetici arkadaşlar bizi bulmuştu. Bize, hazırlık sınıfında, "Makina Mühendisleri Odası ne demek, mühendislik ne demek, Türkiye ne durumda, ne yapmak gerekir" konu başlıklarında bir konuşma yapmıştı. Odanın adını, mezun olduktan sonra böylesi bir yere kayıt olmamız zorunluluğunu ilk defa o zaman duymuştum. Çoğu öğrenci arkadaşımızın başına gelen de bu olmuştur. Çoğu arkadaşımız mühendislikte mimarlıkta okuyacak öğrenciler okullara kayıt olurken, bizdeki zorunlu üyeliği bilmezler.

Sonra ODTÜ‘de, "Hasan Tan, ODTÜ‘ye rektör olamaz!" kampanyası yürütmüştük. Dönemi yaşayan arkadaşlarımız çok iyi hatırlarlar. 75-80 arasında hiçbir olayın olmadığı; ama bağımsız-demokratik-özerk üniversite kavgasının hakikaten sonuna kadar verildiği bir üniversitede okurken, bu üniversiteyi dağıtmak isteyenler, buraya bir rektör atadılar, ismi de Hasan Tan‘dı. Öğrencisiyle, öğretim üyesiyle, çalışanıyla bir birlik içinde, "Hasan Tan, ODTÜ‘e rektör olamaz!" sloganını bütün Türkiye‘ye yayacak bir kampanya yapmıştık ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğinin, Konur Sokaktaki yerinin alt katında, şu anda Dost Kitapevi‘nin olduğu yerde, biz, "Hasan Tan, ODTÜ‘ye rektör olamaz!" afişlerini, serigrafilerini bastık.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, bugün olduğu gibi, o dönemin Türkiye‘sinde de, bağımsız-demokratik-özerk üniversite mücadelesi veren öğrencilerin yanındaydı.

Daha sonra mezun oldum. Şimdi gelirken, kayıtlara baktım; mezuniyet diplomamdan bir hafta sonra üye olmuşum. 1994-2002 yılları arasında büyük bir onurla, 8 yıl o odanın başkanlığını yapmışım ve arkadaşlarımın göreve getirmesiyle, şimdi de Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yönetim Kurulu Başkanlığını yapıyorum.

Bu 50 yıllık tarihin beşte birlik bir bölümünde yönetici konumunda olduğum bu örgütün, bize yetki verdiği; ama öte yandan üzerimize çok büyük sorumluluklar yüklediğinin de farkındayız. Bu bütün yönetici arkadaşlarım için geçerlidir. Biliyorum.

Sevgili arkadaşlar, TMMOB serüveni, 6235 sayılı Yasanın 1954 yılında yürürlüğe girmesiyle başlar. İkili tartışmadır bu, sosyal bilimciler bunları bizim adımıza tartışırlar. İkili görüş vardır; birincisi der ki, "Zaten o dönemde emperyalizmin içsel olgu olmasında, sisteme entegrasyon noktasında mühendis odalarına ihtiyaç vardı, lonca tipi bir yapılanmanın oluşması gerekiyordu. Yasa bu amaçla çıkarıldı." Başka tarihçi, sosyal bilimci arkadaşlar da, "Hayır, toplumun iç dinamikleri bunu getiriyordu; bu iç dinamikler sonucunda bu meslek örgütlerinin ortaya çıkartılması, ortaya konması gerekiyordu" diyorlar. O döneme ilişkin bu tartışmalar şimdi de yapılıyor. Çok fazla girmeyeceğim; ama 1950‘li yıllar, gerçekten de Türkiye‘de meslek birliklerinin kuruluş yasalarının peş peşe çıkarıldığı bir dönemdi.

1954 yılından 1970‘lere kadarki süreçte, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğini belirleyen cümle şudur: "Yahu, o zamanlar, ne valiler, ne Bakanlar, önlerini ilikleyerek bizim odalarımıza ve Birliğimize gelirlerdi." Bu cümledir dönemi belirleyen, TMMOB‘nin o 10 yıllık sürecini belirleyen, bu cümledir. Bu şu anlama gelir: "Sistemle entegre olmuş, mevcut siyasal iktidarla bütünleşmiş, belki de sistemin reorganizasyonu noktasında çalışan bir Birlik." Tespitler genelde böyle.

