TMMOB‘NİN OYU EŞİTLİKTEN, BAĞIMSIZLIKTAN, EMEKTEN, BARIŞTAN, HAKÇA PAYLAŞIMDAN ve İNSANCA YAŞAMDAN YANA OLACAKTIR. Bildiğiniz gibi Türkiye önümüzdeki Pazar günü Ülkemiz için önemli bir dönemeç sayılabilecek milletvekili genel seçimlerine gidiyor. Bugün burada seçim arifesinde geçmişten günümüze kadar izlenen politikaların ve özellikle son 2001 krizi sonrası oluşan siyasal iktidarların kısa bir değerlendirmesini yapıp, kimlere oy vermeyeceğimizi ve kimlere oy vereceğimizi sizlerin aracılığı ile kamuoyuyla paylaşacağız. TMMOB 1970‘lerden gelen çizgisiyle toplumun, insanımızın aleyhine politikalara, uygulamalara karşı sözünü her zaman bilimin ve tekniğin ışığında söylemiştir, söylemeye devam edecektir. TMMOB mesleki alanlarıyla ilgili gelişmelerin ve politikaların sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel boyutlarını derinlemesine kavramak, yorumlamak ve toplumu bilgilendirmek zorundadır. Bu nedenle de TMMOB, bu politikaların toplum yararına düzenlenmesi için öneriler geliştirir, bunların yaşama geçirilmesi için mücadele eder ve bunların gereği olarak en genel anlamda bağımsız ve demokratik bir Türkiye‘nin yaratılması yönündeki çalışmalarını bütünsel bir anlayışla ve etkinleştirerek sürdürür. Bu çalışmalarımız sırasında birçok kez siyasal iktidarlarla karşı karşıya geldik ama hiçbir dönemde AKP‘nin iktidarda bulunduğu son 8,5 yıldaki gibi hedef gösterilmedik. Çalışmalarını bilimin ve tekniğin ışığında sürdüren TMMOB`den rahatsız olan AKP, TMMOB`yi ele geçirme ve etkisizleştirme ve yandaş TMMOB`yi yaratma peşindedir. Türkiye, sosyo-ekonomik yapı ve devlet yapısı itibariyle, özellikle 24 Ocak 1980 ekonomi kararları ve 12 Eylül darbesinden bu yana, yeni liberal temellerde yeniden yapılandırılmaktadır. Bu kapsamdaki serbestleştirme ve özelleştirmeler sonucu kamu sanayi işletmelerinin yerli-yabancı sermayenin talanına sunulmuş, kamusal hizmetler piyasaya açılarak ticarileştirilmiş, üretimden vazgeçilerek ülke toprakları dünyanın emlak/rant piyasası haline getirilmiş, sanayi üretimi ithalata bağımlı fason yapıya dönüştürülmüş, güvencesiz çalışma koşulları yaygınlaştırılmıştır. Bunun yanında ülkemizde demokrasi sorunu da devam etmektedir. Türkiye demokrasisi, birçok ülkede olduğu gibi emperyalizmin isteklerine bağımlı, biçimsel bir seçim ve yasama mekanizmasına sıkıştırılmış güdümlü bir demokrasidir. Bu "demokrasi"de seçim barajlarıyla tüm siyasi güçlerin parlamentoya girmesi engellenmekte, siyasi partilerde üyelik ve katılım mekanizmaları önemsenmemekte, lider/genel başkan diktası egemen kılınmakta, kadın ve gençler aksesuar malzemesi olarak görülmektedir. 2002 seçimleri sonucunda bu güne kadar 8,5 yıllık AKP iktidarı döneminde ülkemizde emeğin ve insanımızın aleyhine önemli dönüşümler yaşanmıştır. Bu süre zarfında çok sayıda yeni yasa ve yasa değişikliği ile bir yandan devletin yapılanmasında önemli değişiklikler meydana gelmiş diğer yandan enerji, çevre, gıda, çalışma yaşamı, maden, sağlık, v.b. birçok alanda yeni düzenlemeler yapılmıştır. Yapılan düzenlemelerin ortak yanlarına bakıldığında, bu alanların piyasaya terk edildiği, kamu denetiminin