1970‘lerde, dünya çapında soldan sert rüzgarlar esmeye başlar. Toplumcu düşünceler üniversite öğrencilerinin düşüncelerine dahil olur. Mühendis ve mimarlar, Kurtuluş yok tek başına; ya hep beraber, ya hiçbirimiz!" sözünü söylemeye başlarlar. Toplumcu düşünceler dönemin mühendisleri arasında etkili olmaya başlar. Meslektaşın ve mesleğin sorunlarının toplumun sorunlarından ayrı tutulamayacağı ifade edilmeye başlanır. Böyle düşünen arkadaşlarımız, 70‘li yılların başından itibaren, önce odaların yönetimine gelirler, sonra Birlik Yönetim Kurulunu teşkil ederler ve bunları söylerler. Dönemin sözünü de Sevgili Başkanım Teoman Öztürk söyler. 70-80 arasındaki dönemin TMMOB‘sini bağıtlayan sözdür bu, onu da burada sizlerle paylaşmak istiyorum: Teoman Öztürk, çalışma arkadaşları adına diyor ki, "Yüreğimizdeki insan sevgisini ve yurtseverliği, baskı ve zulmün yöntemlerinin söküp atamayacağının bilinci içinde, bilimi ve tekniği, emperyalizmin ve sömürgenlerin değil, emekçi halkımızın hizmetine sunmak için her çabayı güçlendirerek sürdürme yolunda inançlı ve kararlıyız."

Sonra 80‘ler gelir. 80-90 arası, TMMOB‘nin bir miktar gri günleridir. Türkiye‘nin lekeli olduğu günler. Gerçekten de onlarca arkadaşımız gözaltına alınır, tutuklanır. TMMOB, 12 Eylül zamanında kapatılmaz; ama kapatılmaktan beter edilir. Çoğu yönetici arkadaşımız gözaltına alınır. Birlik, kıpırdayamaz hale getirilir ve biliyorsunuz, çıkarılan yasayla, kamuda çalışan arkadaşlarımızın üye olma zorunluluğu kaldırılır, kamuda çalışanların üyeliği gönüllü bir esasa döndürülür. Yönetici arkadaşlarımız darmaduman edilir. Birliğin bütün gelir kaynakları yok edilir. O dönemki yurtsever ve demokrat arkadaşlarımız odalarımızı açık tutmaya çalışırlar, Birliği açmaya çalışırlar. 90 dan sonra da işler doğrudan güzelden yana bir miktar düzelir.

1998, TMMOB‘nin tarihinde önemli bir yıldır. Demokrasi Kurultayı yapılmıştır. Demokrasi Kurultayında, İnsan haklarından Kürt sorununa, cumhuriyet kavramından demokrasiye, meslek alanlarımıza ilişkin bütün alanlarda TMMOB, kendi iç tartışmalarını yaparak, Türkiye‘ye, bugün de bizim her yerde ifade ede geldiğimiz sözlerini söyler. Bu TMMOB tarihinin çok önemli bir çalışmasıdır.

2003 yılı da TMMOB tarihinde önemlidir. Burada da 5 yıllık bir ön süreci olan Mühendislik-Mimarlık Kurultayı yapılır. Mühendislik-Mimarlık Kurultayının alınan kararlarından biri de şöyledir. Bu kararlar örgütün kendini tanımladığı cümlelerden oluşur:

"Birlik ve bağlı odaları mesleki demokratik kitle örgütüdür. Demokrat ve yurtsever karakterdedir. Emekten ve halktan yanadır. Antiemperyalisttir; yeni dünya düzeni teorilerinin, ırkçılığın ve gericiliğin karşısındadır. Siyasetin dar anlamını aşar, yaşamın her olayın siyasetle ilişkili görür. Barıştan yanadır, insan hakları ihlallerine karşıdır, insanlık onurunun korunmasından yanadır. Örgütsel bağımsızlığını her koşulda korur, gücünü sadece üyesinden ve bilimsel çalışmalarından alır. Meslek ve meslektaş sorunlarının, ülkenin ve halkın sorunlarından ayrılmayacağını kabul eder. Politikanın oluşturulmasında ve uygulanmasında demokratik merkeziyetçi yöntemleri uygular. Karar alma süreçlerinde demokratik ve katılımcıdır. Bağlı odalarıyla birlikte, mühendis, mimar ve şehir plancılarının meslek alanlarını düzenler; üyesinin ve halkın çıkarlarını korur. Sanayileşme ve demokratikleşme alanlarında durum tespitleri yapar, politikalar ve çözüm önerileri üretir, ülkenin demokratikleşmesi için çaba sarf eder. Kamuoyu oluşturulmasına ilişkin her türlü çalışmanın içinde tartışmasız yer alır; demokratik kitle örgütleri, sivil toplum örgütleriyle ilkeli ve demokratik bir işbirliği içerisindedir."