kaldırıldığı, sosyal devlet olgusundan tamamen uzaklaşıldığı, çalışma yaşamında ise güvencesizliğin, sendikasızlaştırmanın, taşeronlaştırma yöntemiyle sömürünün ağırlaştırıldığı görülmektedir. AKP iktidarı süresince çalışma yaşamına yönelik yasal müdahalelerin özünü "esnekleşme ve serbestleştirme" anlayışı oluşturmuş ve çalışma yaşamı emekçilerin aleyhine yeniden düzenlenmiştir. Serbestleştirme politikaları, mühendislik uygulamalarını da kapsamış; "uzaktan eğitim" ve özellikle "Teknoloji Fakülteleri" ile mühendislik eğitimini tasfiye edecek yönelimler egemen olmuştur. Yüksek nitelikli işgücü kapsamındaki mühendislik istihdamı geriletilmiş; mühendislik "ara teknik eleman" ile eşdeğer tutulmuştur. Mühendislik meslek ve uygulama alanları daraltılmıştır. Serbestleştirme, özelleştirme politikaları ve fason üretim, mühendisliği gerileten başlıca etkenler olmuştur. Hemen her alanda bütüncül planlamadan vazgeçilmiştir. Sektörel yaklaşım benimsenerek kontrolsüz ve birbirinden bağımsız yapılara dönüştürülen planlama; tarım alanlarının, ormanların, meraların, kıyıların giderek yaylaların talanı şeklinde mekana yansımıştır. Tüm doğal kaynaklarımız; doğa koruma alanları, yani biyolojik çeşitlilik açısından önemli alanlar, biyo genetik rezerv alanları, nadir, endemik, tehlike altındaki türlerin yaşam alanları, orman alanları, kıyılar, meralar "sürdürülebilirlik" aldatmacasıyla piyasa malına dönüştürülerek uluslararası pazara sunulmuştur Mesleki düzlemde bilim, teknoloji, Ar-Ge, inovasyon, sanayi, enerji, çevre ve kentleşme politikalarının dinamik gücü olması gereken mühendis, mimar, şehir plancıları AKP iktidarı tarafından ikinci plana itilmiş, bazı alanlarda yetkiler uluslararası sermaye kuruluşlarına devredilmiş, bazı alanlar ise neredeyse ortadan kaldırılmıştır. AKP iktidarı; sanayi, çalışma yaşamı, işçi sağlığı ve iş güvenliği, yapı denetimi, imar, tarım, orman, su kaynakları, enerji, maden, çevre, gıda ve kentleşme ile ilgili yasa ve yönetmelik düzenlemelerini TMMOB`nin önerilerinin aksi doğrultuda yapmaktadır. İnsanca barınma hakkı ve deprem gerçeğinin gerektirdiği yapı denetimi uygulamalarında; tarım, orman, su, mera, kıyılar vb doğal kaynaklarımızın, kentlerin yönetiminde; enerji, gıda ve çevreye ilişkin politika ve stratejilerin belirlenmesi ve uygulanmasında mühendislik, mimarlık, şehir plancılığının gerektirdiği mesleki denetim ve bilimsel–teknik kriterler devre dışı bırakılmış ve bırakılmakta devam edilmektedir. Oysa sağlıklı kentleşme, kentsel hizmetlerin kamusal hizmet kapsamında ele alındığı; barınma, eğitim, sağlık, kültür hizmetlerinin insan hakkı olarak görüldüğü; kamu yararı öncelikli enerji, çevre ve gıda politikalarının benimsendiği ve yerli mühendislik, yerli kaynak kullanımı; bağımsızlık, planlama, sanayileşme ve kalkınma ile olanaklıdır. 19 Kasım 2002 tarihinden bu yana işbaşında olan 59 ve 60. AKP Hükümetleri, ekonomi, sanayi, tarımsal sanayiler, enerji, iletişim, ulaşım, gıda ve imalat girdileri üretimi itibariyle ülkemizi mutlak bir şekilde yoksullaştırmıştır. İşsizlik bugün gerçekte % 20`ler civarındadır. Genç nüfus ve kadın işgücü istihdamı giderek daha fazla gerilemektedir. 2003–2010 dönemi büyüme oranı yıllık ortalama % 4,6 ama istihdamda "büyüme" % 0,2 (yani binde) iki oranındadır. İktidar tarafından da ifade edildiği gibi Türkiye dünyanın 17. büyük ekonomisidir. Milli gelirde 17.sıradadır fakat kişi başına gelirde 57. sıradadır. Sanayide son 12 yılda emek verimliliği artışı % 70 oranında ve sanayi katma değeri içinde kârların payı çarpıcı boyutlarda artarken, reel ücretlerde % 12,5 oranında düşüş söz konusudur. Türkiye OECD ülkeleri içinde gelir eşitsizliğinde 2. sıradadır. Resmi rakamlara göre nüfusun % 17,1`i yani 12 milyon insanımız yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Biz böylesi koşullarda yaşamak istemiyoruz. Biz modernlik ve laiklik karşıtı, dikta özlemli, anti demokratik, böyle bir düzende yaşamak istemiyoruz. İşte bu nedenle; - Ülkemizin tüm varlıklarını özel sermayeye peşkeş çekenlere, özelleştirmecilere
- Ulusal, bölgesel ve kentsel düzeyde planlı ve kamusal bir ekonomi politikası benimsemeyen, kamusal kaynaklara dayalı ve istihdam odaklı sanayileşme ve kalkınma politikalarını uygulamayanlara
- Ülkemize dayatılan dışa bağımlı enerji politikaları üzerinden doğayı, insanımızı yok sayanlara, madenlerimizi, jeotermal kaynaklarımızı, kıyı ve ormanlarımızı yerli ve yabancı sermayeye yağmalatanlara
- 12 Eylül düzeninin ürünü olan YÖK‘ü kaldırmayanlara, eğitimde öğrenciyi müşteri olarak görenlere;
- Eğitim, sağlık ve barınma hakkımızın en temel insan hakkı olduğunu kabul etmeyenlere,
- Kapitalizmin emeği baskı altına alan stratejilerinin uygulayıcılarına, tüm çalışanlara grevli, toplu sözleşmeli sendikalaşma hakkını tanımayanlara
- İşçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetlerini kamusal bir hizmet olarak tanımayanlara, Kentsel dönüşüm adı altında kentlerimizi yağmalayanlara
- Tarım arazilerinin yok olmasına, kirlenmesine, GDO‘lu gıdaların ülkemize sokulmasına izin verenlere, çiftçimizi üretimden, tarlasından koparanlara, Ülke ormanlarını 2/B, özel ağaçlandırma vb. ad altında rant sağlamak amacıyla talana açanlara, Suyumuzu ticarileştirenlere
- Kadına yönelik şiddeti ve toplumsal hayatın her noktasında cinsiyet ayrımcılığını önlemeyenlere, kadın sesine düşman olanlara
- Ülkemizi ırkçı şoven yaklaşımlar temelinde kamplaştıranlara, Tüm dillerin, kültürlerin, inançların ve renklerin kendilerini özgürce ifadesini engelleyenlere
- Derelerimiz özgür akmasın diyenlere, nükleer santralları başımıza bela edenlere
- Gençlerimizin geleceklerini şifrelerle karartanlara
- Başta düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki engeller olmak üzere demokrasinin önündeki tüm engelleri kaldırmayanlara
- Emperyalizmin savaş ve işgal politikalarına alet olanlara, emperyalizm işbirlikçilerine
OY VERMEYECEĞİZ. OYUMUZU EŞİTLİKTEN, BAĞIMSIZLIKTAN, EMEKTEN, BARIŞTAN, HAKÇA PAYLAŞIMDAN ve İNSANCA YAŞAMDAN YANA KULLANACAĞIZ. Saygılarımızla kamuoyuna duyururuz.( 8 Haziran 2011) Fikri DÜŞÜNCELİ TMMOB Bursa İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri |
Hakkımızda
TMMOB&8216;NİN OYU EŞİTLİKTEN, BAĞIMSIZLIKTAN, EMEKTEN, BARIŞTAN, HAKÇA PAYLAŞIMDAN VE İNSANCA YAŞAMDAN YANA OLACAKTIR