TMMOB‘nin bugününe baktığımızda, bu ilkelerin TMMOB‘yi biraz öne çıkaran bir özelliği olduğunu söylemek isterim. Kendimizi kimlere göre değerlendiriyoruz: Diğer meslek birliklerine göre. Gerçekten, kendi kültürü içinde, demokratik tartışma kültürü içerisinde, kendini, kendi yazdığı Tüzüğünde ve kendine ait Yasasının dışında, kendinin ne olduğunu deklare edebilecek kadar açık yürekli olan, açık ve şeffaf bir örgüttür TMMOB. Burada bunun da altını çizmek istedim.

Sevgili arkadaşlar; sıkıntılı, sancılı ve sorunlu bir ülkede yaşıyor olmak, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğinin yüklendiği görevleri çoğaltıyor. Bizler, en basit deyimiyle, bilimi ve teknolojiyi toplumla buluşturan bir meslek grubunun örgütüyüz. İnsan odaklı bir mesleği icra ediyoruz. Onurlu bir mesleğimiz var; çünkü odağında insan var. Ama bu onurlu görev aynı zamanda bize önemli sorumluluklar yüklüyor. Örgütümüz, bu sorumluluklarını çalışmalarını iki ana eksende yürüterek yerine getiriyor. Birlik ve bağlı odaları, esas itibarıyla meslek alanlarıyla ilgili olarak ülke gerçeklerini belirliyor, sorunları tespit ediyor, bu sorunlara karşı çözüm yollarını öneriyor. Birinci çalışma eksenimiz budur. İkinci eksenimiz de, mesleki denetimin olmazsa olmaz önkoşulu olan, üyelerimizin uzmanlaştırılmasına yönelik olarak yapılan çalışmalardır.

Bu arada bir konuyu da belirtmek durumundayım: Mühendislikte yeterlilik, yetkinlik, uzmanlık hususu çok önemlidir. Çünkü bu mesleğin odağında insan vardır. Biz insana karşı sorumlulukları olan bir mesleğin uygulayıcılarıyız. Bunun tartışması kaba bir işsizlik kavramı içerisine hapsedilemez. Üniversitede iyi mühendis olmak için mücadele vereceksiniz. Çok çalışacaksınız. Mühendisliğin topluma karşı sorumlulukları olduğunu unutmayacaksınız. Kendinizi yetiştirmek için çok çaba harcayacaksınız. Bu da yetmeyecek. Mesleğinizi uygularken, odanızdan sürekli eğitim alacaksınız. Bu da yetmeyecek. Kendinizi kendimizin yarattığı şekilde odanızdan yeterliliğinizi sürekli belgeleteceksiniz. Çünkü altını bir kez daha çizelim: Mühendis mesleğinin sorumlu olduğu özne insandır. Bunu biliniz.

İki yıllık bir çalışma döneminde gerçekleştirdiği ikiyüzü aşkın etkinlik esasında bu iki ana eksenin kesiştiği alan olarak hepimizce algılanıyor. Bir taraftan meslek ve meslektaşların sorunlarını, bir taraftan ülkenin ve meslek alanlarımız açısından sorunlarının tespiti ve çözüm yollarının önerilmesi bu etkinliklerimizle gerçekleşiyor. Ama öte yandan uzmanlığa giden yolda bilginin erişilebilir ve kullanılabilir olmasına yönelik çabalar da burada gerçekleşiyor. Bilim insanlarımız, uzmanlarımız yoğun emek vererek elde ettikleri bilgileri bizlerle, meslektaşlarımızla bu etkinliklerde paylaşıyor. Örgütümüz de bu paylaşımları 50 yılı aşkın birikiminin yoğurması ile sonuç bildirileri şeklinde kamuoyuna iletiyor.

İşte bir örnek:

Yükseköğretimin kamusal ve herkes için ulaşılması gereken bir hak olduğu kabulünden yola çıkarak, Üniversitelerdeki tüm öğretim ve sosyal hakların parasız olduğu bir üniversite,
Öğretim üyelerinin, çalışanların, öğrencilerin tüm söz ve karar süreçlerine katıldığı, katılımcı, paylaşımcı hukuka saygılı bir üniversite,
Emeğe, insan haklarına saygılı, barışın, hoşgörünün hakim olduğu, özerk ve demokratik bilimsel bir üniversite,
Bilim ve teknoloji üreten, üreteni teşvik eden, ödüllendiren bir üniversite,
Topluma dönük eğitimin yerleştirilmesi doğrultusunda, sanayi ile toplumsal yaşam ile etkileşim içinde olan bir üniversite,
Yabancı dil öğreniminin daha uygun koşulları yaratılarak geliştirilen, ana dilde eğitim yapan bir üniversite,
Eğitim kadrolarının ekonomik sorunları insanca yaşayabilecekleri ve hak ettikleri seviyede çözülerek zamanlarını tamamen öğretime ve araştırmaya vermelerinin koşullarının yaratıldığı bir üniversite,
Üniversitelerin tek tek akreditasyon çalışmaları yürütmeleri yerine, üniversiteler arasında eşitsizlikleri ortadan kaldırılması için merkezi politikaların geliştirilerek uygulandığı bir üniversite,
Üniversitenin bütününde çeşitli kademelere seçimle gelinen bir üniversite

Sözlerini de bu anlayışlarla oluşturduğumuz Eğitim Sempozyumlarının sonunda söylüyoruz.

Sevgili arkadaşlar;

TMMOB yaşama dair bu ülkeye dair ne diyor? Özetleyerek bunları da söyleyelim.

Dünya küreselleşmenin yıkıcı etkisi ile şekilleniyor. Sermayenin sınırsız hareketliliğini ifade eden küreselleşme çağında, sermaye fiili ve ideolojik olarak yaşamın bütün gözeneklerinde tahakküm kuruyor. Küreselleşme ile dünya kaos ortamına sürükleniyor; ülkeler, bölgeler, şehirler, mahalleler arasındaki eşitsizlikler gün geçtikçe artıyor, yoksulluk, açlık ve işsizlik yaygınlaşıyor, şiddet günlük yaşamın her noktasında boy gösteriyor, ABD Ortadoğu‘yu kan gölüne çevirdi, işgal derinleşerek devam ediyor. Uygulanan neo-liberal politikalar dünyayı bir karabasana sürüklüyor. İdeolojilerin sonu, kapitalizmin sonsuzluğunun ilan edildiği dönemde, egemenlerin tüm dünyaya sunduğu refah, demokrasi ve özgürlük vaadini yoksulluk, savaş, işsizlik ve açlık yalanlıyor.

Türkiye‘nin küreselleşme sürecine eklemlenmesi ‘Türkiye çağ atlıyor‘ reklamları ile başlamıştı. Gerçek olan ise Türkiye‘nin çağ atladığı değil, dünyayı sermayenin ihtiyaçlarına uygun olarak yeniden düzenleyen ‘küreselleşme çağına‘ eklemlenmesiydi. Sermayenin dünyayı içselleştirdiği, sınırları, kuralları kendi lehine ortadan kaldırdığı, bütün alanlara etkin ve doğrudan müdahale ettiği bir dönem Türkiye‘de de yaşanmaya başladı. Türkiye açısından son dönem yapılan yasal düzenlemeler bu durumun son hamlesi olarak gerçekleşiyor. Bir yandan kamu hizmetleri paralı hale getirilirken, diğer yandan da kamu kurumlarının mülkiyeti sermayeye devrediliyor. Yaşanan durum medyada tartışıldığı gibi verimlilik, işletmecilik tartışmaların ötesinde ‘sermaye lehine bir dönüşümü ifade ediyor‘. Özelleştirmenin ve ticarileştirmenin yaratacağı toplumsal etki ise kısa vadede oluşacak işsizlik üzerinden tartışılarak, geçici kimi çözümlerle geçiştirilmeye çalışılıyor. Oysa yaşanan durumun toplumsal sonuçları daha derin olacak, uzun yıllardır uygulanan neo-liberal politikalarla yoksullaşan halk bu uygulamalarla eğitim, sağlık gibi en temel insani haklardan bile yararlanamayacak duruma gelecek, yoksulluk derinleşecek, toplumsal dışlanma yaygınlaşacak.

Üretimin yerini finans hareketlerinin aldığı, sosyal devletin ortadan kaldırıldığı, devlet-yurttaş ilişkisinin sermaye-müşteri ilişkisi olarak yeniden tanımlandığı, tüm hizmetlerin paralı hale getirildiği günümüzde, yaşam gün geçtikçe güvencesizleşiyor.

Türkiye‘nin politik yönelimlerinden, çalışanların ücretlerine kadar her şey IMF, Dünya Bankası ve AB ile kurulan ilişkiler çerçevesinde belirleniyor. Finans kapitalin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik hazırlanan bütçe, rant, faiz ve dış borç ödemeye endeksleniyor. Ekonomik istikrar, büyüme, enflasyonun tek haneli rakamlara inmesi gibi sürekli gündemde olan gelişmeler halkın yaşamına yansımıyor. AKP, ‘ekonomi büyüyor ama kimse bizden iş istemesin‘ diyor. IMF yetkilileri ise Türkiye‘nin gelişimin önündeki engel olarak ‘asgari ücretin yüksek olmasını‘ gösteriyor. Hükümet kamu çalışanları ile yaptığı toplu görüşmelerde sefalet ücretinde ısrar ediyor, IMF‘ye verilen sözlerin dışına çıkılamayacağı ifade ediliyor. AB kendi içinde tarımı desteklerken, Türkiye‘den tarıma desteği çekmesini, tarım alanlarının kısıtlanmasını istiyor. 2005-2006 yılı özelleştirmeler yılı olacak diyen AKP iktidarı, Türkiye‘nin en önemli kamusal varlıklarını ‘parayı veren düdüğü çalar‘ aymazlığı ile satıyor. Bütün bu politikalar Türkiye‘de yaşanan dönüşümün yönünü gösteriyor.

Ekonomik göstergelerdeki iyileşmelerin temelinde üretim, yatırım, istihdam, teknolojik gelişmeler gibi nedenler yatmıyor. Gelişmeler ücretler üzerindeki baskıya, istihdamdaki daralmaya yani sermayenin emek üzerindeki daha etkin sömürüsüne dayanıyor.

Sermayenin çıkarları için yürütülmeye çalışılan bu değişim projesine karşı emek ve demokrasi güçlerine, emekten yana bir seçeneği hayata geçirmek için mücadele etmek düşüyor.

Biz,

Özelleştirmelerin durdurulmasını, özelleştirilen kurumların satışının iptalini istiyoruz
Kamu hizmetlerinin paralı hala getirilmesine karşı, eğitim, sağlık gibi en temel insan hakkı olan hizmetlerin herkes için ulaşılabilir, nitelikli ve parasız olmasını istiyoruz.
Ranta, faize, borç ödemelerine odaklanan değil, halkın ihtiyaçlarını gözeten bütçe istiyoruz.
Sözleşmeli çalışma, performans uygulaması gibi çalışma hayatını piyasa mantığı ile düzenleyen, esnek çalışma yöntemleri ile güvencesiz çalışmayı yaygınlaştıran uygulamalara karşı iş güvencesinin sağlanmasını istiyoruz.
Asgari ücretin yoksulluk sınırının üstüne çekilmesini, çalışmayanları güvence altına alacak sosyal uygulamaların hayata geçirilmesini istiyoruz.
Kamu çalışanlarının sözleşmeli personel uygulaması ile güvencesizleştirilmesine, sefalet ücretine mahkum edilmesine, örgütlenme hakkının önündeki engellere karşı, insanca yaşanacak bir ücret, iş güvencesi ve örgütlenme hakkının önündeki engellerin kaldırılmasını istiyoruz.
Toplumsal eşitsizliğin her düzeyde yaygınlaşmış olmasına karşı, adalet ve eşitlik istiyoruz.
Finans kapitalin hareketliliğine bırakılmış ekonomik gelişme yerine, üretime ve yatırıma dayalı ekonomik modelin hayata geçirilmesini istiyoruz.
Yoksulluğun, işsizliğin ve eşitsizliğin tetiklediği toplumsal şiddetin önlenmesi, toplumsal dışlanmanın ortadan kaldırılması için sosyal politikaların geliştirilmesini istiyoruz.
Kültürel kimliklerin baskı altında tutularak yok sayılmasına, her düzeyde milliyetçiliğin kışkırtılmasına, şiddetin çözüm yolu olarak sunulmasına karşı, kürt sorunun da demokrasi ve kardeşlik temelinde çözümünden yana taraf olduğumuzu, bu sorunun AB ile pazarlıklara sıkıştırılmış değil gerçekten niyetlilerince çözülmesi gerektiğini ifade ediyor, barış istiyoruz.
Türkiye‘nin IMF ve diğer uluslararası kurumlar eliyle yönetilmesine karşı, halkın her düzeyde yönetimine katılmasını, ülke yönetiminde halkın söz, yetki ve karar sahibi olmasını savunuyor, demokrasi istiyoruz.

Üyelerinin sorunlarını toplumsal sorunlardan ayırt etmeyen, emekten ve demokrasiden yana tavrını ifade eden ve güçlendiren, toplumsal sorumluluğu gereği toplumsal muhalefetin içinde yer alan TMMOB, bugün de dünyada ve ülkemizde yaşananlara seyirci kalmayarak, savaşa karşı barışı, eşitsizliğe karşı adaleti, şiddete karşı kardeşliği, sömürüye karşı emeği savunmaya, başka bir Türkiye ve başka bir dünya mücadelesinde onurlu ve dik yürüyüşünü sürdürmeye devam edecektir.

TMMOB, AB müzakere süreci ile ilgili her türlü ilişkiyi ve tartışmayı yakından takip etmektedir. TMMOB, meslek alanları üzerinden ülke gerçeklerini tanımlayarak, gerek üyelerimizin hakları ve çıkarları doğrultusunda, gerekse de emekten ve halktan yana uygulamaların yaşama geçirilmesi doğrultusunda AB ile müzakere sürecini, bir mücadele süreci olarak algılamaktadır ve TMMOB, bunun gereklerini yapmaya kararlıdır.

TMMOB, Savaşa karşı ses çıkaranları, Dünya halklarının vicdanı ile Bush ve çetesini yargılayanları, 1 Mart‘ta emperyalizme çelme takanları, Savaşsız bir dünya için mücadele edenleri, Çocuklar ölmesin şeker de yiyebilsin diyenleri, Savaşın acısını en derinden hissedenleri, Ülkede, bölgede, dünyada barış isteyenleri dostu olarak görmektedir.

‘Sermaye kendi imgesinden bir dünya yaratıyor‘, emek ve demokrasi güçlerine düşen ise sermayenin yarattığı işsizliğin, yoksulluğun, savaşın, sömürünün dünyasına karşı, emekten, barıştan, adaletten, özgürlükten ve demokrasiden yana başka bir Türkiye‘yi ve dünyayı kurmaktır.

Gelecek ona sahip çıkan ellerle şekillenecektir. Başka bir dünya yaratma umudu ve inancı; bizim ellerimizde başka bir dünyanın kurucu iradesine dönüşecektir.

Sermayenin yaşama tüm gücüyle saldırdığı, emperyalistlerin dünyayı savaşla sınadığı bu dönemde bize düşen bir olmaktır, umudu diri tutmaktır ve kavgada birlikte olmaktır.

Başka bir Türkiye, başka bir Dünya için sen de katıl, ellerimizi birleştirip emeğin ve özgürlüğün Türkiye‘sine uzanalım.

Sevgili arkadaşlar, bu günün TMMOB‘si bunları söylüyor. TMMOB‘nin dünyaya, Türkiye‘ye ve yaşama dair söyledikleri bunlardır.

Biz devraldığımız TMMOB‘yi bu anlayışlar ve bu yorumlarımız ile size bırakıyoruz.

Son söz basittir.

Yaşasın TMMOB örgütlülüğü.
Bu örgütlülüğe hoş geldiniz.

Tüm »

01.09.2008 tarihinden itibaren 1929 defa okunmuştur.

 
SAYFA ÜSTÜ
ÖNCEKİ SAYFA

COPYRIGHT © 2024 TMMOB MAKİNA MÜHENDİSLERİ ODASI
MEŞRUTİYET CADDESİ No:19 KAT:6-7-8 KIZILAY / ANKARA
TEL: 0850 495 0 666   FAKS:(+90) 312 417 86 21
E-POSTA:

Key İnternet Hizmetleri